30 Haziran 2009 Salı

“Bir Fransız bilimadamı, Vincent Montagne’in hidayeti

GERÇEK EVE DÖNÜŞ

Tercüme: Ayten Yadigâr
BEN BİR bilim adamıyım. Aynı zamanda kendimi bir gezgin olarak da tanımlayabilirim. Uzun yıllar farklı Arap ülkelerine seyahatler yaptım. Ayrıca Senegal, Endonezya, Mali, Gana, Fildişi Sahili, Nijerya ve Moritanya gibi ülkelere de gittim. Şu anda İslâm, İslâm medeniyeti, Müslümanlar ve Arap dili hakkında yirmi kitabın yanı sıra, çok sayıda makale kaleme almış birisiyim. İbn Haldun’un eserlerini Fransızcaya tercüme için altı yıl uğraştım. Bu seyahat ve çalışmalar benim 1977 yılında Moritanya’da İslâm’ı seçmemle sonuçlanmıştır.
Bana sorarsanız, İslâm’ı seçmek sadece bir din değil, aynı zamanda bir hayat tarzı seçimi yapmak demektir. Bu şekilde kişi yeni bir kâinat tasavvurunu kabul ettiğini açıklar ve iman bağıyla birbirlerine bağlı büyük bir milletin üyesi olur. Benim için ise bu tercihi yapmak, ilerlemiş yaşıma rağmen fırtınaların estiği bir coğrafyanın ortasında, fakirlerin ve Filistinlilerin safında yer almak demekti. Ancak bu karar, aynı zamanda para ve güç sahiplerinden uzak durmak ve hakkın ve adaletin yanında yer almak da demekti.
Çağdaş dünya teknolojik gelişmeyi hayatın nihaî hedefi olarak kabul eder. Bu hedefe ulaşmak için de her türlü aracı kullanmayı meşru görür. İnsanlık adına esef edilecek böyle bir yaklaşımı İslâm reddeder; ve daha yüce değerlere bağlanmayı öngörür. Din değiştirerek Müslümanlığı seçmiş olmam, Fransız milli kimliğini kaybettiğim anlamına gelmez. Halen ana vatanım Fransa’dır. Bununla birlikte Arap dünyasını artık manevî yurdum olarak kabul ediyorum.
İslâm inancı hem iç huzurumu hem de nihaî varoluş amacımı temsil etmektedir. Bu inanç sistemi beni parçalanmış bir düşünce tarzından kurtardı ve bütün duygularımın uyumlu bir bütün haline gelmesini sağladı. İslâm’a dönüşümde dinî, ahlâkî, sosyal faktörler kadar kültürel dürtüler ve ilâhî inayet de etkili oldu diyebilirim.
Kur’ân’la ilk tanışmam Andrea de Riyar’ın tercüme ettiği Fransızca Kur’ân’ı okumakla oldu. Bu eser Paris yakınlarında bulunan askeri bir okulda elime geçmişti. Ben de 1934–1936 yılları arasında bu okuldaki öğrencilerden biriydim. Her hafta Kur’ân’dan bir bölümü fotokopi çektirerek üzerinde çalışmalar yaptım.
Eski ve Yeni Ahit’in tahrif edilmesinden sonra insanlığa son mesaj peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) elçiliği vasıtasıyla gönderilmiştir. Bunun en büyük kanıtı, Kur’ân’ın bizzat kendisidir. Kur’ân, tek başına en büyük mucizedir.
‘İslâm evi’ne dönüşümde pek çok sosyal ve ahlâkî faktör etkili olmuştur. Bunların başında İslâm’ın ‘ilk günah’ prensibini kabul etmemesi gelmektedir. Anglo Saxon anlayışta yer alan ilk günah kompleksine İslâm’da rastlamıyoruz. Yine, İslâm’a göre her insan hayatın içinde iffetini koruyabilir ve saf kalabilir. Bunun için uzlete çekilmek veya toplumdan kopmak gerekmez. “Allah dinde size hiç bir zorluk kılmadı.” (Hacc/78) gibi ayetler İslâm’ın fıtrata en uygun din olduğunu açıklamaktadır.
İslâm başka hiçbir yerde bulamadığım bir huzur haline kavuşmamı sağladı. Bu da İslâm’ın insanı beden ve ruhuyla bir bütün olarak ele almasından kaynaklanıyor. İslâm hem akla hem kalbe hitap ediyor.
Otuz yıldan fazla Kuzey Afrika, İran, Lübnan, Senegal ve Endonezya gibi farklı ülkelerde yaşadım. Ünlü Arap gezgini İbni Batuta gibi dünyanın çok değişik yerlerine seyahatlerde bulundum. Gittiğim her yerde aynı hayat tarzı, aynı inanç ve aynı insanî hassasiyetler ile karşılaştım. İslâm toplumunun, cesaret ve sadeliği ön planda tutan bir anlayışa sahip olduğunu gördüm. Para ve maddiyatın her zaman hayır getirmeyebileceği kanaatine vardım. Dinin haram kıldığı şeylerden uzaklaşmak da benim için çok zor olmadı. Günde beş vakit namaz kılmanın inançta sebatkâr olmayı temsil ettiğini düşünüyorum.
Bunların dışında ikna olmamı sağlayan kültürel faktörleri de şöyle ifade edebilirim: Bugün Avrupalılar, Araplara ve tüm dünyaya yaptıkları katkıları övünerek anlatırlar. Bununla birlikte kendilerinin Müslümanlara hiç de azımsanmayacak derecede borçlu olduklarını unuturlar. Halbuki, Arap bilim adamlarının çalışmaları sayesinde Yunan mirası korunabilmiştir ve unutulmaktan kurtulmuştur. Bugün Aristo, Sokrat, Platon ve diğer eski Yunan filozoflarının eserlerini okuyabiliyorsak, bunun için Araplara şükran duymalıyız. Bir zamanlar dünyadaki en büyük ilim başkentleri Bağdat, Kahire, Tulaytula ve Palermo gibi İslâm şehirleriydi.
İslâm’a gelişimde etkili olan bir diğer husus ise, kendime saf belirleme düşüncem oldu. Ben İslâm’a geçmiş olmakla, mücadele halinde olduğum yeni sömürgeci anlayış olan siyonizmden farklı bir safa geçtiğimi ilân etmiş oluyorum. Artık Senegal’den Endonezya’ya uzanan büyük bir dünyanın parçasıyım. Bu coğrafyada gerçek duygular var. Bu dünyaya zenginlik için değil, mazlumların yanında yer almam gerektiğine inandığım için adım attım. Yine çağımızda kölelerin yerini alan göçmen işçilerle beraber olmak adına buradayım. Nitekim sadece ülkem Fransa’da nüfusları iki milyonu bulan bu insanların ilgiye ihtiyacı var ve sorunları çözüm bekliyor.
Bütün bu saydığım faktörler ve tabiî ki Allah’ın inayetiyle İslâm’ın hak din olduğuna iman ettim ve Temmuz 1977’de şehadet ederek Müslüman oldum. Bundan sonra El Mansur el Şafi adını aldım. El Mansur, ailemin bana verdiği Vincent isminin Arapça dilindeki karşılığı. "Yardım edilen" manasındaki bu ismi çok seviyorum ve Allah’tan başka yardım edecek kimsenin olmadığına inanıyorum. Elhamdülillahi Rabbil alemin.
Sayı: 342Haziran - 2005

Bir ney aldı hayatı değişti

Kolombiyalı Juan'ın hayatı, geçtiğimiz yıl Mevlana Türbesi'ni ziyaret ettikten sonra aldığı neyle değişti. Uruguaylı bir sanatçıyla Türkiye'de yolları kesişen Juan daha sonra İslamiyet'i seçerek Müslüman oldu ve Ali ismini aldı.Tibet, Çin, Yunan ve Türk müziği ile ilgili çalışmalar yapan ve ve antropoji eğitimi alan Kolombiyalı Juan Carlos Castrillian Vallejo'nun hayatı, Türkiye'de yaşayan Uruguaylı ebru sanatçısı ve ressam Meryem Kiola ile tanışmasıyla değişti. Daha önce arkadaşları vasıtasıyla Paris'ten bir ney getirten ve kendi kendine ney üflemeyi öğrenen Vallejo, Meryem Kiola ile birlikte Türkiye'yi gezmeye geldi. Türkiye ziyareti sırasında Konya'daki Şemsi Tebrizi Hazretleri ve Mevlana Türbeleri gibi Anadolu'daki kültür ve maneviyat merkezlerini ziyaret eden ve çok etkilenen Vallejeo İslamiyeti seçerek Ali ismini aldı.

'MEVLANA ZİYARETİNDE MÜSLÜMAN OLDUM'
Kolombiyalı Ali, yaşadığı bu süreci şu sözlerle dile getirdi: “Türk İslam tasavuffu ve kültürü üzerine araştırmalar yapıyordum. Kur'an-ı Kerim ve Mesnevi'yi anlamaya çalışıyordum. İç dünyamda bir takım değişimler oldu. Bu sırada karşıma Meryem Kiola çıktı ve birlikte Türkiye'ye geldik. Birçok yer gezdim. Mevlana ziyaretimden sonra da Müslüman olmaya karar verdim.” Geçtiğimiz yıllarda geldiği Türkiye'de, Türk müziği, kültürü ve sanatı üzerine araştırmalar yapan Vallejo'nun en büyük isteği Türkiye'de bir ney konseri vermek ve hat sergisi açmak.
Yeni Şafak Gazetesi 15.08.2007

http://www.muhteva.com/bir-ney-aldi-musluman-oldu-t102590.html

doğru yolu bulup Müslüman oldum.


Tarih boyunca birçok yerde kullanılan keçenin kullanım alanı, sanayinin getirmiş olduğu yeni ürünler nedeniyle giderek daraldı. Konya’da ise Arjantin’den 11 yıl önce gelen Garoselli, keçeyi hayatının anlamı olarak görüyor. Keçeyle kendini buld
2006-06-26 20:11:40
Silvia İnes Garoselli(43), 11 sene önce Konya’ya gelmiş bir Arjantinli…Kilim almak ve kilim tamiratı yaptırmak için Konya’ya gelen arkadaşı sayesinde eşi ile tanışmış. Bir daha da Konya’dan ayrılamamış.
Mevlana Türbesi civarında keçecilik yapan Garoselli’yle işyerinde görüştük. Konya’yı çok sevdiğini söyleyen Garoselli, Konya’ya ilk geldiğinde keçenin ne olduğunu bilmediğini ancak Türkiye’yi kültür yönüyle çok zengin gördüğünü belirtti. Arjantin’de Harita Mühendisliği okuyan Garoselli, “Mesleğime devam etmedim. Konya’ya arkadaşımla geldiğimde tekrar dönmek istemedim. Zaten şimdiki eşimle tanıştıktan sonra ülkeme dönmek istemedim. Burada kalarak evlendim. Yaklaşık 11 yıldır Konya’da yaşıyorum” dedi.
KEÇECİ AİLEYE GELİN GİTMİŞ
Türkçe’yi Konya’da öğrendiğini vurgulayan Garoselli, eşinin keçeci ustası olduğunu hatırlatarak “Eşimin de Konya’da önemli keçecilerden birisi. Eşimin dedesi de keçeciymiş. Mevlana Müzesi’ndeki Mevlevi Sikkelerini eşim Mehmet Girgiç yaptı. Mehmet, 10 yaşından beri keçecilik yapıyor. Eşimin ailesinde keçe işe soylarından geliyor diyebiliriz” dedi. Mevlana Hazretleri’nin maneviyatından etkilenerek eşinin çocuklarının ismini Celalettin koyduğunu belirten Garoselli, eşinin atölyesinde keçe yapmayı öğrendiğini anlatırken “Halı, kilim genelde köylerde yapılıyor. Biz burada halı, kilim, keçe yapıyoruz. 6 hanım arkadaşımla burada çalışıyoruz. Arada sırada da üniversiteden stajyer arkadaşlar geliyor” diye konuştu. Keçesiz yaşayamayacağının altını çizen Garoselli, el sanatlarının her zaman ilgisini çektiğini şu sözlerle vurguluyor: Keçe ile kendimi buldum. Keçe bana terapi gibi geliyor.
KEÇE YOĞURMA VE DÖVME İŞLEMİDİR
İşlerinin yoğunluğundan dolayı ülkesi Arjantin’e gidemediğini aktaran Garoselli, bize keçe sanatının ayrıntılarını ise şöyle anlattı: Keçenin ham maddesi yündür. Yeşil sabunlu suyla yünü işleriz. Yoğurma, dövme, tepme işlemlerinden sonra keçe haline gelir. Ama çok fazla güç gerektirir. Yünün son haline keçe denir. Araki, sikke, duvar veya dekorasyonda kullanılan parçalar, çanta, sal, yelek gibi ürünler keçe ile yapılabilir. Keçedeki boyaların tamamını biz yaparız. Kök boyalarında kimyasal madde kullanmayız.”
Bu sanatla meşgul olurken beyin ve bedenin bir arada çalıştığını vurgulayan Arjantinli, keçenin dikişsiz ve her zaman matematiksel hesaba dayanan bir sanat olduğuna vurgu yaparak keçede kullanılan motifleri ise şöyle aktardı: Keçeyi değişik tekniklerle daha ince hale getirerek diğer keçelerden farklı bir teknik geliştirdik. Osmanlı ve Selçuklu motifleri en çok kullandığımız motifler. Ayrıca kendi tasarımlarımıza da yer veriyoruz.
SANATINI OĞLUNA BIRAKMAK İSTİYOR
Arjantin’de keçe ve benzeri kültürlerinin olmadığını dile getiren Garoselli, konuşmasına şöyle devam etti: El sanatı olarak en iyi sanat bence keçe. Keçe yapmayı çok seviyorum ve bundan sonra da keçe yapmaya devam edeceğim.
Keçe yapmanın zorluklarına dikkat çeken Garoselli, “Bu işi yapmak çok fazla güç gerektiriyor. Ben de Allah nasip ederse ölene kadar yapmayı düşünüyorum. Oğlumun yapmasını ben de çok isterim ama onun bileceği iş. Hatta şimdi bile ben ve eşimden gördüğü kadar keçe yapmaya çalışıyor. Küçük parçalar yapabiliyor. Ama ilerde ben bu işi yapacağım derse kimse karşı çıkmak hatta en büyük desteği de veririz” dedi.
GAROSELLİ MÜSLÜMANLIĞI SEÇTİ
Türkiye’ye geldikten sonra yaklaşık bir sene sonra Müslüman olmayı tercih ettiğini ifade eden Garoselli, İslam dini hakkında da şu sözlere yer verdi: Müslüman olurken kimsenin etkisini üzerimde hissetmedim. Tamamen kendi tercihimle Müslüman oldum. Çok da mutluyum. Zaten Türkiye’ye gelmeden öncede Arjantin’de Nakşibendi tarikatının içinde bulundum. Onlardan Müslümanlık hakkında bilgiler aldım. Bana yol gösterdiler. Ben de doğru yolu bulup Müslüman oldum.

ABD askerlerinde İslam'a ilgi



İncirlik Hava Üssü'nde görev yapan Amerikalılar arasında İslamiyet'e ilgi her geçen gün artıyor.
06 Ocak 2009 Salı 13:11
İncirlik Hava Üssü'nde görev yapan Amerikalılar arasında İslamiyet'e ilgi her geçen gün artıyor. Son birkaç ay içerisinde 5 Amerikalı Müslüman oldu. ABD'nin Ortadoğu ve Asya'daki operasyonları için lojistik amaçlı kullandığı İncirlik Üssü'nde görevli Hıristiyan Amerikalılar İslam dinini araştırıyor. Son birkaç ayda 7 gayrimüslim Adana Müftülüğü'nde düzenlenen törenle Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olurken, bunlardan 6'sının Amerikalı olduğu belirtildi. Başvurularında genellikle Üs içinden değil şehir merkezinden adres gösteren Amerikalılar, Türk aile yapısı, camiler ve camilerde yapılan toplu ibadetlerden etkilenip Kur'an-ı Kerim'in İngilizce mealini okuyorlar. İslamiyet'i seçen gayrimüslimler valiliğe dilekçeyle başvurarak, bu makamdan müftülüğe yönlendiriliyor. Genellikle tanıdıkları bir Türk yardımıyla müftülüğe gelen Amerikalılar din görevlisi eşliğinde Kelime-i Şehadet getirerek müslüman oluyorlar. İslamiyet'i anlatan İngilizce kitaplar hediye edilen Amerikalılar için "ihtida" belgesi düzenleniyor. Adana Müftü Yardımcısı Mustafa Turan, Müslüman olmak için kendilerine başvuranların genellikle Türk aile yapısı ve Müslümanların birbirlerine bağlılıklarından etkilendiklerini söylediğini ifade ederek, "Bazıları da camilerimiz ve camilerimizde yapılan toplu ibadetlerden etkilendiklerini söylüyorlar" dedi. İslamiyet'i seçenlere, Kelime-i Şehadet getirdikten sonra İslam'ı ana hatlarıyla anlatmaya çalıştıklarını belirten Turan, bu kişilere ilk etapta İslam dininde temizliğin öneminden bahsettiklerini, abdesti, namazı anlatıp imanın şartlarını öğrettiklerini ifade ederek, "Müslümanlar olarak diğer peygamberleri dışlamadığımızı, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen peygamberleri kabul ettiğimizi söylüyoruz. Onlara İslamiyet'i anlatan İngilizce kitaplar hediye ediyoruz" diye konuştu. Turan, son olarak İncirlik Üssü'nde tekniker olarak çalışan ABD vatandaşı 25 yaşındaki Timothy Wrigt'in Kur'an-ı Kerimi okuyup İslamiyet'i öğrenerek Müslüman olduğunu ve "Ahmet" ismini aldığını sözlerine ekledi.


Amerikalı başkan Müslüman oldu

Ellis, şimdi isimini resmi olarak Hekim Mansur Ellis olarak değiştirmeye çalışıyor. Hristiyan bir aileden gelen Ellis, Afrika ülkesi Senegal'de geçen Aralıkta Müslüman olduğunu açıkladı. Yıllardır Kur'an-ı Kerim'i incelediğini belirten Ellis, Kuzey Amerika'ya köle olarak getirilmeden önce atalarının Müslüman olduğunu söyledi. Ellis, kızlarının isteği üzerine soyadını değiştirmeyeceğini belirtti..
02 Şubat 2007 Cuma 17:30

IRAK'TA BİR AMERİKALI SUBAY MÜSLÜMAN OLDU

Irak'ın başkenti Bağdat'ta görevli bir Amerikan subayı Müslüman oldu. Ez Zaman gazetesi, adının açıklanmasını istemeyen subayın Bağdat'ın tıp sitesinde bulunan koruma birliğine mensup olduğunu, aynı sitede çalışan bir Iraklı kadınla evlendiğini yazdı.
İki ay önce de bir Amerikan askerinin İslam dinini seçtiğini belirten gazete, bir Amerikalı kadın askerin de birliğinde tercüman olarak çalışan bir Iraklı ile evlendiğini kaydetti.
11 Ağustos 2003 Pazartesi

Amerikalı Martha, Müzeyyen oldu



İslamiyeti seçerek "Müzeyyen" adını alan Amerikalı Martha Cardyn Hall, "6 yıl önce dinlediğim ezandan etkilendim ve Müslüman olmaya karar verdim" dedi

FETHİYE - Amerikalı Martha Cardyn Hall, Fethiye Müftülüğünde düzenlenen törenle Müslüman oldu. Hall, "6 yıl önce dinlediğim ezandan etkilendim ve Müslüman olmaya karar verdim" dedi.
Fethiye Müftüsü Ertuğrul Koyuncu, Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman olan Hall’a (52), İngilizce Kur’an-ı Kerim ve ihtida belgesi verdi.
Törende vaiz Ahmet Karagöz Kur-an-ı Kerim okudu, Müftü Ertuğrul Koyuncu da dua etti.
Fethiye’ye 14 yıl önce yerleştiğini belirten Hall, 6 yıl önce dinlediği ezandan etkilendiğini ve Müslüman olmaya karar verdiğini söyledi.
Müzeyyen adını alan Martha Cardyn Hall, "Müftü Ertuğrul Koyuncu’nun hediye ettiği İngilizce Kur-an’ı Kerim’i en kısa sürede okuyacağım ve İslam’ın şartlarını en iyi şekilde yerine getireceğim. Müslümanlığı en iyi şekilde yaşamak istiyorum" dedi


08/07/2008

Doğum gününde müslüman oldu


19 Haziran 2009 13:43
Müslüman bir kadınla evli Fransız, Selimiye Cami'nde düzenlenen törenle Müslüman oldu ve Kristoper olan ismini Abdülkadir olarak değiştirdi.İsviçre'de güvenlik görevlisi olarak çalışan ve Müslüman Fatma Çelikbilek Dussud'la evli Kristoper Dussud (39) İslamiyet'ten etkilenerek din değiştirmeye karar verdi.
Eşinin memleketi Edirne'ye eşiyle birlikte gezmeye gelen Kristoper Dussud, İslam Dini'nden ve Müslümanların yaşantılarının kendisini etkilediğini bildirerek Edirne Müftülüğü'ne başvurdu.
Dussud, Selimiye Camisi emekli din görevlisi Nadi Ersoy'un katıldığı törenle Selimiye Camii'nde Müslüman oldu. Ersoy, törenin ardından müslüman olarak Abdülkadir adını alan Kristoper Dussud'a Türkçe ve Fransızca Kuran armağan etti. Müslüman olan Kristoper Dussud cami daha sonra şükür namazı kıldı.
Fatma Çelikbilek Dussud, gazetecilere yaptığı açıklamada, eşinin ilk kez Edirne'ye geldiğini ve Müslümanların yaşamından çok etkilendiğini belirterek, şunları söyledi: ''Eşim 3 yıldan beri İslam Dini'yle ilgileniyor. Edirne'ye ziyarete geldiğimizde de Müslümanlar'ın yaşantılarından çok etkilendiğini söyleyerek, Müslüman olma kararını açıkladı. Tesadüfen olsa Müslümanlığı doğum gününde seçmiş oldu.''

29 Haziran 2009 Pazartesi

Canlı yayında müslüman oldu


İSTANBUL (CİHAN)Romanya vatandaşı Elena Morul isimli bayan, Samanyolu Televizyonu'nda yayınlanan "Sabah Neşvesi" isimli programda Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Program konuğu Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın öncülüğünde Kelime-i Şehadet getiren Elena Morul, 'Aleyna Yıldız' ismini aldı.
Ebru Gediz'in sunduğu "Sabah Neşvesi" isimli programa İlahiyatçı Prof. Dr. Hayrettin Karaman ve sanatçı Sami Özer katıldı. Canlı yayın esnasında sunucu Ebru Gediz, stüdyoda bulunan Romanya uyruklu bir izleyicinin Müslüman olmak istediğini söyledi. Bunun üzerine Prof. Dr. Karaman, Romanya uyruklu Elena Morul'u konukların bulunduğu alana çağırdı. Burada Kelime-i Şehadet getiren Elena Morul, Müslüman oldu. Programa katılan diğer konuklar da Müslüman olarak "Aleyna Yıldız" ismini alan Elena Morul'u alkışlayarak tebrik etti.
07.04.2007

Avrupalı kız Müslüman oldu


Avrupa Birliği Gençlik Değişim Programı Projesi kapsamında Mardin'e gelen Avrupalı gençlerden Natalia Sokrata, Müslüman olup ismini "Nadide" olarak değiştirdi.
AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Gençlik Değişim Projesi kapsamında Çek, Letonya ve Bulgaristan'dan Mardin'e gelen 17 genç, Mardin Gençlik ve Kültürevi temsilcisi Hasan Yıldız'la birlikte Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar'ı makamında ziyaret etti.
Gençleri kabul eden Vali Kılıçlar, Türkiye'nin dış dünyada tanıtılmasında gençlere büyük iş düştüğünü belirterek, "Sizleri burada görmekten mutluluk duyuyoruz. Mardin'in tarihi yapısını ve kültürünü, dinler arası dayanışma ve kaynaşmasını, insanlar arasındaki engin hoşgörüyü bütün dünya insanlarının görmesini istiyoruz. Mardin'in tarihi yapısı ve kültürel değerleri, geçmişten bugüne gelen eşsiz medeniyetlerin eseridir. Geçmişten aldığımız bu değerleri, gelecek nesillere taşımanın ve dünya insanlarının hizmetine sunmanın gayreti içindeyiz" dedi. Vali Kılıçlar, ziyarette başını örten Letonyalı Natalia Sokrata'ın Mardin'deki ortamdan etkilendiği için Müslüman olduğunu öğrenince, Mardin'deki hoşgörü ortamının Avrupa Birliği'ndeki bütün ülkelere örnek olması gerektiğini söyledi.
4 gündür Mardin'de bulunan Avrupalı gençlerden Natalia Sokrata, bulunduğu ortamdan çok etkilendiğini dile getirerek, Müslüman olmak istediğini ve ismini "Nadide" olarak değiştirdiğini ifade etti. Türkiye'ye gelmeden önce bütün Müslümanlar'ı yanlış tanıdığını ve ön yargıyla onlara yaklaştığını söyleyen Natalia, "Mardin'e geldiğimde, buradaki Hıristiyanlar'ın Müslümanlar'la birlikte yaşadığını gördüm. Bu birliktelik, yüzyıllardan beri devam ediyor. Bu ortamdan çok etkilendim. Buraya geldiğimden beri İslam dinini araştırıyorum. Bana anlatılanlarla burada insanların yaşadığı İslam dini çok farklı. İslam'ın hoşgörü ve sevgi temelleri üzerine kurulduğunu anladım" diye konuştu.
Mardin'in tarihi, mimari ve kültürel yapısına hayran kaldıklarını ifade eden gençler, ülkelerinde burada gördükleri güzellikleri anlatacaklarını belirterek, kendilerine zaman ayırdığı ve gösterdiği ilgi için Vali Mehmet Kılıçlar'a teşekkür etti. Vali Kılıçlar, gençlere Mardin'in tarihi ve kültürel yapısını içeren CD ile gezi rehberi kitabı hediye etti.
1 Kasım 2006 Çarşamba

Çek Stiboraua, Müslüman oldu


Çek Cumhuriyeti vatandaşı Dagmer Stiboraua (27) Müslüman oldu. Çek Cumhuriyeti vatandaşı olan Dagmer Stiboraua, Isparta Müftülüğü’nde düzenlenen törenle Müslüman oldu ve Rabia ismini aldı. Müftü Vekili Halit Uğurlu da Stiboraua'ya Kur’an-ı Kerim'in Türkçe mealini ve Müslümanlığı anlatan bir kitap hediye etti. Stiboraua, haziran ayında bir şirkette çalışmak üzere Mersin'in Anamur ilçesine geldiğini ve burada çalışan Ispartalı Mehmet Çelik ile tanışarak nişanlandığını söyledi. Nişanlısının yardımıyla Kur’an-ı Kerim'in Türkçe mealini incelediğini ve çok etkilendiğini kaydeden Stiboraua, Müslüman olmaya karar verdiğini belirtti.
10 OCAK 2007

''Savaş benim için dönüm noktası oldu''

AKSİYON
ADEM YAVUZ ARSLAN Sayı: 447/ Tarih : 30-06-2003


Sırp kökenli azılı bir çete lideri. Savaşa Hırvat saflarında başlayıp Boşnak saflarında devam eden, "Altın Zambak" nişanını alacak kadar başarılara imza atmış bir asker ve cephede bile gitarıyla olan ilişkisini koparmamış iyi bir müzisyen. İgor Rajnatoviç ya da yeni adıyla Hamza"nın hikayesi Saraybosna"nın efsanevi direnişinin binlerce hikayesinden biri.
Eğer bir şehir, üç semavi dini bünyesinde barındırıp farklı milletleri aynı çatı altında birleştirmişse ve bu şehir sırf bu özelliğinden dolayı tarihte eşi görülmemiş bir vandalizme maruz kalmışsa o şehirde yaşayan insanların da çok farklı ve ilginç hikayeleri vardır. Özellikle de 200 bin şehit verip bin 470 gün kuşatma altında kalmışsa... İşte o hikayelerin kahramanlarından biri. İgor Rajnatoviç ya da bilinen adıyla " Hamza". Hamza"nın üyesi bulunduğu Mcbeth adlı müzik grubunun şarkıları tüm cafelerde, eğlence yerlerinde ve radyolarda çalıyor. Ama Mcbeth"in popülerliği sadece yaptıkları müziğin kalitesinden kaynaklanmıyor. Çünkü sözkonusu grup Bosna"da yaşayan Sırp gençlerin kurduğu bir grup. Ama savaş sırasında yaşanan vahşete tahammül edemeyip bulundukları saflardan karşı tarafa, Boşnak saflarına geçmiş grup üyeleri. Grubun beş üyesi ise savaştan sonra değişik zamanlarda birbirinden bağımsız bir şekilde Müslüman olmuş. Grubun solisti ve gitaristi İgor"un, yeni adıyla Hamza"nın hikayesi ise en ilginç olanı."Savaş bizim için rahmet oldu" Hamza hayat hikayesini "bir garip yol" olarak tanımlıyor. Henüz çocuk denecek yaşta cezaevine düşen, suç dünyasıyla içli dışlı olan Hamza, o zamanki adıyla İgor, araba hırsızlığından uyuşturucuya kadar her türlü suç ile tanışmış. 15 yaşında cezaevine giren İgor buradan "azılı bir hırsız" olarak çıkar ve artık araba soymakla yetinmeyip iş yerleri soymaya, çeteler kurup sokaklara çıkmaya başlar. "Çete lideri olarak Saraybosna"da çok popülerdim, herkes beni bilir, benden çekinirdi" şeklinde anlatıyor o günleri. Ancak 19 yaşındayken savaşın başlaması üzerine askere alınır ve eski Yugoslav ordusunda, Ratko Miladiç komutasında cepheye alınır. Başarılı bir asker olur ve orduda "keskin nişancı" ödülü alır. Savaş döneminde de eski alışkanlıklarından vazgeçemez ve çetesini yönetmeye devam eder; "Savaş başlamıştı ve bizim grup üyelerinin tamamı askere alındı. Beraber çalıyor, beraber uyuşturucu kullanıyorduk. Aynı zamanda müzik çalışmalarımız da devam ediyordu. Cephede bile müzikle ilgileniyorduk. Ama bir yerde oturup düşünmeye başladık. Evin balkonunda çocuk bezleri var. O evde çocuk olduğu belliydi. Bizimkiler direkt balkonunda çocuk kıyafetleri olan eve ateş ediyordu. Bu vahşetti ve bir yerde "Biz neden savaşıyoruz? Bu nasıl bir savaş?" sorusunu sormaya başladık. Daha sonra da bir yolunu bulup cepheden ayrılıp Saraybosna"ya geri döndük." Ekim 1992"de Saraybosna"ya ilk büyük saldırılar başladığı zaman şehir merkezinde olan ve tam önüne bomba düşen Hamza, bombanın patlamaması sayesinde hayatta kalır. Bomba patlamaz ama Hamza"nın beyninde şimşekler çakmaya başlamıştır ve "Ben neden ölmedim? Benim kaderim kimin elinde? Kim nasıl karar veriyor?" soruları zihnini meşgul etmeye başlar. Bu arada da Boşnakların ünlü komutanlarından Kerim Luçareviç ile tanışır ve Boşnak saflarında Sırp ve Hırvatlara karşı savaşa katılır. Aslında kendisi de tezatın farkındadır: "Boşnak değilim, Müslüman hiç değilim ama onların safında kendi ırkdaşlarıma karşı savaşıyordum. Bosna"yı "vatanım" olarak görüyordum ve bu savaşmam için yeterli bir nedendi" diyen Hamza savaşın kendisiyle olan muhasebesinde önemli bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor. Keskin nişancı olması sebebiyle başarılar sergileyen ve kısa sürede tanınan Hamza, İgman Dağı"ndan şehre sızmaya çalışan Sırp birliklerinin önünü kesip operasyonlarını başarısız kılarak Boşnak Ordusu"nda önemli bir nişan olan "Altın Zambak"ı alır."Savaş olmasa eroinden ölürdüm"Savaş sırasında Boşnak saflarında çatışmalara katılsa da Hamza henüz "İgor"dur ve İslamı anlamaya çalışmaktadır. Sırp ve Hırvat saflarında iken yaşadıkları ile Boşnak safları arasında yaşadıklarını karşılaştırır. Yaşananların mantıklı bir açıklamasını bulamadığını söyleyen Hamza"ya göre dinler savaş nedeni olmamalıydı; "Tankın üzerinde oturan bir Sırp ya da Hırvat, namlusunu çocuklara doğrultup ateş edebiliyor ve bunu din için yaptığını söylüyordu. Bu nasıl olur? Bir din böyle bir gaddarlığı nasıl salık verir? İncil"i, Kur"an"ı okumaya başladım. Eğer cephedeyseniz ve her an ölüm riskiniz varsa bazı olayları daha iyi değerlendirebiliyordunuz. Cephede olmadığım zamanlarda Çarşı Camii"nin imamı Hafız Bugari ile konuşuyordum" diyen Hamza, savaşın Boşnaklar kadar Sırplar için de rahmet olduğunu düşünüyor. 1995 yılında Dayton Anlaşması"nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Saraybosna"ya müzik çalışmalarına dönen Hamza, kısa bir süre sonra "Siyah Gözler" adında ilk albümünü çıkartır. Bu sürede İslamı araştırmaya devam etmektedir; "Bir yandan grupla müzik çalışmaları devam ediyor bir yandan da İslamı araştırmaya çalışıyordum. Aslında Sırplar Boşnaklara savaş açmakla büyük hata ettiler. Yoksa bizim gibi Boşnak gençleri de dinini unutmuş, uyuşturucu bağımlısı olmuştu. Eğer savaş olmamış olsa kimse dine dönmezdi. Ben bir köşede uyuşturucudan ölmüş olarak bulunurdum" diyor. İgor Rajnatoviç, henüz Hamza olmamışken 5 yıl içerisinde 4 albüm çalışması yapar ve uzun araştırmaları sonucunda 1998 yılında Müslüman olmaya karar verir. Çarşı Camii"nin imamı Hafız Bugari"nin önünde kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur. Artık adı İgor değil Hamza"dır. Hafız Bugari önünde diz çöküp Müslüman olan tek grup üyesi yalnızca Hamza değildir. Grubun diğer 4 üyesi de farklı zamanlarda birbirinden habersiz Müslüman olmuştur. Başta kararlarını açıklamakta çekinmişler ancak Boşnak gençlerinin savaş süresinde kendilerine olan ilgilerinin Müslüman olduklarının duyulmasından sonra daha da arttığını söylüyor; "Benim dönüşümüm uzun sürmüştü. Zaten savaş süresince burada kalıp şehri savunmamız sebebiyle Boşnaklar"la aramızda sıcak bir ilişki olmuştu. Ailem de Müslüman olmama destek verdi çünkü önceki ben bir gün bir yerde ya vurulup öldürülecek ya da cezaevinde çürüyecektim."Hamza"nın ve ekip arkadaşlarının Müslüman olmasıyla Mcbeth grubunun şarkıları, klipleri ve müziği de değişmeye başlamış. Hayatının bundan sonrasının İslami çizgide olacağını söyleyen Hamza Rajnatoviç"in gelecekle ilgili en büyük endişesi yeni nesil Boşnakların yaşananları unutması. "Kardeşlik" adı altında gençlerin kendi kimliklerinin eritildiğini düşünen Hamza "Müziğimizle, şarkılarımızla gençlere örnek olmak zorundayım. Çünkü acı günler çok çabuk unutuldu ve sanki 200 bin şehit bu şehirde verilmedi" diyor.

ZLATAN (ABDUN) TURTKOVİÇ: ANNE TARAFIM BABA TARAFIMI ÖLDÜRÜYORDUZlatan Turtkoviç (Abdun). Annesi Ortodoks, babası Müslüman olan bir Sırp. Ancak anne ve babasının çok küçükken ölmesi nedeniyle kendisini "sadece Bosnalı" olarak tanımlıyor. Çocukluğunda ne İslam eğitim ne de Hıristiyan eğitimi almış. 1993 yılında savaşla birlikte psikolojik bunalıma girmiş ve hastaneye yatırılmış. Savaşı ve Müslüman olma sürecini "İnanılmaz günlerdi. Sokaklarda cesetler, katliamlar, geceler boyu süren bombalamalar vardı. Anne tarafımın insanları baba tarafımın insanlarını öldürüyordu. Sadece psikolojik sebeplerle İslamı araştırmaya başladım. Kur"an"ı okudukça, Müslüman arkadaşlarla bir arada oldukça psikolojim düzeldi ve aynı yılın sonunda Müslüman olmaya karar verdim. Sırp arkadaşlarım önce tepki gösterdi ama artık kabullendiler" şeklinde anlatıyor. Şimdi Moraçi Han"daki Müslüman Gençler adlı kuruluşta çalışan Abdun Turtkoviç, Sırp kökenli bir Müslüman olarak savaşı ve çok sayıda Sırp"ın Müslüman olma sürecini kitap haline getiriyor. Turtkoviç neden böyle bir kitap yazmak istediğini ise şu cümlelerle açıklıyor; "Savaş görünürde bitti. Ancak gerçekte kimse mevcut durumdan hoşnut değil ve mutlaka bir gün bu savaş kaldığı yerden devam edecektir. Bosna"da savaşlar bitmeyecektir. Yaşananların unutulmaması için yaşadıklarımı kaleme alıyorum" diyor.Adem Yavuz Arslan / SARAYBOSNA

Sırp şarkıcı savaştan sonra Müslüman oldu


Saraybosna’da Mcbeth adlı müzik grubunun solist ve gitaristi Sırp asıllı İgor Rajnatoviç, Balkanlarda 10 yıl önce yaşanan savaştan etkilenerek Müslüman oldu. Grubun diğer 4 üyesi de birbirlerinden habersiz olarak İslamiyet’i seçti.
Hamza ismini alan İgor’un hikayesi bugün çıkacak olan AKSİYON dergisinde yer alıyor. Sırp kökenli azılı bir çete lideri olarak savaşa Hırvat saflarında başlayıp Boşnak tarafında devam eden İgor Rajnatoviç, savaşta ‘Altın Zambak’ nişanı alacak kadar başarılara imza atmış. Savaştan sonra ise Müslüman olmuş.
Çocuk bezi asılı eve saldırdılar
Çocuk yaşlarında suçla tanışan, araba hırsızlığından uyuşturucuya kadar her tür suça bulaşan İgor, 15 yaşında girdiği cezaevinden azılı bir hırsız olarak çıkar. Çete kurup işyerlerini soymaya başlayan İgor, bu arada müzik çalışmalarını da sürdürür. 19 yaşındayken savaşın başlaması üzerine askere alınır ve eski Yugoslav ordusunda Ratko Miladiç komutasında cepheye gider. Savaş sırasında grup üyeleriyle birlikte müzikle uğraşırken uyuşturucu kullanmaya devam eden İgor, savaşın bir noktasından sonra yapılanların vahşet olduğunu düşünmeye başladıklarını söylüyor. İgor şöyle konuşuyor: “Evin balkonunda çocuk bezleri vardı. O evde çocuk olduğu belliydi. Bizimkiler direkt balkonunda çocuk kıyafetleri olan eve ateş ediyordu. Bu vahşetti. Bir süre sonra ‘Biz neden savaşıyoruz? Bu nasıl bir savaş?’ sorusunu sormaya başladık.” Müslümanlığı seçerek ismini Hamza yapan İgor’un ilginç hikayesi bu haftaki Aksiyon’da yer alıyor. Haber Merkezi
30.06.2003

26 Haziran 2009 Cuma

Hollandalı Maaike Müslüman Oldu

Adana Müftülüğü'ne başvuran Maaike Vandam, Müftü Vekili Mustafa Turan'a Müslüman olmak istediğini belirtti. Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olan Vandam, 'Fatma' adını aldı. Müftü Vekili Turan, İslamiyet'i anlatan çeşitli kitaplar hediye ettiği Vandam'a geçmişi unutarak kendisi için temiz bir sayfa açıldığını belirterek, "İslam'a girmek demek, Allah'ın birliğini ve onun Peygamberi Hz. Muhammed'i kabul edip Allah'ın kendisine gönderdiği her şeyi benimsemesinden ibarettir" dedi. İslamiyet'i seçtiği için çok mutlu olduğunu dile getiren Maaike Vandam ise, "Hollanda'da çok Müslüman var. İslamiyet hakkında çok kitap okudum. Türkiye'deki camileri gezdim. Müslüman olmaya karar verdim. Şu anda çok mutlu ve huzurluyum" diye konuştu.
17 Aralık 2008 16:52

Müezzinin Okuduğu Ezan İsveçliyi Müslüman Yaptı

İsviçre'de televizyondan izlediği ezandan etkilenen Christope Dussud müslüman oldu. Türk eşinin dayısı olan eski müezzin Nadi Ersoy'un NTV'de okuduğu ezan onun hayatını değiştirdi.
Christope Dussud Tarihi Selimiye Camiinde takke takıp Kelime-i Şehadet getirdikten sonra Müslüman oldu.İsviçre'nin Cenevre kentinde güvenlik görevlisi olarak çalışan Christope Dussud, bu kentte işçi olarak çalışan Çelikbilek ailesinin 36 yaşındaki kızı Fatma Çelikbilek Dussud ile 3 yıl önce evlendi.
Dayısının okuduğu ezanı duyunca
Bu süre içinde eşinin dini olan İslam'a ilgi duymaya başlayan Christope Dussud, eşi Fatma'nın Selimiye Camii'nin eski müezzini olan dayısı Nadi Ersoy'un bir televizyon programında yaptığı dualardan çok etkilendi ve dinini değiştirmeye karar verdi.
Takke giydi el açtıYaz tatilleri için eşinin memleketi olan Edirne'ye gelen Christope Dussud için Tarihi Selimiye Camii'nde Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçiş için tören düzenlendi. Törende başına takke giyen ve el açan Christope Dussud, imam Nadi Ersoy'un söylediklerini tekrarladı ve Kelime-i Şehadet getirdikten sonra Müslüman oldu. Fatma Çelikbilek Dussud ise eşini bir an olsun yalnız bırakmadı.
Şükür namazı kıldıTörenin ardından imam Nadi Ersoy, Christope Dussud'e Kuran-ı Kerim'in Türkçe ve Fransızca çevirisini hediye etti. Daha sonra ise Christope Dussud cami içinde şükür namazı kıldı.
Abdülkadir adını aldıÇok mutlu olduğunu belirten Christope Dussud, "Bugün benim doğum günüm. Doğum günümde Müslüman olmak bana ayrı bir mutluluk verdi. Bugün yeniden doğdum "dedi
21 Haziran 2009 11:32

ölümünden 10 yıl sonra Konya'da defnedildi


Hz. Mevlana hayranı olan ve müslüman olduktan sonra Havva adını alan ünlü Fransız yazar Profesör Eva De Mitray Meyerovitch'in cenazesi vasiyeti üzerine ölümünden 10 yıl sonra Konya'da defnedildi.
Profesör Eva De Mitray Meyerovitch'in 1998 yılında Konya'da katıldığı bir konferansta, "Beni öldükten sonra Mevlana'nın gölgesine defnedin" vasiyeti üzerine Konya Büyükşehir Belediyesi'nin girişimleriyle Mevlana'nın 735. Vuslat Törenleri çerçevesinde naaşının Konya'ya getirilmesi için girişimlerde bulunulmuştu.
Profesör Meyerovitch'in naaşı 3 gün önce uçakla Konya'ya getirilmesinin ardından bugün cenaze töreni düzenlendi. Mevlana Müzesi'nin yanında bulunan Sultan Selim Camii'nde düzenlenen cenaze törenine Konya Valisi Osman Aydın, Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, AK Parti Milletvekilleri, sanatçı Ahmet Özhan, Fransız müslümanlar ve cemaat katıldı.
İl Müftüsü Şükrü Özbuğday'ın kıldırdığı cenaze namazının ardından Meyerovitch'in naaşı omuzlarda Mevlana Müzesi'nin yanından geçirilerek Üçler Mezarlığı'nda dualarla defnedildi.
Meyerovitch'in manevi oğlu Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Abdullah Öztürk, 5 yıl boyunca Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı'yla birlikte mezarını Konya'ya getirmek için çalışma yaptıklarını belirterek, "Onun dünyada iki isteği vardı. Ölmeden önce Mesnevi'yi Fransızcıya çevirmek ve öldükten sonra Hz. Mevlana'nın gölgesinde bir yere gömülmekti. Ölümünün ardından birçok kez aile bireyleri ile görüşerek girişimlerde bulunduk. Kısa süre önce iki oğluna da mektup yazdım. Yaklaşık bir ay süren görüşmeler sonrasında Paris'te mezarlar 10 yılı geçtikten sonra lav edileceği için annelerinin mezarının Konya'ya getirilmesini kabul ettiler. Mevlana, farklı medeniyette olan Meyerovitch'i çağırdı. Demek ki Meyerovitch, Hz. Mevlana'yı anladı. Bugün Havva hanımın mezarını buraya defnettik ve vasiyetini yerine getirdik. Bundan sonra da Mevlana'ya kavuşmak isteyenleri buraya getireceğiz" dedi.
Profesör Eva De Mitray Meyerovitch defin edilmesinin ardından Fransız müslümanlar da başında dua etti.
17 Aralık 2008 18:05

Rus öğretmen Müslüman oldu

Bandırma'ya gezmeye gelen Rus Tatiana, tanıştığı erkek arkadaşından Müslümanlık hakkında bilgi aldıktan sonra din değiştirmeye karar verdi.
Bandırma Müftülüğü'ne başvuran Tatiana, Müftü Vekili Davut Küstü'ye müracaat edip Müslüman olmak istediğini belirtti. Müftülükte Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olan Tatiana'ya, ilmihal kitapları hediye edildikten sonra Müslüman olma ihtida belgesi verildi.
Sevgi ismini alan Tatiana, "Rusya'da çok Müslüman var. Müslüman arkadaşlarımla geçen yıl Ramazan ayında oruç bile tuttum. İslamiyet hakkında çok kitap okudum. Müslüman olmaktan mutluluk ve huzur buldum" dedi.
http://www.diyanethaber.com/haber_detay.asp?haberID=676

Tarih
: 23 Kasım 2008 23:54

Almanya'da Müslüman nüfus artıyor

Merkezi Nürnberg kentinde bulunan Göç ve Uyum Dairesinin araştırmasına göre, şimdiye kadar Almanya'da 3 ila 3,8 milyon arasında Müslüman'ın yaşadığı sanılırken, artık bu sayının 3,8 ila 4,3 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. Araştırma raporunda, Almanya'da yaşayan Müslümanların 2,5 milyonunun Türk kökenli olduğu ifade edildi. Müslümanların topluma tahmin edildiğinden daha iyi uyum sağladıkları kaydedilen raporda, Almanya'da doğan ikinci kuşak göçmenlerin işçi olarak gelen ebeveynlerine göre daha çok uyum sağladıkları belirtildi. Rapora göre, yine de Müslümanlar, diğer dini gruplara göre uyum konusunda daha zayıf kalıyor. Müslümanların yarısından çoğunun Alman derneklerine üye oldukları, yüzde 45'inin Alman pasaportu taşıdıkları da belirlendi. Almanya'daki Müslümanların üçte birinden fazlası kendilerini "çok inançlı", yarısı "inançlı" olarak tarif ederken, yüzde 13,6'sı kendisini inançlı saymadığını veya inancı olmadığını söyledi. Müslüman derneklerinin kendilerini temsil ettiğini söyleyenlerin orani azınlıkta kalırken, dini etkinliklere gittiklerini söyleyenlerin oranı üçte bir olarak belirlendi. Okullarda din dersi verilmesini isteyenlerin oranı ise yüzde 76 olarak ortaya çıktı. Almanya'daki Müslüman kadınların yüzde 70'i baş örtüsü takmıyor. Bu konuda birinci kuşak ile ikinci kuşak arasında farkın çok az olduğu görüldü

Dininiz ne emrediyorsa onu yapın!

26.06.2009 15:29
Hollanda’da iki yıl önce İslam’a giren Nureddin Waeldman, Avrupa’da yaşayan Müslümanları dinlerinin emirlerini yerine getirmeye çağırdı.
İslam karşıtlığının bariz şekilde yaşandığı Avrupa ülkelerinden biri olan Hollanda’da 2007 yılında Müslüman olan ve bir İslami aktiviste dönüşen Nurettin Waeldman, İslam’ın insanoğlu için en iyi yol gösterici olduğunu söyledi. 26 yaşındaki Waeldman, Müslümanların yanlış uygulamaları nedeniyle diğer insanlara İslam’ı anlatmanın zorlaştığına dikkat çekti. Waeldman, Hollanda’da son seçimlerde kazanan İslam düşmanı aşırı sağcı Gert Wilders’e oy verenlerinse pişman olduklarını ifade etti.İki yıl önce İslam’a giren İslami aktivist Nurettin Waeldman, İslam’ı “güzel bir din” olarak tanımlayarak İslam dininin insanoğlu için en iyi din olduğunu söyledi.2007 yılında İslam’a giren 26 yaşındaki Waeldman, Kuveyt Haber Ajansı Kona ile yaptığı görüşmede açık bir zihinle İslam üzerine birçok kitap okuduğunu belirtti.Hollanda’daki İslam toplumu içerisinde düzenli konuşmacı olan aktivist Waeldman; “Daima İslam Dini’nin üzerine kurulduğu prensip ve temeller nelerdir diye merak ediyordum. İslam’ın ve peygamberin şerefli sünnetinin insan için en iyi yol gösterici olduğunu keşfettim. Eğer İslam’ın temel prensiplerini anlarsan, onun ulaşabileceğin en iyi mürşit olduğunu fark edeceksin” dedi.Waeldman “camiyi araştıran” isimli; Hollanda’daki tüm camilere bir bakış atmayı hedefleyen elektronik bir proje de başlattı. Bu proje aracılığıyla herhangi bir şahıs ülkedeki camiler hakkında her şeyi öğrenebilecek.Dininiz ne emrediyorsa onu yapın!Waeldman, Avrupa’daki Müslümanlara, fakirlere yardım, başkaları ile muamele ve nasıl topluma bakacağımızla ilgili en güzel değerleri ve ahlakları kapsayan güzel bir dinimiz var diyerek şöyle tavsiyede bulundu; “Dininiz size ne emrediyorsa onu yapmanız gerekir”.Waeldman insanlara din dışı uygulamalar gördüklerinde dinimizi açıklamanın çok zor olduğuna dikkat çekerek; “eğer bizler dinimizi doğru şekilde uyguluyor olsaydık inanıyorum ki insanlar bunu takdir edecek, bizim yaptığımızı güzel görecek ve bize bunları yapmamızın sebebini soracaklar. Biz de o zaman onlara bunun ‘İslam’ olduğunu söyleyeceğiz” diye konuştu.Waeldman, son seçimlerde kazanan radikal sağcı Özgürlük Partisi’ne ve İslam’ı kötüleyen Fitne isimli filminin yapımcısı lideri Gert Wilders’e ilişkin şöyle dedi; “Eğer ona oy veren insanların çoğuna gerçekten İslam karşıtı olup olmadıklarını sorarsanız size olmadıkları cevabını verirler.”Waeldman seçmenlere işaret ederek; “Bu şahsa toplumda itibar gördüğü ve tavizsiz bir şekilde konuştuğu için oy verdiklerini söyleyecek. Bugünlerde gördüğümüz Gert Wilders’in Müslümanların sürülmesi hakkında demeçler verdiğidir. Ne kadar çok sağcı olursa insanlar da ona oy vermekle ne kadar hata ettiğini daha iyi anlıyor” dedi.Hollanda’da yapılan sayımlara göre ülkede 900 binden biraz daha fazla Müslüman yaşıyor. Toplam nüfus ise 16.6 milyonu buluyor. Resmi sayımlar bulunmasa da İslam’a giren Hollandalıların sayısı 12 bin kadar olduğu tahmin ediliyor.

BELARUSLU İLLA NEDEN MÜSLÜMANLĞI SEÇTİ

Belarus uyruklu Ortodoks İlla Horbaçh Müslümanlığı seçti.Ordu İl Müftülüğüne müracaat eden İlla Müslüman olmak istediğini bildirdi.Ordu İl Müftüsü Veysel ÇAKI’nın başkanlığında kurulan komisyon huzurunda Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olan İlla, İlayda POYRAZ ismini aldı.Müftü Veysel Çakı, Müslümanlığı seçen İlayda Poyraz’a islamla ilgili kitaplar hediye etti.
08.09.2008

Belaruslu Müslümanlar yeniden İslâm"a sarılıyor

Malatya`ya hem protokol imzalamak hem de yapılan yardımlara teşekkür etmek için gelen Ebubekir Şabanoviç, Vali Halil İbrahim Daşöz`ü ziyaret etti.
MALATYA - Beyaz Rusya Din İdaresi Başkanı(Müftü) Ebubekir Şabanoviç, "Belaruslu Müslümanlar dinine yeniden dönüyor" dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı`nın kardeş şehir projesi kapsamında Malatya ile Belarus kardeş oldu. Yaklaşık 6 ay önce gerçekleşen kardeşlik projesi kapsamında yapılan yardımlar ile Belaruslu Müslümanlar dinlerini öğrenme ve yaşama imkanına kavuştu. Mescitler onarıldı, cami inşaatına başlandı. Ramazan ayında iftar yemekleri verildi. Kurban yardımı yapıldı. Bütün bu yardımların toplam maliyeti de sadece 60 bin dolardı.
Malatya`ya hem protokol imzalamak hem de yapılan yardımlara teşekkür etmek için gelen Ebubekir Şabanoviç, Vali Halil İbrahim Daşöz`ü ziyaret ederek, ülkesindeki güzel gelişmeleri büyük bir mutlulukla anlattı. "Parmaklarım ülkemize yapılan güzel yardımları saymaya yetmiyor" diyen Şabanoviç, Malatya`nın yardımları neticesinde Belarus`ta insanların dinlerine, örflerine, kültürlerine yeniden dönmeye başladıklarını kaydetti. Ramazan ayı boyunca 7 mescitte iftar yemeği verildiğini ve vatandaşların iftarın ardından teravih namazı kıldığını belirten Şabanoviç, başkent Minsk şehrinde yapılacak büyük caminin projesini anlatırken bir hayli heyecanlı idi. Litvanya sınırında bir mescide çevirmek üzere bir ev satın alındığını belirten Şabanoviç, "Küçük bir yerde ibadetimizi yapıyorduk. Şimdi çok güzel imkanlara kavuşuyoruz" şeklinde konuştu.
Vali Halil İbrahim Daşöz ise Belarus`un artık Malatyalı`nın gönlünde ayrı bir yeri bulunduğunu belirterek, işbirliği adına önemli adımlar atıldığını kaydetti.
2007-11-29 Milli Gazete http://www.milligazete.com.tr

Belaruslu Pina Hem Müslüman hem de gelin oldu

Tatil için geldiği Alanya`da Ramazan`dan etkilenen Beleruslu turist İslamiyet`i seçti. Müslüman olduktan sonra Ayşegül ismini alan turist, iki yıl önce tanıştığı Türk genciyle de nikah masasına oturarak gelin oldu.
Beleruslu Tatsiana Pina, tatil tercihini iki yıl önce olduğu gibi yine Türkiye`den yana kullandı. Ezan, namaz ve Ramazan`da tutulan oruçtan etkilenen Pina, Müslüman olmaya karar verdi. Alanya`da turizm sektöründe çalışan arkadaşı Oğuz Ezgen`in (28) yardımıyla camide imam hatip nezaretinde Kelime-i Şahadet getirip Müslümün olan Pina, Ayşegül ismini aldı.
Ramazan`da insanların kendini sınırlayarak oruç tutmasının kendisini derinden etkilediğini belirten Pina Müslüman olma hikayesini şöyle anlattı:"İki yıldır Alanya`ya geliyordum. Ancak bu yıl ilk defa Ramazan ayında geldim ve çok etkilendim. Müslümanların dinlerine olan bağlılığı ve birbirlerine olan saygısı, sevgisi çok güzel. Günün 5 vakti değişik seslerden okunan ezanlar çok etkileyici. Sonuçta kararımı verdim ve İslam`ı seçtim. Müslüman olduğum için mutlu ve huzurluyum. İlerleyen zamanlarda ben de oruç tutacağım, namaz kılacağım. " Daha önce Ezgen ile evlilik kakarı alan Pina, nikah masasına oturarak dünya evine girdi. Çiftin Alanya Belediyesi Evlendirme Dairesi`nde yapılan nikah töreninde beyaz gelinlik giyen Türk gelini Ayşegül, Türkçe`evet` diyerek Ezgen`in eşi oldu. Nikahtan sonra Türk geleneklerine göre kayınvalidesine çikolata ikram eden Ayşegül, daha sonra aile fertlerinin elini öptü. Türk gelenek ve göreneklerine göre evlenenen Beleruslu gelin çok mutlu olduğunu söyledi. Hayatını birleştirdiği Oğuz Ezgen`in çok iyi bir insan olduğunu ifade eden Ayşegül, Türk biri ile evlendiği için kendini şanslı hissetiğini belirtti.
Oğuz Ezgen ise iki yıl süren beraberliklerini nikah masasında sonlandırdıklarını, Pina`nın düğünden önce Müslüman olmasının ise kendisini çok mutlu ettiğini söyledi
2007-09-21 Yeni Şafak http://www.yenisafak.com.tr

İRYNA HARBATSENKA MÜSLÜMAN OLDU

BELARUS UYRUKLU, İRYNA HARBATSENKA 06.03.2009 TARİHİNDE MÜFTÜLÜĞÜMÜZE GELEREK MÜSLÜMAN OLMA TALEBİNDE BULUNMUŞTUR. BURSA İL MÜFTÜSÜ MAHMUT GÜNDÜZ TARAFINDAN İCRA EDİLEN İHTİDA MERASİMİ İLE İSLAM DİNİNE GİREN İRYNA HARBATSENKA ‘ YA MÜFTÜLÜĞÜMÜZ TARAFINDAN RUSÇA K.KERİM MEALİ VE DİNİ KİTAPLAR HEDİYE EDİLMİŞTİR.

25 Haziran 2009 Perşembe

Litvinenko'yu Müslüman yapan lider!?

Londra'da zehirlenerek öldürülen Rus casus Aleksandır Litvinenko'nun Müslüman olduğu açıklandı. Açıklamayı, Çeçen lider Ahmed Zakayev yaptı. Zakayev, "Ölmeden önce başında Kur'an okuduk" dedi. Dünyanın bilinen en zehirli maddelerinden olan polonyum 210 maddesi ile zehirlenen Litvinenko'nun, Müslüman olabileceğine ilişkin ilk açıklama babası Valter Litvinenko'nun sözleri ile ortaya çıktı. Baba Litvinenko, Rus gazetesi Kommersant'a yaptığı açıklamada, oğlunun Müslüman geleneklerine göre gömülmesini istediğini açıkladı. Valter Litvinenko, "Oğlumun vasiyeti bu idi. Ona aynen istediğin gibi olacak dedim. Önemli olan her şeye kadir olan bir yaratıcıya inmak. Tanrı tektir" sözleri ile oğlunun Müslüman olduğunu duyurdu. Bütün bunlar, Litvinenko'nun Müslüman olabileceğini gösteren işaret idi. Esas açıklama ise komşusu olan Çeçen lider Ahmed Zakayev'den geldi. Bir süreden beri aynı binada yaşayan Zakayev, İngiltere'de yayınlanan Daily Telegraph gazetesinin konuya ilişkin sorularını yanıtladı. Zakayev şunları söyledi: “Ölmeden bir gün önce başında Kur’an okundu ve ailesine İslami usullere göre gömülmeyi istediğini söyledi.” Litvinenko'nun eşi ve dostu da zehirlenmiş Öte yandan, İngiltere'ye iltica eden ve bir süredir Londra'da İngiliz hükümetinin korumasında yaşayan Aleksandır Letvinenko’nun eşinin ve sürekli temas halinde olduğu İtalyan uzman Mario Scaramello’nun da vücudunda polonyum-210 maddesinin bulunduğu ortaya çıktı. Litvinenko’nun temas halinde olup bilgiler aktardığı İtalyan uzman Mario Scaramella’da kendi vücudunda da aynı radyasyon maddesinin bulunduğunu ve bunu vücudunda taşımak zorunda kalacağını söyledi. Scaramella şu anda Londra’da Litvinenko’nun öldüğü hastane olan University College Hospital’da tedavi görmekte. Bu arada, İngiliz hükümeti kobra acil planlama komisyonunun toplantısında son gelişmeler görüşüldü. Komisyon üyesi bir konuşmacı, “Açık bir şekilde başka bir ‘iz’ bulunmamaktadır. Polisin şimdi olayı aydınlatması gerekir ve gerekli araştırmaları yapmalılar. Biz Litvinenko’nun nerelere gittiğini ve neler yaptığına dair bilgileri araştırıyoruz” açıklamasını yaptı. İtalyan makamlarının da aynı tehlikeyle karşılaşabileceğine dikkat çeken konuşmacı, “ Onların da şimdi adımlar atması gerek. Örneğin, bizim karşılaştığımız şekilde havayolları aracılığıyla aynı durum gerçekleşebilir” dedi. Polonyum-210 radyasyon maddesinin, İngiltere’ye 25 Ekim tarihinde Moskova’dan gelen British Airways uçağıyla ülkeye sokulduğu sanılıyor. Haber7
5 Aralık 2006 Salı :

Mevlana'dan etkilenip Müslüman oldular


Konya'ya ziyaretlerinde Mevlana'dan, eserlerinden ve felsefesinden etkilenen ABD, İsviçre, İtalya, İsveç ve Meksikalı 7 kişinin Müslüman olması, bir müzik firması tarafından belgesel haline getirildi.
18 Şubat 2009 Çarşamba
Konya'da sufi müziği albümleri ile bilinen Çetiner Müzik Film Yapım'ın sahibi Hikmet Çetiner, Mevlana ve Mevleviliğin tanıtımı amacıyla bugüne kadar birçok eser hazırladıklarını söyledi. Son olarak Türkiye ve hatta dünyada büyük ilgi göreceğine inandıkları bir belgesel film hazırladıklarını ifade eden Çetiner, Işığa Gelenler (Who Find The Light) adlı belgeselin yaklaşık 40 dakika olduğunu kaydetti. Belgeselde farklı ülkelerde yaşayan insanların Mevlana'yı ve felsefesini duyarak Konya'ya gelişleri, burada yaptıkları araştırmalar ve yaşadıkları bazı manevi olayların ardından İslamiyeti seçmelerinin anlatıldığını bildiren Çetiner, şunları söyledi:
''Peter Cunz ve eşi Anna Regard Cunz (İsviçre), Elizabeth Gubelman (İsveç), Federiko Stocktan (Meksika), Sher Gamard (ABD), Brigitte Schlappi (İsviçre), Monica Belli (İtalya), Mevlana ve ardından İslam ile nasıl tanıştıklarını ve hayatlarında ne gibi değişiklikler olduğunu anlattı. 3 yıl gibi uzun bir çalışmanın ardından hazırladığımız bu belgesel Türkçe anlatımlı ve İngilizce alt yazılı olarak yapıldı. DVD formatında hazırladığımız belgeseli önümüzdeki günlerde piyasaya sunacağız.''
Çetiner, Müslüman olan bu kişilerin kendi ülkelerinde İslam'ı anlattıklarını, insanların kafasında oluşan farklı İslam anlayışını değiştirmeye çalıştıklarını belirtti.
İsviçre'den Peter Cunz, belgeseldeki konuşmasında, Konya'ya ilk kez öğrencilik yıllarında geldiğini belirterek, şu bilgileri veriyor:
''Arkadaşlarla Mevlana Müzesi'ni ziyaret ettik. Müzeye girince bir anda kalbimin çarpıntılarını duydum. Kendimi farklı bir atmosferde buldum. İsviçre'ye döndüğümde aklım burada kaldı. Birkaç kez rüyamda türbeyi gördüm. Bir süre sonra Konya'ya yine geldim ve Mevlana'yı araştırdım. Mevlana'yı araştırırken aslında İslam'ı araştırdığımı anladım. Mevlana'nın felsefesi İslam'ın kendisidir. Mevlana, İslam'dan farklı bir şey söylemiyordu. İsviçre'ye dönüşte araştırmaya devam ettim. Müslüman olmaya karar verdim. Çünkü Mevlana'yı anlamanın yolu İslam'dan geçiyordu. 'Gel, ne olursan ol yine gel' sözü beni çok etkilemişti.''
''ARADIĞIM CEVAPLARI İSLAM'DA BULDUM''
Peter Cunz'un eşi Anna Regard Cunz ise kendisini Mevlana aşığı olarak tanımlıyor. Daha önce tutucu Hristiyan olduğunu ifade eden Cunz ise belgeselde şunları belirtiyor:
''Zamanla bazı sorularımın cevabını Hristiyanlıkta bulamadım. Eşimden de etkilenerek İslamı ve Mevlana'yı inceledim. Aradığım cevapları İslam'da buldum. Son dönemlerde İslam'a yönelik eleştirilere çok üzülüyorum. Avrupa'da insanların kafasında çok farklı bir İslam var. Anlattığım ile kendi bildikleri İslam arasında fark olduğunu söylüyorlar. İslam birdir. Önemli olan onu doğru anlamak. Yaradan'ı, yaradılanı sevmeyi Mevlana'dan öğrendik. Mevlana'yı anlamak İslam'la şereflenmek çok güzel.''
''KONYA'YA GELİŞİM SEVİNÇ, DÖNÜŞÜM HÜZÜNDÜR''
İsveçli Elizabeth Gubelman, daha önce Müslüman olan arkadaşları sayesinde Konya'ya geldiğini ve İslam'la tanıştığını belirtiyor.
Mevlana ve İslam'ı araştırırken sema izlediğini ifade eden Gubelman, şunları anlatıyor:
''Sema izlerken kendimi diğer işlerden soyutlayarak apayrı bir dünyada buldum. Mevlana ile İslam'ı tanıdım. Konya'ya sık sık geliyorum. Mevlana Müzesi'ni ziyaret ediyorum. Konya'ya gelişim sevinç, dönüşüm hüzündür. Mevlana'ya yakın olmak en büyük isteğimdir, karanlıktan ışığa kavuşmaktır, aşkı bulmaktır. Güzelliği ve doğruyu buldum.''
Meksikalı Federiko Stocktan, Konya'ya geliş nedeninin Mevlana'nın ruhunu ziyaret etmek olduğunu vurguluyor.
Stocktan, şunları söylüyor:
''Mevlana'nın yolu bizi İslam'a ve güzelliğe götürdü. Buradaki dostlarımızla Mevlana ve İslam'ın yolundan gitmeye çalışıyoruz. Mevlana'nın hayat felsefesi insanlığın kurtuluşudur. Dünya zulümlerden, savaşlardan ve sevgisizlikten ancak Mevlana'nın felsefesi ile kurtulur.''
''İNSANLARIN MUTLULUĞU''
ABD'li Sher Gamard da 7 yıl önce yıl önce eşinin Müslüman olması üzerine İslam'ı araştırdığını ve zamanla büyük hayranlık duyduğunu anlatıyor.
İslam'ı tanıdığı için şükrettiğini belirten Gamard, şöyle konuşuyor:
''Eşimle namaz kılıyorum. Bütün sıkıntılarımdan kurtulup huzura kavuşuyorum. Eşim işi dolayısıyla Konya'ya uğruyordu. Mevlana'yı ziyareti sırasında aldığı kitaplardan etkilendi. Sonra yine Mevlana için Konya'ya geldiğinde Mevlana ve İslam'ı araştırdı ve Müslüman olmaya karar verdi. Bana söyledi, saygı duydum. Eşim İslam'ı tanıyınca hayatımız tamamen değişti. Mevlana'nın eserlerini, Kur'an-ı Kerim'i okudum. Çok önemli mesajlar var. İnsanların mutluluğu, İslam'ın emirleri, Hz. Muhammed'in sözleri ve Mevlana felsefesindedir.''
''TÜM İNSANLARI SEVİN''
İsviçreli Brigitte Schlappi, Mevlana'yı tanıdığında çok duygulandığını ve ağladığını söyleyerek konuşmasına başlıyor.
Konya'ya artık sık gelmeye başladığını kaydeden Schlappi, şunları söylüyor:
''Mevlana'yı anladıkça ferahladığımı hissettim. Neyden çok etkilendim. Dinlerken kendimi maneviyatın en derinlerinde buldum. Ney beni tedavi etti. İslam'la tanıştım. Müslüman oldum. Mevlanalar, Yunuslar, 'tüm insanları sevin' diyor. Yaradan'ı seven insana dünyada umutsuzluk yoktur. Bunalımların en kötüsünü yaşadığım anda Mevlana'yı tanıdım, eserlerini okudum. O'nun sözleri sayesinde karanlık geceden aydınlık sabaha kavuştum.'' İtalyan Monica Belli, yıllar önce Konya'ya, Mevlana'ya geldiğinde dünyada hiçbir yerde hissetmediği duyguları hissettiğini söylüyor. Konya'da bulunmaktan çok mutlu olduğunu ifade eden Belli, ''Mevlana sevgisi beni mıknatıs gibi çekiyor. Konya'ya ilk geldiğimde farklı bir enerji hissettim. Buraya her yıl gelmeyi alışkanlık haline getirdim. Mevlana'yı tanımadan önce İslam'ı farklı biliyordum ama Mevlana'nın eserlerini okudukça düşüncelerim değişti. Mevlana İslam'ı anlatmak için anahtar'' diyor.

İtalyan Müslüman Yusuf Ali


Aslında Palermo, altın çağını, bütün tarihçilerin itirafıyla Müslümanların döneminde yaşamış. 831-1072 yılları arası bu dönemde Palermo, güzelliğiyle Endülüs'Teki Kurtuba ve Mısır'daki Kâhire ile yarışıyormuş... O zamanlar 300 tane câmi ve mescid var olduğunu seyahatnameler ifade ediyor. Ama şimdi bir tane bile bulamıyoruz. Ama izlerini bulmaya çalışıyoruz. Burası bana, câmileri yok edilen Selanik'i hatırlattı...İşte Palozzo dei Normanni'ye (Normanlar Sarayı) geldik. Bu saray, Müslümanlar tarafından Roma harabeleri üzerine yapılmış. Fakat mağlubiyetten sonra burasını 1130 senesinde Norman Kralı II. Ruggero genişleterek kraliyet sarayı haline getirmiş, bir bölümünü de saray kilisesi yaptırmıştır. Bu kilisenin tavanına baktığınızda zaten aslının İslam sanatı olduğunu hemen anlıyorsunuz. Duvarlardaki çiçek, aslan ve tavus kuşu motifleri Pers sanatına ait. Bir duvarında sarıklı cübbeli iki kişinin satranç oynarken yapılmış resimleri var. Sarayın bir köşesinde mermer üzerinde hem Arapça hem Yunanca yazılar mevcut... Normanların kral sarayına çevirdikleri bu İslam eseri, şimdi eyalet meclis binası olarak kullanılıyor.Oradan, Müslümanların küçük bir kilise yerine inşa ettikleri büyük camiyi, Palermo Episkoposluğu'nun merkez kilisesi konumuna getirdikleri katedrale geldik. Aslı câmi olan bu katedral şimdi artık Hz. Meryem'e adanmış bir kilise... Katedralin sağ ön köşesinde İslam mimarisini yansıtan taş işçiliği örneği de hâlâ görülebilmektedir. Katedralin giriş kapısındaki sütunların solda kalanı üzerinde "Allah" lâfzı olan Arapça ifadelerin geçtiği taş levha mevcut...İçerideki bir bölümde her şeyi tıraşlanmış olmasına rağmen mukarnasları apaçık duran ve mihrap olduğu belli olan bir mekân var. Belli ki, burası büyük bir câmi imiş... Alt tarafı ise ölen meşhurların lâhitleriyle dolu. Çoğu Antalyalı rahiplerin mezarları...Katedralden Castello della Zisa (Zisa Şatosu)'ya gittik. Arapça "Aziz" kelimesinin telaffuz şekli olan Zisa, Aziz'in yani idarecinin köşküdür. Her tarafında İslâm mimarisinin izleri görülmektedir. Girişindeki görkemli eyvanı Mardin'deki Kâsımiye Medresesi'ni hatırlatıyor. Aşağıdan yukarıya doğru kat kat odalarda sergilenen İslamî eserlere bakıyoruz. Arapça yazılarla süslü leğenleri, üzerlerinde satranç oynayan sarıklıların resimleri bulunan kapları; İbranice, Arapça, Lâtince ve Yunanca yazıların bir arada bulunduğu mezar taşlarını; Memlükler döneminden şamdanları; mukarnaslarla süslü bölümleri seyrede seyrede giderken en üst kata çıkınca birden bizden nağmelerle karşılaştık. Sanki asırlar öncesine gitmiştik. Bir salonda takkeli, entarili, uzun sakallı bir derviş ud çalıyordu. Önünde saz, neyler, Mevlevi sikkesi ve notalı, yazılı kâğıtlar vardı. Üstüme bir gariplik çöktü. İçimden ağlamak geldi. Sanki gül gitmiş, gülşen harap olmuş, hânuman yok olmuş da çığlık çığlığa bülbül ağıt yakıyordu. Kendisiyle tanıştık. Bu, İtalyan Müslüman Yusuf Ali idi. Palermo şehrinin Anıtlar Yüksek Kurulu'nda çalışıyormuş. Kendisi ressam... Kiliselerdeki mozayiklerin tamir işlerinde görevli. Müzeler Haftası münasebetiyle burada görevlendirmişler. Kudsi Ergüner'i, Oruç Güvenç'i, Gabriel Mandel Han'ı tanıyor... Sonra sazı eline aldı Veysel Karanî ilahisini, Âşık Veysel'in türkülerini çaldı. Yanında birisi daha vardı: "Ağabeyim Yusuf... O da Müslüman... Eşim, Kıbrısî'ye intisablı... Benim tasavvufa çok ilgim var ama bir yerde karar kılamadım." dedi. Biz de, "Büyük mürşidlerden İmam-ı Rabbânî Hazretleri, 'tevhid-i kıble et' yani 'bir tane rehber bul, onun peşinden git' diyor." dedik. Bizimle görüştüğüne çok memnun oldu. Bu mütevâzı İtalyan'ın yanından ayrılmak istemedik. Sonra gönderdiği mesajda "Ben burada ne yapıyorum, yaptıklarım ne işe yarıyor, diye düşünüyordum. Ama sizlerle tanışmam her şeye bedelmiş. Sizin bana rehber olmanızı istiyorum." demiş.O hüzünlü ziyaret sırasında Yusuf Ali ile karşılaşma sahnemiz gözümün önünden gitmiyor...
28.05.2009

İtalyan asıllı Spano İslam dinini seçti

39 yaşındaki İtalyan asıllı Giovanni Spano yakınlarıyla birlikte Gebze Müftülüğü'ne gelerek İslam Dini hakkında bilgi almak istediğini bildirdi. İlçe Müftüsü Muhammet Gevher'le görüşen Spano uzun zamandır İslam Dinine ilgi duyarak bu dini araştırdığını ve Müslüman olmak istediğini söyledi.
Bunun için ne yapması gerektiğini öğrenmek üzere müftülüğe geldiğini söyleyen İtalyan asıllı Spano'ya Müftü Gevher İslam Dini hakkında özet bilgi verdi.
Konuşmanın ardından Müslüman olmaya kesin karar veren Spano için ihtida merasimine geçildi. Spano'ya İslam'ın temel esasları anlatılırken yüzü gülüyor, neredeyse bu sevinci gözyaşlarına dönüyordu. Bu durum merasime katılanları da çok etkiledi. Giovanni Spano müslüman olduktan sonra Can adını aldı. Merasimin ardından İslam Dinini seçen Can'a müftülük tarafından İhtida Belgesiyle birlikte Kur'an-ı Kerim Meali ve İslam dini hakkında çeşitli kitaplar hediye edildi.
16.10.2008

İtalyan öğretmen Müslüman oldu

Türkiye'de dört yıldır İtalyanca öğretmenliği yapan Michelancelo Delauratis isimli İtalyan, Beyoğlu Müftülüğü'ne başvurarak Müslümün oldu. Müslüman olmakla yetinmeyen İtalyan adını de Kadir olarak değiştirdi. Düzenlenen tören öncesi konuşan Beyoğlu Müftü Vekili Yakup Kabalak, Delauratis'e İslam'ın ve imanın şartlarını anlattı. Uzun zamandın müslüman olmayı düşündüğünü belirten Delauratis, "Babam rahatsızlanınca 'daha ne bekliyorsun' diyerek halerek geçtim" dedi.

Vatikan`dan kadınlara `İslam uyarısı`

Kilise yetkilileri, ülkedeki Müslümanların sayısının bir milyona ulaştığını, sadece bu yıl, İtalyanlarla Müslümanlar arasında 20 bin nikah kıyıldığını açıkladılar.Katolik Kilisesi`nin resmi tavrı, Roma`yla diğer dinler arasındaki diyaloğun teşvik edilmesini öngörüyor. Bu dinler arasında Müslümanlık da var.Geçen yıl ölen Papa 2`nci Jean Paul, Şam ziyareti sırasında bir camide dua etmişti. Papa böylece Vatikan tarihinde bir camiye giren ilk Katolik lider olmuştu.Yeni Papa 16`ıncı Benediktus da dinler ve kültürler arasında diyaloğun geliştirilmesine yönelik mesajlar veriyor.Ancak Roma`da yayımlanan iki belgede, Müslümanlarla evlenmeyi düşünen Katolik kadınlara ihtiyatlı olmaları tavsiye ediliyor.Vatikan tarafından geçen yıl yayınlanan bir belgede Kardinal Stephen Hamao, Avrupalı kadınların Müslüman erkeklerle yaşadığı `acı deneyimlerden` söz ediyor.Kardinal, evlendikten sonra Müslüman ülkelere yerleşen Avrupalı kadınların sıkıntılarının daha da artacağı uyarısında bulunuyor.Gözlemciler, inançlar arası diyalogdan söz edildiği bir dönemde belgede kullanılan dilin alışılmadık ölçüde sert olduğuna dikkat çekiyorlar.Geçen ay da İtalyan psikoposların lideri Kardinal Ruini, benzer bir uyarıda bulundu.Ruini, Müslümanlarla evlenmeyi planlayan kadınların kültürel farklılıkları hesaba katması gerektiğini savundu
2005-12-26 BBC Türk http://www.bbc.co.uk

Tek Soruya Müslüman Oldu

Papaz sorularımı dinledikten sonra sessiz bir şekilde ağlamaya başladı. Bana `Ben de yıllardır teslis konusunda şüpheler taşıyorum. Bence doğru yoldasın, İslam`ı araştırmaya devam et` dedi.`
İtalya`nın Katolika Şehrinde doğan İtalyan Kız Elisa, felsefeye duyduğu merak nedeniyle üniversite yıllarında `Gerçek nedir ?` sorusunun izini sürmeye başlamış.
İçinde enteresan olayları barındıran bu süreç, Mısır`da gördüğü ilginç bir rüyanın ardından Elisa Hanım`ın 3.5 yıl önce İslam`a girmesiyle sonuçlanmış. Şu an Şam`da Arapça eğitimi alan Elisa Hanım artık Rahme ismini kullanıyor. Rahme Hanım bugünlerde son derece mutlu. Mutluluğunun sebebi ise annesinin de tıpkı kendisi gibi, kısa bir süre önce Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olması.
Biz de Rahme Hanım`ın sevgili annesine İslam Ailesi`ne `hoş geldiniz` diyoruz. Rahme Hanım`ın İslam`ın erkeğe tanıdığı 4 eşlilik hakkı, İslam`da kadının yeri ve Avrupa`da yaşayan Müslümanların durumları hakkında yaptığı tespitler son derece ilginç.
*Müslüman olmadan önce her hangi bir dine ilginiz var mıydı.?
*Kendinizi ne olarak hissediyordunuz.?
Lise son sınıfa kadar dinlere karşı pek fazla ilgim yoktu. Çünkü gerçeğin peşine düşmemiştim. Lise son sınıfta düşünce akımlarıyla ve dinlerle ilgilenmeye başladım. Felsefeye olan bu ilgim nedeniyle Verona Üniversite`sine kaydolarak felsefe okumaya ve gerçeği araştırmaya başladım. İlk olarak felsefe tarihini oluşturan düşünce akımları üzerine yoğun şekilde okumalar yaptım.
Daha sonra ise İncil okumaya başladım, ayrıca haftada 2 veya 3 gün kiliseye gidip papazların vaazlarına katılırdım. İncil bana felsefe tarihindeki düşünce akımlarından çok daha etkili geldi ve iyi bir Hıristiyan olmaya karar verdim.
*İncil`in neyinden etkileniyordunuz.?
*Birkaç örnek verebilir misiniz.?
İncil`de beni en çok etkileyen bölümler Hz. Meryem ve Davut Peygamberin kıssalarının olduğu bölümlerdi. Ayrıca Allah`ın var olduğuna dair delillerden de çok etkileniyordum. O dönem İncil`e gerçekten inanıyordum ve İncil okumak bana huzur veriyordu.
*Müslüman olmadan önce İslam`la ilgili neler biliyordunuz.?
Üniversite 2. sınıfta okurken dinler tarihi dersimize İslam Ülkeleri`nin birçoğunu gezen bir hocamız giriyordu. Hocamız hiçbir dine inanmıyordu, fakat bize gezdiği ülkelerdeki gözlemlerini anlatıyordu.
İslam Ülkelerini ziyaret ettiğinde iki şey hocamızı çok etkilermiş. İlki ezan sesi, diğeri de Ramazan Ayın`da birçok insanın aynı anda oruç tutması. Ezan sesi hocamıza büyük bir heyecan veriyormuş ve ezan sesini duymaya başladığı andan itibaren kalbinin huzur bulduğunu hissediyormuş.
İslam`la ilgili duyduğum olumlu bilgiler sadece bunlardan ibaretti. Fakat sürekli olarak İtalyan Medyası`nın İslam hakkında yaptığı olumsuz haberleri takip ediyordum. İtalyan Medyası, İslam`ı kadınları ezen bir terör ve cehalet dini olarak göstermeye çalışyordu.
*İtalyan Medyası`nın İslam hakkında yaptığı bu olumsuz yayınlara rağmen İslam`a ilgi duymaya nasıl başladınız.?
İslam`a üniversitenin 2. sınıfında ilgi duymaya başladım. Okuldaki bir hocamız benden Musevilik hakkında bir ödev hazırlamamı istedi. Bu ödevi hazırlarken annemin kütüphanesindeki Kur-an dikkatimi çekti. Kur-an`ın Musevilik`ten nasıl bahsettiğini merak ettim ve ödevimi hazırlarken Kur-an`dan da yararlanabileceğimi düşündüm.
Kur-an`dan birkaç bölüm okudum ve Kur-an bana ilginç gelmeye başladı. Kur-an`ı ilk okuduğumda bazı bölümlerinin İncil`e çok benzediğini fark ettim. Fakat Kur-an`ın insan ve hayat hakkındaki tespitleri bana İncil`den daha gerçekçi geldi. Kur-an`daki kıyamet hakkındaki ayetler de beni çok etkiledi.
`MISIRLI AİLE`DEN ÇOK ETKİLENDİM`
*İslam`a ilgi duymaya başlamanızdaki temel etken Kur-an mı oldu.?
Hayır. İslam`a ilgi göstermeye Mısırlı bir aileyle tanıştıktan sonra başladım. Mısırlı Meryem isminde bir arkadaşım vardı. Meryem`i çok seviyordum ve Meryem`in babası İmad da zaman zaman bize İslam`dan bahsediyordu. Meryem`in babasının İslam hakkında anlattıkları beni çok etkiliyordu.
Ayrıca Meryem`in evindeki huzurlu ortamı da seviyordum. Meryem`in ailesini gözlemleyip babasının İslam hakkında söylediklerini dinledikten sonra İslam hakkında güzel duygular hissetmeye başladım.
*Meryem`in babası size İslam hakkında neler anlatıyordu.? Bunları bizimle paylaşır mısınız.?
Özellikle ahlak üzerinde duruyordu. İnsanın hayatında doğruların ve yanlışların olması gerektiğini ve İslam`ın insanlara sunduğu ahlaki kuralların tamamının doğruları temsil ettiğini söylüyordu. Ayrıca insanın ahlakını arttırdığı sürece iyi bir insan olabileceğinden ve insanın sürekli olarak ahlakını güzelleştirmesi gerektiğinden bahsediyordu.
Ayrıca Meryem`in Ailesi`ndeki bütün fertlerin kişilikleri de beni çok etkiliyordu. Karakterleri çok güçlüydü ve hayattan hiçbir şekilde korkmuyorlardı. Bunun sebebi de İslam`a olan güvenleri ve Allah`a olan imanlarıydı. Birbirlerine karşı çok nazik davranıyorlardı ve birbirlerine çok değer veriyorlardı.
Sürekli olarak Allah`ı hatırlıyorlardı. Arabaya binecekleri zaman, yemeğe başlayacakları zaman besmele çekiyorlardı. Meryem`in Ailesi tanıdığım İtalyan Ailelere göre çok daha güvenli bir aileydi.
İtalyan Aileler genelde problemlidir ve aile içinde sürekli bir rekabet vardır. Fakat Meryem`in ailesinde böyle bir rekabet yoktu ve herkes birbirine yardımcı olmaya çalışıyordu. Bu bana çok ilginç geldi. Meryem`in ailesi İtalya`da göçmen olmaları nedeniyle birçok problem yaşıyordu. Her türlü soruna rağmen mutlu olmasını başarıyorlardı. Ben de bu aileyle birlikteyken çok mutlu oluyordum.
Bu dönemler İslam`a sevgi duyuyordum; fakat hiçbir zaman Müslüman olacağım aklıma gelmezdi. Daha sonra Meryem`le camiye gitmeye başladık. Camide Şeyh Emin ile tanıştım.
*Şeyh Emin ile tanışmanız bu süreçte sizi nasıl etkiledi.?
Şeyh Emin yeni bir peygamber geldiğini fakat Hıristiyanların bu yeni peygambere iman etmediklerini söylüyordu. Zihnim iyice karışmıştı. Bu süreç benim için gerçekten çok zorlu bir süreçti. Ne yapacağıma karar veremiyordum ve zihnimde İslam ve Hıristiyanlık hakkında birçok soru geziniyordu.
Şeyh Emin`in anlattıkları çok mantıklı şeylerdi; fakat Hıristiyanlığı terk etmek, Hıristiyanlık hakkında şüpheye kapılmak beni son derece üzüyordu. İlk olarak bir papaza gidip Şeyh Emin ile tanıştıktan sonra Hıristiyanlıkla ilgili kendi kendime cevaplayamadığım soruları sordum.
*Neydi bu sorular.?
Teslis inancı iyice kafamı karıştırmıştı. Katolikler Hz. İsa`nın hem Tanrı olduğuna, hem de Tanrının Oğlu olduğuna inanıyorlar. Bu nasıl olabilirdi.?
Hıristiyanlar İsa Mesih`in insanların günahlarına kefaret olması için öldüğüne inanıyorlar. Bu inanışı da sorgulamaya başladım.
*Ziyaretine gittiğiniz papaz sorularınıza nasıl cevaplar verdi.?
Bu konuları fazla karıştırmamam gerektiğini, İsa Mesih`e inanmaya devam edersem mutlu olacağımı söyledi. Bu papazın dışında üç papazı daha ziyaret ettim. Onlardan başta teslis olmak üzere Hıristiyanlıktan şüphe duymama neden olan sorularımı cevaplamalarını istedim.
En son ziyaret ettiğim papaz sorularımı dinledikten sonra sessiz bir şekilde ağlamaya başladı. Kendisine niye ağladığını sorduğumda cevap olarak `Ben de yıllardır teslis konusunda şüpheler taşıyorum. Bu soruya bir türlü cevap bulamadım.
Bence doğru yoldasın, İslam`ı araştırmaya devam et` dedi. Papazın bu cevabı beni çok şaşırttı ve son ziyaretimden sonra Allah`ın tek olduğuna kesin olarak inanmaya başladım. Bu süreçte gerçeğin peşine düştüm ve sabah akşam İslam hakkında kitaplar okudum. Kur-an`ı ve İncil`i yanımdan ayırmıyordum, sürekli olarak İncil`le Kur-an arasında kıyaslamalar yapıyordum. Belli bir süre sonra İslam`ı daha iyi tanımak için bir İslam Ülkesi`ne gitmeye karar verdim ve 3.5 yıl önce Mısır`a yaptığım gezi sırasında Müslüman olmaya karar verdim.
`KIBLEYE YÖNELİRSEN GERÇEĞİ BULACAKSIN`
*Bu kararı nasıl aldınız.?
*Mısır`da başınızdan neler geçti?
Nil Kenarı`nda gezerken ilk defa ezan sesini duydum. Ezan`da neler söylendiğini anlamıyordum; fakat ezan sesi tıpkı üniversitedeki dinler tarihi hocamız gibi beni de çok etkilemişti.
O an, içimden Allah`a secde etmek geldi ve bir camiye giderek dakikalarca Allah`a secde ettim. Daha sonra otele dönüp ağlayarak Allah`a bana doğru yolu göstermesi için dua ettim. Duadan sonra uyumaya başladım ve ilginç bir rüya gördüm. Rüyamda çok kötü bir yerdeydim ve oradan kurtulmak istiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Bir anda güzel bir yere geçtim. Bu güzel yerde bir ses bana; `kıbleye yönelirsen huzura kavuşacaksın ve gerçeği bulacaksın ` dedi. Ben de rüyada kıbleyi aramaya başladım. Kıbleyi ararken uyandım, bu rüyayı gördükten sonra kesin olarak Müslüman olmaya karar verdim ve bir camiye gidip Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldum.
*Müslüman olmadan önce İslam`la ilgili kabullenemediğiniz hiçbir şey olmadı mı.?
Mesela Batı Kültürü`nün içinde yetişen bir bayan olarak İslam`ın erkeğe verdiği 4 evlilik hakkını kendinize nasıl izah ettiniz.?
İslam, bir erkeğin birden fazla evlilik yapmasına izin veriyor, fakat bunu bazı şartlara bağlıyor. İslam, birden fazla evlilik yapacak erkeklere eşler arasında adaleti sağlama şartını öne sürüyor; bu da bir erkek için yerine getirilmesi çok zor bir şart. Ben, gerçek anlamda Allah`tan korkan bir erkeğin eşler arasında adaleti sağlayamama kaygısı taşıyacağını, bundan dolayı da birden fazla evlilik yapmayacağını düşünüyorum.
Çünkü İslam`a göre eşler arasında adaletsizlik yapmak büyük bir günah olarak görülüyor. Batı da bir kadın birçok erkekle, bir erkek de birçok kadınla birlikte olabilir. Fakat İslam, cinsel hayatı da evlilik vasıtasıyla bir düzene sokuyor.
*Müslüman olmanız aileniz ve çevreniz tarafından nasıl karşılandı.?
Müslüman olduktan sonra özellikle babamla birçok sorun yaşadım. Babam örtünmeye başladığım ilk zamanlarda başörtümden nefret ediyordu ve bu nedenle eve ancak başörtümü çıkardıktan sonra girebiliyordum. Fakat babam zamanla Müslüman olmamı kabullendi.
Şu an dini inancıma ve başörtülü olmama son derece saygı duyuyor. Annem ise ben Müslüman olduktan sonra İslam`a ilgi duymaya ve İslam hakkında araştırmalar yapmaya başladı. Kısa bir zaman önce de İslam`a girme kararı alıp O da benim gibi Müslüman oldu.
Annemin Müslüman olmasına gerçekten çok sevindim, şimdi annemle birlikte babamın Müslüman olmasını bekliyoruz. Babam da som zamanlarda İslam`la ilgileniyor ve zamanının birçoğunu Kur-an okuyarak geçiriyor.
*Batılı Feminist çevreler sıkça İslam`ın kadını ezdiğini dillendiriyorlar. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz.?
Sizce İslam kadına nasıl yaklaşıyor.?
İslam`ın kadın anlayışı bana göre son derece nazik ve kadını koruyan bir yaklaşımdır. Avrupa`da kadın özgür gibi gözükür; fakat asla özgür değildir. Erkekler kadınlara pek fazla değer vermezler ve kadınlara karşı olması gereken saygı ve nezaketi göstermezler.
İslam, kadının bütün yaşamını koruma altına alıyor. Babam 18 yaşıma ulaştığımda bana; `Artık sana bakmayacağım, kendine iş bul ve evden ayrıl ` demişti. İtalya`da hep böyledir. Fakat Müslüman Aileler çocuklarına asla bu şekilde davranmazlar.
Mesela Meryem`in anne ve babası maddi sorunlar yaşamalarına rağmen çocuklarına çalışma zorunluluğu getirmiyorlardı. İslam`a göre kadın evli değilse babası ona bakmak zorundadır; eğer evliyse bu sefer de eşi kadının geçimini sağlamakla sorumludur. Kadına karşı bu denli güçlü bir koruma ne Avrupa`da ne de Amerika`da var.
*Örtünmeye nasıl karar verdiniz.?
Meryem`in babası İmad sık sık İslam`a göre bir kadının altın gibi değerli olduğunu ve altın kıymetinde olan bir kadının mutlaka korunması gerektiğini söylüyordu. İmad`ın bu sözü bana zamanla çok mantıklı geldi ve örtünmeye karar verdim.
`MÜSLÜMAN OLAN İTALYAN ÇOCUK`
*Siz aynı zamanda bir yazarsınız.?
Sonradan İslam`a giren İtalyanlarla telefon vasıtasıyla yaptığınız röportajları bir araya topladığınız kitabınız özellikle dikkatimi çekti. Böyle bir kitap hazırlamaya niçin karar verdiniz.?
Ayrıca İslam`a giriş öyküsünü yazdığınız İtalyanlar arasından hangisinin yaşadıkları size daha ilginç geldi.?
Bu kitabı hazırlamaya Pakistanlı bir arkadaşımın teşvikiyle başladım. Pakistanlı arkadaşım İslam`a giriş hikayelerini okuyan birçok insanın bu hikayelerden etkilenerek Müslüman olmaya karar verdiğini, ayrıca doğuştan Müslüman olan kişilerin de bu hikayelerden büyük dersler aldıklarını söyledi. Ben de bunun üzerine sonradan Müslüman olan 26 İtalyan`la telefonla röportajlar yaparak, onların hikayelerini kitaplaştırdım.
Avrupa`da İslam`a olan yoğun ilgi nedeniyle de kitabıma `İslam`ın Dönüşü` ismini verdim. Kitabım İtalya`da büyük ilgi gördü ve hatta bazı insanların İslam`a girmesine vesile oldu. Görüştüklerim arasında özellikle 13 yaşındaki İtalyan bir kızın daha çocuk denilebilecek bir yaşta İslam`a girmesi beni çok etkilemişti.
*Bu İtalyan Kız Müslüman olmaya nasıl karar vermiş.?
Öğretmeni ona İslam ve İslam Ülkeleri hakkında bir ödev vermiş. O da bu ödevi hazırladığı sırada İslam hakkında okuduğu yazılardan etkilenerek Müslüman olmaya karar vermiş. Kızın ismi Hatice`ydi. Hatice 14 yaşına geldiğinde de örtünmüş. Hatice ile görüştüğümde çok güçlü bir karaktere sahip olduğunu hissettim.
Ona `bu gücü nereden alıyorsun` diye sorduğumda bana `İslam`dan alıyorum, bağlı olduğum din bana büyük bir güç veriyor` diye cevap verdi.
`MÜSLÜMAN`IN ÖZGÜVENİ OLMALI`
*Sonradan İslam`a girenlerle yaptığım röportajlarda bir çoğu Müslümanları tanıdıktan sonra uğradıkları hayal kırıklıklarından bahsetti. Aynı hayal kırıklıklarını siz de yaşadınız mı.?
Evet. İnsanların namaz kılmadıkları, örtünmedikleri, yalan konuştukları ve sözlerinde durmadıkları halde Müslüman olduklarını söylemeleri beni çok şaşırtıyor.
İslam Ülkeleri`nden gelip Avrupa`ya yerleşen Müslümanlar Batılılarla bir arada yaşayabilmek için İslam`ın birçok emrini yerine getirmiyorlar ve İslam`dan utanırmış gibi davranıyorlar. Oysa bizler Müslüman olduğumuz için büyük bir özgüvene sahip olmalıyız ve Avrupalılara `En bilgili olan Allah`tır ve yaratıcımız insanlar gerçeğe bağlı kalarak yaşasınlar diye Hz. Muhammed vasıtasıyla İslam`ı gönderdi.
Bu nedenle en doğru olan emir ve kanunlar İslam`ın kanunlarıdır` diyebilmeliyiz. Bir Müslüman ne olursa olsun İslam`ın emirleri ile ilgili doğruları söylemekten asla korkmamalı.
*İtalya`da İslam`a olan ilgi hangi boyutlarda.?
İtalyanların geneli Müslümanlardan korkuyor. Bunun nedeni ise televizyon ve gazeteler. İtalyan Medyası sürekli olarak İslam`ı kötü göstermeye çalışıyor. İtalya`da İslam`a her tülü saldırı serbesttir; fakat Yahudilikle ilgili olumsuz bir haber yaptığınızda hemen cezalandırılırsınız.
Medyanın İslam`a yönelik yoğun saldırılarına rağmen özellikle İtalyan Gençler arasında İslam gün geçtikçe daha da yayılıyor. Örneğin benim doğduğum ilçe nüfusu az olan küçük bir yer; fakat sadece bu ilçede son 2 yıl içinde 100 bayan ve 23 erkek İslam`a girdi.
Gerçek Hayat Dergisi

24 Haziran 2009 Çarşamba

RÜYASINDA KUR'AN-I KERİM GÖREN KADIN MÜSLÜMAN OLDU

Balıkesir'in Edremit İlçesi'nde bakıcılık yapan Moldovalı genç kadın, rüyasında Kur'an-ı Kerim görünce Müslüman oldu. 21 yaşındaki Moldovalı Maryana Akbaş, İslamiyet'i seçerek Müslüman oldu. Edremit Müftülüğü'nde düzenlenen ihtida törenine Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er de katıldı. Kelime-i şehadet getiren Maryana Akbaş, Müslüman olduktan sonra Meryem ismini aldı. Müslümanlığı seçtikten sonra kendisini çok iyi hissettiğini belirten Meryem Akbaş, "İslam dinini araştırıyordum. Bir gece Kuran-ı Kerim'i rüyamda gördüm. Bu mukaddes kitabı inceledikten sonra Müslüman olmaya karar verdim. Ailem, 'Nasıl düşünüyorsan öyle yap, hayat senin' diyerek, beni Müslüman olmam konusunda serbest bıraktı" dedi. Müftülük tarafından yeni Müslüman olan Meryem Akbaş'a Kuran-ı Kerim hediye edildi.
25 Haziran 2006 Pazar 17:00

Müslüman Olan Papaz Adam Neuser

16`ncı asır Avrupası din hürriyeti bakımından tam bir cehennem ve zindan idi. Gerek Katolikler, gerekse Protestanlar fanatikçe hareket ediyor ve dini inançları yüzünden insanları katl ediyor, diri diri ateşte yakıyordu. Bunlardan biri Michel Servet idi. 1553 tarihinde reform kilisesinin kurucusu Calvin tarafından Cenevre`de yaktırılarak idam edilen bu alimin büyük suçu, Allah birdir demiş olmasıydı. O, Hazret-i İsa`nın Hıristiyanların sandığı gibi tanrı olmadığını söyleyerek şirk inancını reddetmişti.
O asırda, Teslis (Üçleme) inancını reddeden Katolik papazı ve alimi Adam Neuser Heidelberg`te vaizlik yapmaktaydı. Bu zat Kur`an`ı okumuş, İslam hakkında doğru bilgiler edinmişti. Teslis Hıristiyanlığının Hazret-i İsa`nın dini olmadığını, bu inancı Pavlos`un çıkarttığını anlayınca gerçek din olan İslam`ı seçmişti. Ancak o devirde Avrupa`da bu yeni ve doğru inancını açıklaması mümkün değildi. Koyu bir fanatizmin ve hoşgörüsüzlüğün hüküm sürdüğü Hıristiyan ülkelerinden göç etmesi, Darülislam`a gitmesi gerekiyordu. Neuser bu maksatla, Osmanlıların padişahı ve Müslümanların halifesi Sultan ikinci Selim`e bir mektup gönderdi. Bu mektup Avusturya İmparatoru Maximillian`ın eline geçti, Neuser iki arkadaşıyla birlikte tutuklanıp hapse atıldı. 17 Temmuz 1570`te hapisten kaçmayı başardı, ancak tekrar yakalandı. İkinci kaçış denemesinde de başarısız oldu. Onun ve arkadaşının davaları iki yıl sürdü ve onlardan Sylvan`ın idamına karar verildi. Neuser bir yolunu buldu ve ilahi inayetin yardımı ile tekrar kaçtı. Bu sefer İstanbul`a ulaşmayı başardı. Resmen ve alenen Müslüman oldu, kendisine tercümanlık hizmeti verildi.
Neuser`in Sultan İkinci Selim`e hitaben yazdığı mektup halen Heidelberg arşivlerinde muhafaza edilmektedir. Aşağıda bu mektubun tercümesini okuyacaksınız. Bu tercüme, Muhammed`Ata ur-Rahim`in `JESUS: A Prophet of İslam` (Hazret-i İsa, bir İslam PEYGAMBERİ) adlı kitabından (s. 123-126) Türkçeye çevrilmiştir.
`Almanya`da bir Hıristiyan olarak doğan ve bugün Almanya`nın en bilgili insanlarının yaşadığı Heidelberg`de vaizlik ünvanına erişen ben Adam Neuser, siz Yüce Efendimiz`e, tebaanızın ve Allah`a inanan insanlarınızın arasına kabulüm için Allah ve Peygamber aşkına (selam O`nun üzerine olsun) bütün samimiyetimle yalvarıyorum. Allah`ın sonsuz kudretine and olsun, görüyorum, biliyorum ve bütün kalbimle inanıyorum ki, sizin inancınız ve dininiz haktır, temizdir ve Allah indinde makbuldür. Hıristiyanlık`tan çıkıp ihtida edişimin, cemaatimin içinden pek çok insanın sizin inancınıza ve dininize sarılmasına yol açacağını çok iyi biliyorum: Çünkü daha sonra size bizzat anlatacağım gibi, aralarında en bilgili ve akıl sahibi olanlardan benimle aynı duyguları paylaşanlar var ve ben Maide Suresi`nde bahsi geçen kişilerden olduğumu kesinlikle biliyorum.
`Mü`minlere meveddet bakımından en yakın olanların `Evet, biz Hıristiyanlarız` diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü onların içinde bazı keşişler ve rahipler gurur ve kibir taslamazlar. Ve Resul`e vahy edileni duyduklarında ondaki gerçek dolayısıyla gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün. Onlar şöyle der: `Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. Bizi şahitlerle birlikte yaz.` Rabbimizin bizi salihler zümresi içine katmasını niçin istemeyelim? Niçin Allah`a ve bize ulaşan gerçeğe iman etmeyelim?` (Maide, 82-84)
Ey büyük Sultan, bilin ki; Kur`an`ı zevk duyarak okuyorum ve Peygamberimizin getirdiği dinin hak olduğuna Allah`ın huzurunda şahadet ediyorum. Bu sebeple beni dinlemeniz ve Allah`ın inayetiyle hakka nasıl ulaştığımı anlamanız için Allah ve O`nun peygamberi aşkına (selam üzerine olsun) size yalvarıyorum.
Ancak her şeyden önce zina, hırsızlık ve cinayet gibi işledikleri suçlar yüzünden kendi memleketlerinde emniyetleri olmayan ve korunma isteyen Hıristiyanlardan olmadığımı ve daha bir yıl öncesinde sizden iltica talebinde bulunmaya karar verdiğimi bilmenizi isterim. Bu amaçla yollara düştüm ve Presburg`a ulaştım; ancak Macar dilini konuşamadığımdan daha ileri gidemedim ve eğer bir suçtan ötürü kaçmış olsaydım geri dönemeyeceğim memleketime dönmek zorunda kaldım. Dininizi seçerken kimsenin baskısına uğramadım; hem Müslümanlardan bu kadar uzakta ve hiçbirini tanımazken bu dediğim nasıl mümkün olabilir ki?
Bu yüzden Yüce Efendimiz, beni esir düşüp kendi rızaları olmadan dininize giren ve fırsatını bulup kaçtıklarında eski inançlarına dönen Hıristiyanlardan saymasınlar. Yüce Efendimizin söyleyeceklerime kulak verip gerçek hikayemi öğrenmesi için bir kez daha yalvarıyorum.
İmparator`dan sonra Almanya`da en güçlü prens olan Eyalet Reisi tarafından Heidelburg Üniversitesi kürsüsüne vaiz olarak atandıktan sonra, dinimiz Hıristiyanlık`taki uyuşmazlıkları ve kopuklukları uzun uzun düşündüm: Bizim dinimize mensup insan adedince farklı kanaatler vardır. Peygamber İsa Mesih`ten itibaren Kutsal Metinleri yorumlayan müfessirlerin dediklerini bir yana bırakarak yalnız Hz. Musa`nın emirleri ve İncil üzerinde yoğunlaştım. Daha sonra, kendimi ve cemaatimi yanlış yola sürüklemekten korkarak bana doğruyu göstermesi için Allah`a bütün samimiyetimle yalvardım. Allah `Tek Tanrı`ya Niyaz` metinlerini bana göstermeyi murad etti ve ben bu metinler hakkında Hıristiyanların yanlış yere iddia ettikleri gibi İsa Mesih`in getirdiği dinde kendisinin Allah olduğunu söylemediğini ve aslında her şeyin dizgininin tek bir Allah`ın elinde olduğunu ispatladığım bir kitap yazdım. Bu kitabı Yüce Efendimiz`e ithaf ettim ve en alim Hıristiyanların bile yazdıklarımı yalanlayamayacağından eminim. Allah`a ortak koşmam mümkün mü? Hz.Musa insanları bundan men etmişti ve Hz. İsa asla böyle bir şey söylemedi. Allah`ın lütfuyla imanımı kuvvetlendirdikten ve daha önce Yahudilerin yaptığı gibi Hıristiyanların da İsa Mesih`i sömürdüklerini anladıktan sonra Hıristiyanlıkta ifsat edilmemiş tek şey bulunmadığına, bütün inançlarının çarpıtıldığına karar kıldım. Çünkü kendi elimle yazdığım ve siz Yüce Efendimiz`e sunmak istediğim kitabımda dediğim gibi Musa`ya ait bütün metinleri ve İncil`i sapkın yorumlarıyla çarpıttıklarını gördüm. Hıristiyanların Musa`nın emirlerini ve İncil`i çarpıttıklarını söylerken kelimeleri ve manayı kastediyorum. Çünkü Hz. Musa`nın, Hz. İsa`nın ve Hz.Muhammed`in tebliğ ettiği aynıydı ve hiçbir zaman çelişmiyordu. Kur`an, Hz.Musa ve Hz. İsa`ya aşikare şahitlik ediyor; ancak bilhassa Hz. Musa`nın emirlerini ve İncil`i sapkın yorumlarıyla çarpıtmalarının üstünde duruyor. Allah`ın kelamı, hakiki manada yorumlanabilseydi Yahudiler, Hıristiyanlar ve Türkler arasında farklılık olmazdı. İşte bu yüzden Kur`an`ın sıklıkla tekrar ettiği bu durum ve Hz.Muhammed`in getirdiği din, bütün yanlış yorumlamaları ortadan kaldırıp Allah Kelamı`nın hakiki manasını tebliğ ediyor.
Allah`ın inayetiyle tek bir Allah olduğunu anladıktan sonra İsa Mesih`in tebliğ ettiği hakikatlerin olması gerektiği gibi öğretilmediğini ve Hıristiyanların bütün ibadetlerinin asıl şekillerinden uzaklaştırıldığını gördüm ve koca dünyada bu fikirleri taşıyan tek kişi olduğumu düşünmeye başladım. Kur`an`la tanışmamıştım ve biz Hıristiyanlar arasında Hz.Muhammed`in getirdiği dinle ilgili öyle çirkin, öyle rezil laflar edilir ki, Kur`an`ın adı geçtiğinde insanlar korkuyla ürperip kendilerinden geçerler. Yine de binlerce kez şükürler ettiğim bir vesileyle Yüce Kitap elime geçti.
Siz Yüce Efendimiz ve saltanatınız için dualarımda Allah`a yalvarıyorum.Bu hakikatleri cemaatime tebliğ etmek için her yolu denedim ve söylediklerime aldırmamaları durumunda görevimden istifa edip size sığınmaya karar verdim. Bütün kilise ve okullarda münakaşa çıkarıp inancımızı savundum ve sonunda istediğimi elde ettim: Çünkü meseleyi öyle bir noktaya getirdim ki imparatorluğun bütün eyaletlerinde duyuldu ve bazı alim kişileri de kendi tarafıma çekmeyi bildim. Eyalet Reisi(İmparator Maximillian`ın saldırısından çekindiğinden) beni görevimden aldı!` (1) (Adam NEUSER)
*
Hıristiyan misyonerlerinin cirit attığı ülkemizde, Teslis dininden Tevhid dinine geçen Adam Neuser ve diğerleri hakkında maalesef ilmi araştırmalar yapılmamakta, makaleler ve kitaplar yazılmamaktadır. Müslümanlar, yazık ki, yazılı kültür konusunda çok zayıf durumdadır.
Tarih ve ilahiyat fakültelerinden birinde, yüksek lisans veya doktora yapacak genç bir araştırıcıya konu olarak Neuser verilse, Avrupa`daki ve Türkiye`deki arşivler taransa, şimdiye kadar bu konuda yazılmış olan metinler ve bilgiler bir araya getirilse ve güzel bir çalışma yapılsa ne iyi olur.
Adam Neuser tek değildir, Teslis`i reddederek İslam`ı seçen papazların listesi uzundur. Gönül arzu eder ki, bunların hayatları ve nasıl ihtida ettikleri yazılsın ve birkaç ciltlik bir külliyat oluşturulsun.
Ülkemizdeki agresif Protestan misyonerleri para dağıtarak, Batı`ya göç etme imkanı temin ederek, çocuklarına tahsil fırsatı tanıyarak bir takım vatandaşlarımızı kendi dinlerine çekmişlerdir. Ancak bunların içinde bir tek Müslüman din alimi yoktur. Onlardan ise nice papaz İslam`ı seçmiştir.
Hiçbir bilgili, inançlı, şuurlu Müslüman Tevhid inancını bırakarak Teslis inancını kabul etmez; Hazret-i Adem`den beri hak din olan İslam`ı bırakarak kul yapısı başka dinlere girmez.
Zaten Müslüman olmayan, yahut İslam`dan uzaklaşmış ve kopmuş bulunan birkaç marjinal kişinin Teslis dinine girmesi ile, Hıristiyanlığı çok iyi bilen ilim ve kültür sahibi papazların Müslüman olmaları bir değildir.
Şu anda İslam ile `Ümmet-i davet` (İslam`a çağrılması gerekenler) arasındaki en büyük engel, Müslüman dünyasının geri kalmışlığı, İslam`ı hakkıyla temsil edememesidir. Bu engel kalktığı ve Müslümanlar davet ve tebliğ vazifelerini hakkıyla yaptığı zaman, başta kilise papazları olmak üzere Hıristiyanlık aleminde kütlevi ihtidalar başlayacak, insanlar fevc fevc (akın akın) Hazret-i Muhammed`in, Hazret-i İsa`nın, Hazret-i Musa`nın, Hazret-i İbrahim`in ve diğer bütün peygamberlerin (hepsine salat ve selam olsun!) dinine gireceklerdir.
(1) Treaties Concerning the Mahometons, P. 215-223. A.Reland.
M.ŞEVKET EWYGİ
2005-12-06 Milli Gazete

Macarlara hidayet saçan İmam Hatipli

Ahmet Barışçıl. Bingöl doğumlu Ahmet Barışçıl İmam Hatip sorunu yüzünden Türkiye´de okuyamadı ve eğitiminin devamı için Macaristan´a gitti. Eğitim için gitmişti ama orada karşılaştığı şeyler O´nu tahmin bile edemeyeceği hizmetlere sevketti. Ve 6 yıl içinde yüzden fazla kişinin hidayetine vesile oldu. Ahmet Barışçıl birbirinden ilginç anıların yer aldığı bu 6 yılı GENÇ dergiyle paylaştı.
> Neden Macaristan´a gittiniz? Ne vesile oldu?
1999 yılında imam hatipten mezun olmuştum. O zaman imam hatipler açısından büyük sorunlar vardı. (Hala devam eden sorunlar aslında...) Ve bu sorunlar bitecek gibi değildi. O zaman kararı verdim ve gittim. Üzülerek de olsa...
-Türkiye´de size imkan verilseydi ne yapmak isterdiniz peki?
-İletişim bölümünü okumak istiyordum. Ama nasip olmadı.
-Ve Macaristan´a gittiniz. Eğitim nasıl devam etti ya da etti mi?
-İlk sene dil eğitimi aldım. Daha sonra kamu yönetimine yazıldım. Sonra kamu bitti ve iletişime yazıldım. Aslında eğitim bir vesile artık. Oradaki insanara faydalı olabilmek, yani hizmet götürebilmek amacım.
-Macaristana gittiğinizde sizi en çok şaşırtan somut bir olay örneği verebilir misiniz?
-Macar gençlerinin %80 den fazlası ise hiçbir dine bağlı değil. Ne Hristiyan, ne Yahudi ne başka bişey. Şöyle diyorlar mesela; mutlaka vardır bir güç ama o bana karışmasın ben ona karışmayayım. O kendi hayatını yaşasın ben kendi hayatımı yaşayayım. Bunları çok okumuştuk ve dinlemiştik ama orda karşılaşınca çok tuhafıma gitmişti. Böyle birşeyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. İkincisi bireysellik. Herkes kendi için yaşıyor. Bunu da görmek çok farklı bir tecrübe olmuştu.
-Peki bu atmosfer ortasında hizmet etme duygusu nasıl gelişti?
-O, dini hakir gören insanların pratik hayatta kendilerine tezat bir yaşayış içinde olduklarını gördüm. Yani güçlü zannediyorlar kendilerini ama güçsüzler, çünkü mutsuzlar, huzursuzlar, yalnızlar. Güçlü gibi görünmeye çalışıyorlar ama güçlü değiller. Bunu görünce kızamıyorsunuz onlara, belki de acıyorsunuz ve ben bu insanlar için ne yapabilirim diyorsunuz içinizden. Tabi eğer böyle bir derdiniz varsa.
-Peki İslam? Ne geliyor akla İslam deyince Macaristan´da?
-Medyanın yaptığı tahribat çok büyük. Düşünemiyeceğimiz kadar büyük bir tahribat. Macaristanda yaklaşık 200 bin Yahudi var. Hatta ikinci İsrail diye bahsederler. Ve ticaret, ekonomi, eğitim,kültür, sanat medya alanında çok güçlüler ve neredeyse bu alanlar tamamen onların elinde. Çıkıp da tabi böyle bir medyada İslam güzel bir dindir diye yayın yapmazlar.
-İslam´dan ilk bahsettiğiniz zaman aldığınız tepkilere vereceğiniz ilginç örnekler var mı?
-Usame Bin Ladin´i resmen tanıyıp tanımadığımı soranlar oluyor mesela. (Tebessüm ediyoruz)
- Şimdi sırası gelmişken hidayet hikayelerinden bahsedelim isterseniz. Sizi en çok etkileyen bir-iki örnek verebilir misiniz?
-Fizikçi bir arkadaşımın hikayesi var. O kendi dilinden anlatıyor “Ahmet ben herşeyi bilim üzerine kurmak istiyordum, Öyle bir niyetim vardı, bilime iman ediyordum. Ama üniversiteye gittiğim zaman gördüm ki bilim beni yarı yolda bıraktı. Tüm hayallerim yıkıldı. Çünkü iman ettiğim şey sorularımı yanıtsız bırakıyordu. Seni bırakan seni yarı yolda bırakan bir şeye nasıl iman edebilirdin ki?”
“Direkt olarak İslam´la uğraşmak bana biraz fazla gelirdi. İslam ile ilgili bildiklerim medyadan gördüklerimdi. Savaşlar, bombalamalar vs. Ama tasavvuf ile ilgilenmeye başladığımda, İbn-i Arabi gibi, Mevlana gibi mutasavvıfları okudukça, tüm sorularımı iki kelime ile cevapladıklarını gördüm. Ahmet sorusu biten bir insan ne yapar bilir misin? Yere kapanır, secdeye kapanır.”
-Gerçekten çok etkileyici. Bir arayış ve sonunda hidayet.
-Bir de çok ilginç bir konu var. Müslüman olmuş bir Macar arkadaşımıza, Türkiye´den gelen doğma büyüme müslüman bir kişi şöyle demişti bir keresinde: “Yahu sen niye Müslüman oldun ki, niye İslam? Siz çok mutlusunuz, çok çok özgürsünüz, istediğiniz gibi yaşıyorsunuz, bizim hayal ettiğimiz hayat şekli bu, niye kendinizi sınırlandırıyorsunuz ki?
O Macar arkadaşın çok güzel bir cevabı vardı “Aslanım dedi, biz yolun sonuna kadar gittik ve gördük ki uçurum varmış sonunda. Boşuna gitme sen, senin hayal ettiğin o hayatın sonuna gittik ve uçurum olduğunu görüp ve atlamadan geldik. Benim sana tavsiyem boşuna o yolu bir daha gitme.” İşte böyle. Yani o fizikçi Abdurrahman kardeşimin müslümanlığı ve aşkı yanında inanın ben müslümanım demeye utanıyorum. Geceleyin bazen kalkıyor namaz kılıyor. Namazdan zevk alıyor. Zaten insanlar zevk alarak ibadet ettiği zaman Allah onları seviyor anlamına geliyor. Üzerinde bir yük varmış gibi, o yükü bir an önce atması lazım gibi ibadet ediyorsa o insanın ibadetinde biraz sorun var demektir.
-Tekrar Macaristan´a gelecek olursak, hidayete eren insan sayısı ne kadar yaklaşık?
-Yüzün üzerinde Müslüman olan arkadaşımız var Elhamdülillah.
-Nelerden etkileniyorlar mesela?
-Yeri de gelmişken ikinci hidayet hikayesini anlatalım bu konunun içinde. Macaristanlı bir çift var tanıdığım. Hidayet hikayeleri şöyle: Bir gün Türkiye´ye gelmişler. Bir lokantada yemek yemişler. Yemeğin ardından lokanta sahibi ikram olarak çay söylemiş onlara. Şaşırıp kalmışlar. Bize niye çay ısmarlasın ki diye düşünmüşler. Çünkü alışkın oldukları bir hadise değil. Halbuki çay ne ki. Ama diyor beni çok etkilemişti. Ardından lokanta sahibi masaya gelmiş biraz muhabbet etmişler. Lokanta sahibi bunların böyle sıcak kanlı olduklarını görünce bir de tatlı ikram etmiş. Bunun üzerine orada, kız arkadaşının yanında ağladığını söyledi bana. Bir insan tanımadığı bir insana niye ikramda bulunuyor diye düşünmüş. Olayı bir türlü idrak edememiş. Kendime anlatmaya çalıştım anlatamadım dedi. Daha sonra bize de bu çift ile Budapeşte´de tanışmak nasip oluyor ve bu olayın zemin atmaya vesile olmasıyla bir sene içinde müslüman oluyorlar. Düşünün, onların İslam´a karşı sempati duymalarının sebebi İstanbul´da bir lokantacının onlara sadece ikramda bulunması. Ve o lokantacı bunu bilmiyor...
Röportajın devamı ikinci sayısıyla bayilerdeki yerini alan Genç dergide.

Macar Osman`ın kızı Nigar Hanım

Nigar Hanım`ın annesi Emina Rifati Hanım, Keçecizade Fuat Paşa`nın mühürdarı İzmirli Nuri Bey`in kızıdır. Şaire Nigar Hanım`ın tanımıyla `bir ehl-i seyfü kalem` olan Adolf Farkaş, Müslüman olduktan sonra Osman Nihali ismini alır. Osman Paşa, kimilerine göre sekiz dil bilen, müzisyen ve ressamdır. Nigar Hanım`la babası arasında çok güçlü bir sevgi bağı vardı ve Nigar Hanım`ın kültürünü, dünyasını da belirleyen babası olmuştur. Osman Paşa`nın en yakın arkadaşlarından, Nigar Hanım üzerinde de etkisi olmuş kişilerden birisi Recaizade Mahmut Ekrem`dir. Farklı bir hayat tarzı!..
Nigar Hanım, küçük yaşlardan itibaren yoğun bir eğitim görmüş, öncelikle Kadıköy Fransız Mektebi`ne devam etmiş, daha sonra özel hocalardan ders almıştır. Çok genç yaşta evlenmiş, fakat mutsuz olmuş ve eşinden ayrılmıştır. İlk dönemler geleneksel bir çizgide şiirler yazdıktan sonra, ortamından ve Recaizade Mahmut Ekrem gibi isimlerden etkilenerek geleneksel çizgiden çıkıp daha yeni bir çizgide yazmaya devam etmiştir. Şiirin yanı sıra düz yazılar da yazmış, çeşitli çeviriler yapmıştır. Nigar Hanım dönemin toplumsal yapısı açısında çok önemli bir yere sahiptir, edebi yönünün yanında giyimi, konuşması, davranışları ve dönemin kadınlarından farklı bir hayat tarzı vardır. Evindeki edebiyat sohbetlerinde önemli birçok ismi ağırlamıştır...
`Gülmedi pek de şu biçare!`
İkinci Abdülhamid Han tarafından `Şefkat Nişanı` ile ödüllendirilen Nigar Hanım, hayatının son devresinde yoğun bir yalnızlık çekmiş, bu nedenle de büyük kederlere boğulmuştur. Nigar Hanım, 1918 yılında İstanbul`da vefat etmeden önce yanındakilere şu mısraları söylemiştir:
Ben ölürsem çektiğim derdi bilen yaran desin/Gülmedi pek de şu biçare Nigar`ın ahteri/Varlığından olmadan alemde bir dem müstefid/Ol felaket-didenin hak-i siyah oldu yeri
2006-06-24 www.turkiyegazetesi.com