4 Ekim 2008 Cumartesi

Güney Kore'nin Hee Cemil Hocası


Güney Kore’nin sevilen simalarından Prof. Lee ya da yaygın adıyla Cemil Hoca, bir Türkiye sevdalısı. Türk - Kore Dostluk Derneği yöneticisi de olan Lee’ye göre aradaki tarihî bağlara rağmen iki ülke ilişkileri henüz yeterli düzeyde değil


12 Eylül darbesinin toplumda açtığı derin yaralar henüz taze... Ülke üzerindeki kara bulutlar dağılmamış henüz. Zor bir dönem bitmiş; ama taşlar yerine oturmamış. 1980’li yıllar Türkiyesi’nin bu sisli puslu ortamında, Koreli bir gencin yolu İstanbul’a düşmüştür. Her yabancı gibi yeni geldiği bu büyük şehirde yaşamak, onu epey tedirgin etmektedir; ancak sıkıntılı günleri çabuk atlatır. 7 yıl yaşayacağı ve iki çocuğunun doğumuna şahitlik edecek ülkeye kanı kısa sürede ısınmıştır. Hayatı boyunca hiç bitmeyecek Türkiye macerası işte böyle başlamıştır. Güney Kore Hanyang Üniversitesi Kültürel Antropoloji Bölüm Başkanı ve Kore İslam Kültürü Enstitüsü Direktörü Prof. Hee Soo Lee, ya da diğer adıyla Cemil Hoca’dan bahsediyoruz. Bütün hayatını ve akademik kariyerini Türkiye, İslamiyet ve Türkiye-Kore ilişkilerine adamış ve halen bu uğurda mücadelesini sürdüren bir bilim adamı o. Müslüman olduktan sonra Cemil ismini almış. Cemil Hoca’yla, Kore-Türk Lisesi Rainbow Uluslararası Okulu’nun açılışı için gittiğimiz Seul’de tanışıyoruz. En az okulu faaliyete geçiren Türkler kadar heyecanlı. Bir ev sahibi edasıyla misafirleri karşılıyor ve açılıştaki her anın mükemmel geçmesi için büyük çaba sarf ediyor. Düzgün ve akıcı Türkçesiyle, Türkiye’den gelen misafirlerin de ilgi odağı oluyor. Elbette herkes onun hikâyesini merak ediyor. Tabii biz de…


EKMELEDDİN İHSANOĞLU’NUN TAVSİYESİ Üniversitede Türkoloji okuyan ve bu birikimini İslam Tarihi doktorası ile taçlandırmak isteyen Lee’nin hedefi Amerika’da bir üniversitede kariyerini sürdürmektir. Bu kararı almışken, bir konferans için Kore’ye gelen Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ile tanışır. Şimdinin İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreteri, onun bu kararına itiraz eder. İstanbul’u neden tercih etmediğini sorar. Onun telkinlerinden etkilenen genç akademisyen, girdiği imtihanı kazanır ve aldığı devlet bursu ile İstanbul Üniversitesi’ne gelir. Bu tercihi ona, üniversitenin 500 yıllık tarihi içinde ilk Koreli öğrenci olma sıfatını da kazandırmıştır. Türkiye’ye geldiği ilk yılları anlatırken üzerinde durduğu konu, hiç yabancılık çekmemesi ve kendini çok rahat hissetmesidir. İnsanlardan gördüğü sıcak ilgi onu çok etkiler ve bunun sebeplerini araştırmaya başlar. Bir yandan İslam tarihi okurken, bir yandan da Türk-Kore ilişkilerini araştırmaya başlar. Bu araştırmaları onu Göktürkler’e kadar götürür. Göktürkler ile Korelilerin beraber yaşadıklarını, benzer bir kültür ve tarihe sahip olduklarını anlatıyor. Bu bilgileri edindikten sonra Türkiye’ye ilgisinin daha da arttığını belirtiyor Prof. Lee: “O zaman Türkiye sevgisi içime düştü ve bir daha bırakmadım; 25 senedir de böyle devam ediyor.”Türkiye’de kaldığı dönemde, İslam kültürünün Uzakdoğu’ya yayılması konusunda hazırladığı doktora tezi büyük ilgi görür; Türkçe, İngilizce, Arapça ve Korece neşredilir. Fatih’te ev kiralayan Hee Soo Lee’nin iki çocuğu da İstanbul’da dünyaya gelir. TÜRKİYE’YE 100. ZİYARETBugüne kadar 100 kez Türkiye’ye gelmiş Cemil Hoca. 100. ziyaretini, Türk-Kore Dostluk Derneği olarak geçtiğimiz haziranda İstanbul’da düzenledikleri bir programla gerçekleştirmiş. Bu arada, Ekmeleddin İhsanoğlu’yla ilişkisini hiç koparmamış. Türk-Kore ilişkileri denildiğinde, eskilerin aklına ilk düşen o meşhur savaştır elbette. Yeni nesle sorarsanız, onların aklında kalan da Japonya ile Güney Kore’nin birlikte düzenlediği ve Türkiye’nin üçüncü olarak tarihe geçtiği 2002 Dünya Kupası’dır. Güney Kore’yi 3-2 yendiğimiz üçüncülük maçındaki dostluk kareleri hâlâ hafızalarda.Yakın tarih açısından iki ülke ilişkilerinin dönüm noktası 1950-53 arasındaki Kore Savaşı’dır kuşkusuz. Güney Kore halkının var olmakla yok olmak arasında gidip geldiği, ülkenin geleceğini belirleyen o meşhur savaşta Türk askeri de yerini almış ve ülkesinden binlerce kilometre uzakta mazlum bir milletin haklı davasına destek olmuştur. Cemil Hoca’ya göre de bu savaş ilişkilerdeki en belirleyici unsur. Türk askerinin bir yandan cephede kahramanca savaşırken, bir yandan da insani davranışları ile halkın gönlünü fethettiğini belirtiyor: “Türk askeri sadece askerî becerisini değil, güzel ahlakını da taşıdı buraya. O zamana kadar bu ülkede hiç Müslüman yoktu. İslamiyet’i bu ülkeye getiren, Türk askerinin tavırları oldu.”Cemil Hoca’nın rahatsız olduğu husus, savaşla birlikte zirve yapan ilişkilerin daha sonra gittikçe soğuması ve iki halkın neredeyse birbirini unutacak duruma gelmesi. Bunun gerekçelerini anlatırken de çuvaldızı kendi halkına batırmayı tercih ediyor. Son derece yıkıcı bir savaştan çıkmış ülkenin, daha sonra büyük bir kalkınma hamlesi başlattığını belirterek, “Bir ölüm kalım savaşından çıktık ve acil kalkınmaya ihtiyacımız vardı. Başkasını düşünecek hâlimiz yoktu. Bu yüzden Kore’nin yeniden kurulma sürecinde ilişkiler ve aradaki derin bağlar unutulmaya yüz tuttu.” tespitini yapıyor. Cemil Hoca’ya göre ilişkilerin yeni dönemini başlatan 1999 Marmara Depremi olur. Aslında Marmara Depremi, Türkiye için ne kadar büyük bir yıkımsa, farklı ülkelerin Türkiye ile ilişkileri açısından da bir o kadar yapıcı olmuştu. Herkes o dönem, Yunanistan’la ilişkilere odaklanmıştı; ama çok uzaklarda, kendi içinde Türkiye tartışmaları yapan bir ülke vardı. Marmara Depremi’nin Kore’de Türkiye tartışması başlattığını fazla kimse bilmez. Ayrıntıları yine Cemil Hoca’dan alalım: “O zaman Kore hükümeti Türkiye’ye 70 bin dolar gibi komik denebilecek bir yardım kararı almıştı. Halk bunu duyunca isyan etti. Bizim için ölümü göze almış bir ülkeye yapılacak bu küçük yardım insanımızın kanına dokundu. Sonra ülke çapında büyük bir yardım kampanyası düzenlendi. Halk buna sahip çıktı ve sonuçta 2,5 milyon dolarlık maddi yardım toplandı.”İşte bu kampanya iki ülke ilişkileri için yeni bir dönemin başlangıcı olur. Koreli akademisyenler, işadamları ve sivil toplum temsilcileri bu süreçte defalarca Türkiye’ye gelip gider ve deprem bölgelerindeki yardım çalışmalarına katılır: “Deprem bölgesine gittiğimizde insanlar bizi büyük sevgiyle karşıladı. Bu ilgiyi görünce hepimiz, ‘Neden 50 senedir Türkiye’yi unuttuk?’ diye kendimize sorduk. Bu sinerjinin depremle sınırlı kalmasını istemedik ve ülkemize dönünce burada yaşayan az sayıdaki Türk’le temasa geçtik. Türkiye’ye yardım için gidenler dönüşte Türk-Kore Dostluk Derneği’ni kurdu. Şimdi aralarında bakanlar, parlamenterler ve akademisyenlerin de bulunduğu 350 üyemiz var.”

AKSİYON /SAYI 717

Hiç yorum yok: