3 Ekim 2008 Cuma

MACARİSTANIN İSLÂMİYET’LE TANIŞMASI

-

Orta Avrupa’nın ve dolayısıyla Macaristan’ın İslâmiyet’le teması, İslâm’ın batıda Endülüs ve Sicilya'daki varlığının devam ettiği dönemde gerçekleşmeye başlamıştır. 10. ve 12. yüzyıllarda kuzeyden gelen son Türk kavimleri göçü sonucu Tuna nehri boylarında bazı Müslüman topluluklar oluştu. Bunlar genelde Türk göçebelerdi. İslâmiyet’i Arap tüccar, âlim ve seyyahlardan öğrenmiş bu kavimler, Eflak, Bogdan, Sırbistan, Bosna ve Macaristan'a yerleştiler.


10. ve 11. yüzyıllarda Müslümanların özellikle askeri alandaki becerileri Macar krallarının dikkatini çekmiş ve onlara Macar ordusunda görev verilmesini sağlamıştır.

Endülüs'ten Macaristan'a göç etmiş ve yüksek düzeyde görev yapmış olan Ebu Hamid el-Girnatî (öl.1170), Tuhfetü'l-Elbab ve Nuhbetü'l-A'cab adli eserinde Macar krallığı sınırları içerisindeki Müslümanlardan söz ederken, onları Mağribîler ve Harezmîler diye ikiye ayırmıştır. Ona göre, devrin Macar kralı “Müslümanları seven hükümdardı.”

Kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla Girnatî, müslümanca bir merakla bu kimselerin İslâm’ı ve Arapçayı ne kadar bildiklerini tespit etmeye çalışmıştır. Tespitlerini, kıvançla “Bugün itibariyle böyle bir ülkede 10 binden fazla yerde Cuma namazı kılınıyor olması muazzam bir olaydır.” diye tescil eder.

Abartı payı bir yana, bizzat dönemin Macar kaynakları da vergi memuru veya kraliyet muhafız kıtasında profesyonel asker olarak hizmet veren, ticari ve mali faaliyetlerde bulunan Sarasenlerin (Müslüman anlamına) ve Ismailîlerin varlığına değinmektedirler.
Bunlar o kadar önemli ayrıcalıklara ve ticari pazara sahiptiler ki, kilise ve asiller, 1222'de Kral Andrew tarafından yayınlanan ve 1231'de yenilenen bir fermanla, kendilerine karşı bir dizi ekonomik kısıtlama getirilmesini sağlamışlardı. Hatta 1232 yılı başlarında Başpiskopos Robert, Papa'dan aldığı yetkiyle Müslümanları ülkesinde barındırmaya ve kendilerine is vermeye devam ettiği için, kral Andrew'i aforoz etmişti.

Müslümanlar bundan sonraki üç yüzyıl içinde yavaş yavaş sahneyi terk ettiler. Büyük ihtimalle yine Macaristan'da idiler, fakat Hıristiyan başkişi ve haçlı ruhu sebebiyle asimilasyona uğramışlardı. 11. yüzyıl sonunda yasalar onları “domuz testi” denilen bir imtihana zorluyordu. Domuz eti yemeyi reddettiklerinde idam ediliyorlardı.

Müslümanların inançlarını gizlemelerinin sebebi bu yasal terördü. Sonuçta İslâm’ın gereklerini yerine getiremez olmuşlardı.

Macaristan Müslümanlarından söz eden bir başka İslâm coğrafyacısı, Yakut el-Hamevî'dir (öl. 1229). O, Mu'cemü'l-Büldan adli eserinde Halep'te rastladığı Müslüman Macar öğrencilerden ülkeleri hakkında bilgi aldığını ve orada otuz Müslüman köyünün bulunduğundan bahsettiklerini yazmaktadır. Verdiği bilgilere göre, Müslümanların güçlenmelerinden korkan Macar kralları, yerleşim bölgelerinin surlarla çevrilmesini yasaklamışlar ve II. Andrew, Müslüman tebaanın devlet islerinde istihdamını engelleyici fermanlar çıkarmıştır (1233). Müslümanlar, diğer halktan daha kolay ayırt edilmeleri için özel elbise giymeye zorlanmışlardır. Hamevî'nin görüştüğü Macar Müslümanların verdiği bilgilerde ipuçlarını bulduğumuz baskılar zamanla artmış ve sonuçta Müslümanların varlıkları ve etkinlikleri kaybolmuştur. Bölgede Müslümanların tekrar varlık göstermesi, 1526 yılında Osmanlıların Macaristan’ı fethiyle gerçekleşmiştir. Bu hâkimiyet ise ancak 1699'a kadar sürmüştür

Hiç yorum yok: