1 Ekim 2008 Çarşamba

Filipinli yeni Müslüman Reyyan (Lorna) Kılıç: Ramazan’ı Türkiye’de yaşamak daha kolay


ŞEMSİNUR ÖZDEMİR
Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, minarelerinden beş vakit ezan sesi yükselen, cuma namazında camileri dolup taşan, Ramazan ayı gelince oruç tutmasa da sokakta yemek yemeye haya eden insanların yaşadığı bir ülkedeyiz. Ancak, Yahya Kemal’in “Ol mâhîler ki derya içredirler; deryayı bilmezler” dediği gibi, bizler de yaşadığımız ortamın güzelliğinin çok farkında değiliz.
İslam’ı tam anlamıyla yaşamada sorunlar olmasına rağmen şükretmemiz gereken çok şey olduğunu yurtdışında yaşayan Müslümanların dilinden duyunca daha iyi anlıyoruz.
4 yıl önce eşiyle birlikte yaşadığı Avustralya’da Müslüman olan Filipinli Reyyan (eski adı Lorna) Kılıç ile konuşurken de çoğu zaman şükür ifadeleri döküldü dilimizden. 1,5 yıl önce geldiği Türkiye’de Ramazan ayını yaşamanın kendisi için daha kolay olduğunu ifade eden Reyyan Hanım, “Avustralya’da Hıristiyanlar çoğunlukta. Onların içinde yaşarken Ramazan’ın gelip geçtiğinin pek farkında olmuyorduk. Kendi kendimize iftarımızı, sahurumuzu yapıyor, orucumuzu tutuyorduk. Ama Türkiye’de insanların çoğu oruç tuttuğu için en azından insanlara saygı oluyor. Ramazan’ın manevi güzelliğini daha çok hissediyorum. Bu anlamda Türkiye’de yaşamak daha rahat.” diyor. Aile çevresinin iftarlarda bir araya gelmesi, bayramlarda görüşülmesi çok hoşuna gidiyor: “İnsana mutluluk veriyor. Yurtdışında böyle değil. Her şeye rağmen burası daha iyi.” diyor. Reyyan Hanım’ın Müslüman olmasına eşi Hâki Kılıç vesile olmuş. 1994’te çalışmak için Avustralya’ya giden Hâki Bey, eczacılık için master programına gelen Lorna ile tanışır. Bir süre sonra evlenmeye karar vererek nişanlanırlar. Ancak, Lorna 1,5 sene süren ‘master’dan sonra ülkesine döner. Orada 2 yıl çalıştıktan sonra tekrar Avustralya’ya gelir ve evlenirler. 2000 yılında oğulları Ömer Faruk dünyaya gelir. İlk başlarda Lorna’nın İslam’a ilgisi yoktur; ancak eşiyle birlikte Müslüman grupların yaptığı çeşitli faaliyetlere ve hizmetlere katılır. Bu arada, sonradan Müslüman olan birçok bayanla tanışır ve yavaş yavaş zihninde oluşan soruları onlara yöneltmeye başlar. Aldığı cevaplar üzerine ilgisi artar ve bulabildiği kaynak kitaplardan İslam’ı araştırır. Önceden Katolik olan kişilerin Müslüman olduktan sonraki fikirlerini öğrenir. İki dinin karşılaştırmasını yapar ve neden Müslüman olduklarını soruşturur. İslam’ın mesajını tartışırlar. Bu arada Müslüman olması için ısrar eden eşinden de kendisine zaman vermesini ister. 18 Temmuz 2001 sabahı eşine Müslüman olmaya karar verdiğini söyler.
İçeride gizlice ağladım
O andaki duygularını ifade edemeyen Hâki Bey “Evlenirken o kadar mutlu olmamıştım inanın. Gittim içeride gizlice ağladım. Zaten hep dua ediyordum Müslüman olması için. Gençliğimden beri gemilerde, ülkemden uzakta çalıştım. Türkiye’de ailemden başka pek kimseyi tanımam. ‘Bir yabancıyla tanışsam evlensem ve Müslüman olmasına vesile olsam’ derdim. Allah nasip etti çok şükür.” diyor. Kendi halkının Müslümanlara çok iyi gözle bakmadıklarını belirten Reyyan Hanım, ilk başta Müslümanlığı kabul etmeyişinin en önemli sebebinin bu olduğunu söylüyor. Kendi aile çevresinde ve iş ortamında bile ‘Müslümanlardan her şey beklenir’ düşüncesinin hakim olduğunu ifade eden Reyyan Hanım, bu düşüncelerin kendisini korkuttuğunu belirtiyor. İslam’ı kabul etme sürecini şöyle anlatıyor Reyyan Hanım: “Daha önce kiliseye gitsem de papazların vaaz ederken ne söylediklerinin farkında olmadıklarını düşünürdüm. Çünkü onlara soru bile soramazdık.” diyor. Din değiştirmek kolay değil
Reyyan hanım, din değiştirmenin kolay bir şey olmadığını belirtiyor: “Yıllarca bir din ve onun kültürüyle birlikte yaşadım. Aile büyüklerim ve kilise Hz. İsa peygamberi Allah olarak tanıttı. İslam’ı araştırırken ikisi arasındaki farkı gördüm. Hz. İsa’nın Allah olmadığını, onun da bir insan ve peygamber olduğunu anladım. İlk fark ettiğim şey buydu; ama kabul etmem zaman aldı. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu sonradan Müslüman olmuş insanlarla konuşurken ve okuduğum kitaplardan da anladım ve geçmişimle hesaplaştım. Annem daha önce kilise çatısı altında insanları bir araya getirmek için çalışmalar yapan bir grupta idi. Yıllarca annemle beraber Hıristiyanların toplantılarına katıldım. Hafta sonlarım hep onlarla geçti. Müslüman olduktan sonra her şey değişti. Var olmakla yok olmak gibi bir şey. Allah’ın her şeyin sahibi olan tek güç olduğuna inandım. Teslis inancını reddettikten sonra kendimi daha özgür hissettim. Çünkü eskiden birçok şeye bağlı hissediyordum kendimi. Ama İslam’da bir tek Allah’a inanıyorsun ve peygambere saygı duyuyorsun. İnsan olarak bağın Allah ile kendi aranda. Başka kimseye gerek yok.”
Reyyan Hanım, Müslüman olduktan birkaç ay sonra 11 Eylül olayları meydana gelir. İslamiyet’i tam bilmediği için ‘benim dinim bu mu?’ diye sorgulamaya başlar. Bu arada, İslam’ın çirkin ve yanlış anlatıldığı yayınların ve filmlerin aslında hangi amaçlarla yapıldığını, tarihteki çarpıtılan hadiselerin nasıl geliştiğini izah etme görevi de eşine düşer. O dönemde İslam’ı doğru anlatan İngilizce yayın bulamamaktan şikayet eden Hâki Bey, bu anlamda sonradan Müslüman olan arkadaşlarından çok büyük destek gördüklerini vurguluyor. Allah için aç duruyoruz
Allah için olunca aç durmak da kolay geliyor. Müslüman olmadan önce de eşiyle oruç tutan Reyyan Hanım, İslam ile şereflendikten sonra yine kitaplardan okuduğu kadarıyla Allah’ın kullarından isteklerini ve İslam’ın gereklerini öğrenir. Başını örter ve namaz kılmaya başlar. Farz olan Ramazan orucunun tamamını da o sene tutar. Oruçta başlarda çok zorlandığını ifade eden Reyyan Hanım şöyle konuşuyor: “Gün boyunca aç kalmak çok kolay değil; ama bunu Allah için yaptığımın bilincindeyim. Allah’ın verdiği nimetlere şükrediyorum. Ramazan’da istediğin yemeği istediğin anda yiyemiyorsun. Beklemen gerekiyor. Müslüman olduktan sonra ilk zamanlar haramı helali ayırmak zor geldi. Orada özellikle yediğine, içtiğine dikkat etmelisin. İlk zamanlar çok zorlandım. Ramazan’da yaşadığım açlık sayesinde fakir, aç ve susuz insanların nasıl yaşadıklarının, neler hissettiklerinin bilincine varabiliyorum. Onları anlamaya çalışıyorum. İlk iki hafta baş ağrısı çekiyorum; ama bu ibadetin İslam’ın gereği olduğunu biliyorum. Hasta olup da ilaç bulamayanları, susuz kalıp da su bulamayanları düşünüp sabrediyorum. Akşamı bekliyorum. İlk 15 günden sonra artık alışıyorsun ve geriye saymaya başlıyorsun. Her şey kolaylaşıyor. Bayramdan sonra da sanki hiç tutmamışsın gibi geliyor. Geçen Ramazan’da devamlı Müslümanların huzur ve refah içinde yaşaması, baskılardan kurtulması için dua ettim.”
Türkiye’ye yerleştikten sonra eşinin anlattığı sıcak aile ve komşuluk ilişkilerini bulamamaktan şikayet eden Reyyan Hanım, kitaplarda çok güzel anlatılan İslam’ın yaşandığını görememekten de büyük üzüntü duyuyor. Yurtdışında yaşayan Müslümanların birbirine daha yakın olduğunu, daha sıkı kenetlendiklerini ifade eden Reyyan Hanım’ın şu sözleri çok manidar:
Müslüman çok ama!
“Sonradan Müslüman olanlar birbirlerini daha çok destekliyor. Burada Müslüman olduğunu söyleyen çok; ama namaz kılmayan, İslam’a göre yaşamayan insanlar çoğunlukta. Acaba bunlar cennetten yer mi satın aldılar? Acaba ellerindeki servetin farkında değiller mi? Bir aileye ziyarete gittiğim zaman ben namaz kılıyorum. Çoğu kadının başı açık. Bana farklı gözle bakıyorlar. Avustralya’da bir şey olduğu zaman insanlar Allah’ın adını anarak konuşurlar. Kötü bir durumda ‘Allahuekber’, iyi bir durumda ‘Elhamdülillah’ derler. Ama Türkiye’de sanki insanlar bu kelimeleri ağzına almaya utanıyor.”
Zaman ramazan.
Sayı: 9
Bölüm: Uzaklarda Ramazan

Hiç yorum yok: