1 Ekim 2008 Çarşamba

Müslüman olan Profösörün " İlk Namaz Heyecanı

Yeni müslüman olanlar Namazın ehemmiyetini hemen kavrıyor.Namazın İslam dinindeki ehemmiyetini sonradan olma müslümanlar hemen anlayabilmekte, bizim gibi anadan doğma müslümanlar ise nedense çok zor farkedebilmekteler. Müslüman memleketlerdeki namaza ve ibadete karşı olan lakaytlığı görünce bu işte bir terslik var gibi geliyor insana. Fakat durumu incelediğimizde müslüman toplumlarda başta eğitim olmak üzere bir çok konuda lakayt davranıldığını ve malayani şeylerle (gereksiz işlerle) vakit öldürdüklerini görebiliyoruz. Dinimizin temel direği olan ve olmazsa olmaz derecesinde ehemmiyeti bulunan namaz ibadetine karşı bile ciddi bir mesele gibi bakamıyoruz. Çokta önemli olmayan bahanelerle namazlarını terk edebilen müslümanların aslında dini ve dünyevi ne kadar büyük bir kayıp içinde olduklarını yeni müslüman olan insanların öykülerini dinleyince çok açık bir şekilde anlayabiliyoruz. Bu öyküleri okuyan insanların büyük çoğunluğu " Vay be, helal olsun. Adam müslüman olur olmaz namazını kılmaya başlamış, Kadın müslüman olur olmaz başını örtüp tesettüre girmiş." diyerek hayret ve takdirini ifade etmekle birlikte, " Ben zaten müslümanım, hemde anadan doğma müslümanım ve müslüman bir ülkede yaşıyorum. Benim de başımı örtüp tesettürlü olman lazım. Asıl namazını güzel kılan ben olmalıyım." diye düşünüp kendisine çeki düzen vermesi gerekmez mi?İşte böyle bir öyküde Amerikalı matematik Profösörü'nün islamiyete girişini ve ilk namazını anlattığı kitap çeşitli dillere çevrilerek yayınlandı. 2004 yılında Türkçe'ye çevrilen "Meleklerde Sorar" isimli kitap büyük bir ilgi ile okunmakta ve takdir toplamaktadır. Kitabın yazarı ve kahramanı Dr. Lang 80'lerin başında İslam'ı seçti ve bu tercihini anlattığı birinci kitabından sonra Amerika'da Müslüman olmakla; İslam'ın Batı'da yayılmasının önündeki engeller ve bunların çözüm yollarıyla ve bu dinin ikinci kuşağa nasıl aktarılması gerektiğiyle ilgili düşüncelerini ayrı bir kitapta toplama ihtiyacı duydu. Amerika'nın pek çok üniversitesinde matematik profesörü olarak 15 yıldır süren gözlemleriyle ve Müslüman ailelerinden gelen Amerikalı gençlerle kurduğu yakın diyalogla zenginleşen düşünceleri; İslam'ı nasıl anlamalı ve genç nesle nasıl anlatmalıyız, onların yaşadıkları dünya ile inançlarını uzlaştırmalarını nasıl sağlarız kaygısını taşıyan her anne babaya öncelikle hitap ediyor. Kitap, İslam'a anlayarak inanma ve zihni kalıplarından sıyrılarak yaklaşma cesareti gösterebilecek olanlara keyifli ve alışılmadık bir seyahat vaat ediyor. * Prof.Dr. Jeffery Lang'ın İlk Namazı..ABD'nin Kansas Üniversitesinden matematikçi Prof.Dr. Jeffrey Lang islam’a giriş hikayesini yazmış olduğu 'Melekler soruncaya kadar' (Even Angels Ask: A Journey to Islam in America) isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:“Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelendiklerini gördüm, bana: Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın, dediler."Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu, dedim ve talebeleri duymamazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan abdest ve namaz hareketleri egzersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım.İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahü Ekber dedim. Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum. İkinci bir tekbir alarak Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim. Sübhane Rabbiyel Azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim. Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca donakaldım, secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu,utandım gülünç duruma düştüm zannettim. Bu durumda beni gören, arkadaş ve tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm, arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum.Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım, başımı seccadeye koydum, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım. Bu esnada kendi kendime "Daha önümde üç tur daha var" diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa olsun bu namazı tamamlayacağım. Son secdede tam bir sükûnet hissettim. Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim savaşı aklımdan geçirdim, bir savaştan çıktığımı hissettim, sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde “Allah'ım geri zekalılığımdan ve tekebbürümden dolayı beni bağışla, uzak bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var,” diye dua ettim. Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı. Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp göz yaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor. Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum: Allah'ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir. Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım. Ağlamam durunca, yaşadığım deneyi akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım. Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah'a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu. Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım: “ Allah'ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar” hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakînen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa Sensiz yaşamak, Senin varlığını inkâr etmem mümkün değildir. "
Erdoğan AKDEMİR

Hiç yorum yok: