31 Ekim 2009 Cumartesi

Fransız Profesör Nasıl Müslüman Oldu

Cuma, 28 Ağustos 2009 21:28
Fransa’da yaşayan Suudi doktor kadın, Fransız bir profesörün İslam’ı seçmesine vesile oldu. Psikoloji üzerine doktora yapmış olan ve şimdi de sinirbilimi üzerine çalışan Dr. Nebal el-Anbar Paris’te 10 yıldan beri çalışıyor.

Dinine sıkı sıkıya bağlı bir Müslüman kadın olan Nebal, İslam’ı iş arkadaşları arasında yaymak için de elinden geleni yapıyor. Boş kaldığı tüm zamanlarda Kur’an ayetlerinin fotokopilerini alıp gayr-i müslim arkadaşlarına dağıtan Dr. Nebal, onlarında kendisine merakla sorular sorduğunu da bildiriyor.

Çabaların ilk meyvesi

Nebal’in Fransız iş arkadaşlarından 48 yaşındaki Prof. Dardennes Roland da Riyad’a yaptığı bir seyahatte uğradığı Davet Merkezi’nde Müslüman oldu.

Paris Descartes Üniversitesi’nde Psikiyatri dalında profesör olan Dr. Dardennes – şimdiki ismiyle Şerif – Engelli Araştırmaları Prens Selman Merkezi’nin düzenlediği tıbbi bir konferansta İslam’la nasıl şereflendiğini anlattı.

Medya İslam'a karşı önyargılı

Önceleri sadece Fransız gazetelerindeki önyargılı şiddet haberlerinden İslam hakkında fikir sahibi olduğunu belirten Şerif, Dr. Nebal ile tanıştıktan ve onun dinine olan güçlü imanını, ibadetlerini ve günlük yaşantısını gördükten sonra ise yanlı medyanın yazıp çizdiklerinin ona hiçbir anlam ifade etmediğini söyledi.

Medyanın her toplumda görülebilecek aşırı uçları ve onarlın yaptığı şiddet eylemlerini merkeze alarak İslam hakkında yanlış görüşler beyan etmesini artık kabul edilemez bulduğunu ifade eden Profesör Şerif, Müslüman olma sürecinde ise Dr. Nebal’in iş yoğunluğunda bile ibadetlerinden geri kalmamasının kendisine İslam’ı daha tarafsız öğrenme konusunda ilham kaynağı olduğunu belirtti.

İslam’ın batıda maneviyattan yoksun bir siyasi hareket olarak gösterildiğini kaydeden Prof. Şerif, Dr. Nebal gibi insanların ise bunu çürüttüğünü söyledi ve İslami yaşam tarzının – günlük beş vakit namaz, Kur’an okumak ve Ramazan’da oruç tutmak – kendisini hem etkilediğini hem de İslam’a girmesine vesile olduğunu belirtti.

Ayrıca Suudi Arabistan’da insanların cemaatle namaz kılarken gösterdiği kibarlık ve tevazunun da kendisini çok etkilediğini belirten Şerif, daha önce Müslümanların günlük ibadetler yaptığını bilmediğini ve bu ibadetlerin hem derin bir maneviyat içermesi hem de günlük hayatla bu kadar irtibatlı olabilmesinin ise kendisini oldukça şaşırttığını ifade etti.

İslam’a geçmeden bir gün önceki gecede hissettiklerini anlatacak kelime bulamadığını söyleyen Şerif, en büyük korkusunun ise - neyse ki bunun doğru olmadığı kendisine daha sonra öğretilmiş - İslam’a geçmeden önce Kur’an’ı orjinal metninden okuma zorunluluğu olduğunu ifade etti.

Şimdi sıra ailesinde

Hıristiyan bir ailede doğan Şerif’in şimdiki arzusu ise Japon annesi, Fransız babası, 12 ve 15 yaşlarındaki kızlarına İslam’ı anlatmak. Şerif’in anlattığına göre, babası farklı dinler üzerinde çalışma yapmış birisi ve İslam hakkında sahip olduğu önyargıları kendisiyle mantıklı bir şekilde tartışıldığında bir kenara bırakabilecek bir mizaca sahip. Profesör, bu yüzden babasına İslam’ın gizemli ve manevi yönlerini anlatmak için sabırsızlandığını söylüyor.

'İnsanlık denizinde küçük bir damla'

Prof. Şerif’in Mekke yolculuğu ise tam anlamıyla eşsizmiş. Daha önce de Kabe hakkında belgeseller izlediğini, dolayısıyla belli bir fikre sahip olduğunu belirten Şerif, ancak hac tecrübesini bilfiil yaşamanın ise hepsinden çok daha farklı bir deneyim olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

‘Kabe’nin yanındayken kendimi insanlık denizinin küçük bir damlası gibi hissettim.'
http://www.kanires.org/haberler/dunya/427-fransiz-profesor-nasil-musluman-oldu.html


18 Yılda 103 Kişi Müslüman Oldu

Manavgat Müftülüğü'nde 18 yıl içinde yapılan ihtida (din değiştirme) töreninde 103 gayrimüslim ve ateist kelime-i şahadet getirerek müslüman oldu. Farklı din mensuplarının, ateist ve nihilistlerin en fazla müslüman olduğu yıl ise 9 kişi ile 2009 yılının ilk 7'nci ayı oldu.

Müftülükte en son müslüman olan, Manavgat Müftü Vekili Mehmet Kuntbilek'in ihtida törenini yaptığı Polonyalı tıbbi laborant Aleksandra Wöjcik (Zeynep) oldu. Manavgat Müftülüğü Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni Şaban Şenol, İslam diniyle şereflenenlerin isimlerini deftere düzenli bir şekilde kayıt yaptıklarını ifade etti. İslam dinini seçenlerin 59'u erkek, 44'nü ise bayan.

Müslüman olmada birinci sırayı Almanlar, ikinci sırayı Baltık ülkeleri (Estonya, Litvanya, Moldova) ve üçüncü sırayı ise Hollandalılar yer alıyor. İslam diniyle şereflenenlerin 69'u üniversite mezunu, 23 lise ve 13 meslek yüksek okul mezunu olurken, 18 kişi de ateist, nihilist, panteist ve teist iken müslüman olduğu belirtildi. Din değiştirerek müslüman olan 103 kişinin tamamının kendi istekleri ve gönül rızalarıyla İslam dinini seçtiği belirtildi.

http://www.ayyildizgazetesi.com/haber-3244-18-Yilda-103-Kisi-Musluman-Oldu.html


Müslüman oldu ailesi evden attı

Müslümanlığı seçen 27 yaşındaki Finlandiyalı boksör Ömer Kemilâinen, Ramazan'ı İstanbul'da geçiriyor. 8 yaşında ailesine Müslüman olduğunu ilan eden ünlü boksör Müslüman kimliğinden dolayı ailesi tarafından dışlandığını söyledi.

Finlandiyalı boksör Ömer Kemilâinen, Ramazan ayını İstanbul'da geçiriyor. İHH'nın davetlisi olan 27 yaşındaki Ömer Kemilâinen 6 yıl önce Müslüman oldu. Yakın zamanda Müslüman olsa da aslında 4-5 yaşındayken kilise ayinlerine katılmanın kendisine son derece anlamsız geldiğini belirten Kemilâinen, "Kendimi hiçbir zaman Hristiyan olarak düşünmedim. İsa'ya bir peygamber olarak inadım; ama Allah'ın bir çocuğu olabileceği fikri bana hep saçma geldi. Allah'a ibadet etmenin yolunun bu olmadığını düşünüyordum" diyor.
DOMUZ ETİ HİÇ YEMEDİ
Domuz etini küçük yaştan itibaren garip bir hisle yeme isteği bulunmadığını ifade eden Kemilâinen, ailesinin bir gün barbeküde domuz eti yeme ısrarına henüz 8 yaşında, "Ben Müslümanım domuz eti yiyemem" yanıtını vererek Hristiyan olmadığını ilk kez ilan ettiğini anlatıyor. O dönemde yaşı küçük olduğu için ailesinin bu konu üzerinde fazla durmadığını söyleyen Kemilâinen, o dönemden sonra Müslümanlık üzerinde sık sık düşündüğünü vurgulayarak bu süreci şöyle anlatıyor:

"O zaman tam bir Müslüman değildim. Bir gün tv izlerken Kâbe'yi tavaf eden ve namaz kılan Müslümanları gördüm. Ve kendi kendime dedim ki; Allah'a ibadet etme şekli bu olmalı. Sonrasında boks antrenmanları yaptığım spor salonunda Fas'lı bir Müslümanla tanıştım. O bana Müslümanlığı anlattı ve bir gün Kur'an-ı Kerim hediye etti. Bana İslam'ı tamamen anladıktan sonra Ömer adını vereceğini söyledi. Ben de yıllarca araştırdıktan sonra 6 yıl önce Müslüman oldum. 5 yıldır da 5 vakit namazımı kılıyorum. Son derece mutluyum."
ÇEVRESİ DIŞLADI
Genç boksör, Müslüman olduğunu ailesine 6 yıl önce açıklamasının ardından annesi tarafından tamamen reddedilmiş. Ömer Kemilâinen, annesinin kendisine "Madem Müslüman oldun bu evden hiç dönmemek üzere git" demesinin kendisini çok yıkmadığını belirtiyor. "Çünkü bizim aile bağlarımız çok güçlü değildi" diyen Kemilâinen, Müslümanlığı seçen sahabenin de ailesi tarafından aynı tepkiyle karşılaştığını belirterek, "Tabii ben onlara hiç bir şey demeden evi terk ettim. Mutlaka üzüldüm; ancak yapacak bir şey yoktu. Zaman geçmesi gerekiyordu. Müslümanlığı seçmemin ardından çok varlıklı olan ailemin desteği de kesildi. Bir çok arkadaşım benimle görüşmedi. Boksör olduğum için çok iyi kazancım oldu. Ancak iki yıl önce geçirdiğim rahatsızlık sonucu hâlâ tedavim sürüyor ve maçlara çıkamıyorum. Müslüman olmam nedeniyle iş bulamadım ve birikimimi kullandım" şeklinde konuşuyor.
HAYATI BELGESEL OLDU
Kemilâinen'in hayatı, yaşadıkları ve farklı kişiliğiyle Finlandiya'nın en ilginç üç kişisinden birisi olarak kabul edilmesi üzerine AB destekli bir proje ile hayatı belgesel olmuş. İki yıl film ekibi tarafından gün gün izlenen Kemilâinen'in belgeseli en iyi film seçilmiş ve Türkiye'de de televizyonlarda üç kez gösterilmiş.
İSTANBUL'DA RAMAZAN FARKLI
Daha önce iki kez Ramazan'ı Birleşik Arap Emirlikleri'nde geçirdiğini kaydeden Kemilâinen, İstanbul'da bu mübarek ayı geçirme kararını ise "Çünkü İstanbul tarihi ve kültürel anlamda çok zengin. İnsanlar sıcak. Burada Ramazan çok güzel geçiyor" sözleriyle açıklıyor. Sık sık çok sevdiği Fatih Camii'ne giden Kemilâinen'in tek sorunu ise Türkçe bilmemek ve İstanbullular ile kaynaşamamak. Ömer Kemilâinen, Türkçesini ilerletmeye çalışıyor.
HZ. ÖMER'E BENZEMEK DERDİNDEYİM
Kemilâinen, Velı -Matti olan adını neden Ömer olarak değiştirdiğini şöyle anlatıyor: "Boksörüm ve hiçbir maçımda yenilmedim. Arkadaşım bana Hz. Ömer'in bileğinin kuvvetli; aynı zamanda çok adaletli olduğunu söyledi. Ben de Hz. Ömer gibi güçlüyüm ancak, adaletsiz güç zalimliği, adaletli ama güçsüz olmak da acizliği getirir. Ben gerçekten de Hz. Ömer gibi olmaya çalışıyorum" sözleriyle anlatıyor
http://www.gucluhaber.com/saglikyasam/49-saglik-yasam-haberleri/15935-musluman-oldu-ailesi-evden-atti-habe.

Tatiana COCIUG (32) müslüman oldu

Moldovya vatandaşı olan Tatiana COCIUG (32) Kelime–i Şahadet getirerek Müslüman oldu

Tatiana COCIUG Türk vatandaşı olan eşi Hasan KAÇA ile birlikte, Müslüman olmak için Rize Müftülüğü’ne başvurdu. İl Müftümüz Zeki SAYAR nezaretinde Kelime–i Şehadet getirerek Müslüman olan Tatiana COCIUG , Tuba ismini aldı. Tuba KAÇA Müslümanlığı seçtiği için huzur bulduğunu ifade etti.

İl Müftümüz Zeki SAYAR burada Tatiana COCIUG 'a İhtida (İslam'a girme ) belgesini verdikten sonra “Mübarek Ramazan ayında , Kelime–i Şehadet getirerek Müslüman olup, Tuba ismini alan kardeşimizi ve Müslüman olmasına vesile olan KAÇA ailesini, tebrik ediyorum. Tuba kardeşimize, bundan sonraki yaşamında İslam dininin emrettiği şekilde bir yaşam sürdürmesini Cenab–ı Allah’tan niyaz ediyorum” diye konuştu. İl Müftümüz Zeki SAYAR tarafından, Tuba KAÇA ‘ya Başkanlığımız yayınlarından mealli Kur’an–ı Kerim ve diğer yayınlardan hediye e
tti.

http://www.rizemuftulugu.gov.tr

Meksikalı Baba İle Kızı Müslüman Oldu


Geçen hafta Kapadokya bölgesine tatile gelen Meksikalı avukat baba Moises Teliz Santoyo, eşi Oises Teliz Santoyo (49) ve kızları Ises Teliz Santoyo (14), Ürgüp'te Özay Onur isimli bir turist rehberi ile tanıştı. Onur'un tur sırasında oruç tutması ve namaz kılmasından çok etkilenen Meksikalı avukat baba Moises Teliz Santoyo ve kızı Ises Telız Santoyo, Ürgüp İlçe Müftülüğü'ne başvurarak İslamiyet'e geçmek istediklerini bildirdi. Burada Müslüman olan Moises Teliz Santoyo, Musa ismini alırken kızı Ises Teliz Santoyo ise Havva ismini aldı.

İlk kez 2 yıl önce Fransa'nın başkenti Paris'te namaz kılmak için abdest alanları gördüğünü ve bunun kendisine çok farklı geldiğini ifade eden Moises Teliz Santoyo, daha sonra tatil için geldikleri Ürgüp'te tanıştıkları Özay Onur isimli rehberin ibadetinden çok etkilendiğini belirtti. Moises Teliz Santoyo, kendisinin daha önce Hristiyan olduğunu ve Türkiye'de İslamiyet ile Hristiyanlık arasındaki farkı daha iyi görme fırsatı bulduğunu kaydetti. Bu kararını ailesi ile paylaşmasının ardından kızı Ises Teliz Santoyo'nun da Müslüman olmak istediğini ifade eden Moises Teliz Santoyo, çok mutlu ve huzurlu hissettiğini sözlerine ekledi.

Ürgüp İlçe Müftülüğü'nde Meksikalı aileye eşlik eden Ürgüp Belediye Başkanı Fahri Yıldız ise, "Göreve başladığımdan bu yana tanık olduğum ve olağanüstü duygulandığım ikinci güzel an. Daha önce de Ürgüplü bir ailemizin Japon gelinleri Müslüman olmuştu.

Şimdi tamamen farklı ülke, farklı dil, din ve ırktan bir baba ve kızının Müslümanlığı kabullerine şahitlik ediyoruz. Diliyorum ki bundan sonraki hayatlarında Cenab-ı Allah'ın emrettiği şekilde ibadetlerini gerçekleştiren ve cenneti kazanan Müslüman müminlerden olurlar. İnanıyorum ki eşi ve oğlu da ileride Müslümanlığa geçecektir" dedi.

Ürgüp Belediye Başkanı Fahri Yıldız, Meksikalı aileye yörede dokunun bir kilim hediye ederken, Ürgüp İlçe Müftüsü Kemal Topçu ise Kur'an-ı Kerim hediye etti.

08 Eylül 2009 /
http://www.nethabercilik.com/haber/meksikali-baba-ile-kizi-musluman-oldu.htm

Ukraynalı Anne Oğul Müslüman Oldu


Anamur Müftüsü Muhammet Koçak, Ludmile Drobotı ve oğlu Shota Matashvılı’nin müslüman olmak için kendilerine başvurduğunu belirterek, “İslam dini herkese açıktır ve dinimizde Hıristiyanlıkta olduğu gibi ruhban sınıfı yoktur. Din görevlileri kişilerin günahlarını affedemez. Dinimizde affedici sadece Allah’tır. İslam’da herkes eşittir. Bizler din görevlileri olarak gayri Müslimler olsun Müslümanlar olsun her zaman bilgi vermekle görevliyiz” dedi.Hazreti Allah’ın sıfatlarını anlattı ve hiç bir şeye muhtaç olmadığını, her şeyin ona muhtaç olduğunu söyledi. Allah’ın kullarını çok sevdiğini ve kullarına farz ettiği emirlerini yerine getirmemiz gerektiğini kaydeden Koçak, anne Ludmile Drobotı ve oğul, Shota Matashvılıya şahadet getirerek Müslüman olmak isteyip isemediklerini sordu. Anne ve oğul da kabul ederek Müftü Muhammet Koçak’in öncülüğünde Şahadet getirerek Müslüman oldular. 38 yaşındaki anne Ludmila Drobotı, Esma, 17 yaşındaki oğlu Shota Matashvılı, Mustafa adını aldı.
Ludmile Drobotı, Rusya’da tamamladığı hukuk eğitiminin ardından 5 yıldır Türkiye’ye düzenli olarak geldiğini belirterek, Gürcistan’da yaşayan eşinden ayrıldıktan sonra Anamur’a yerleşmeye ve Müslüman olmaya karar verdiğini söyledi. Drobotı, “İslam dinine mensup olduğum için mutluyum” dedi. Törenin sonunda Anamur Müftüsü Muhammet Koçak, anne ve oğluna Kuran ve İhtida Belgesi verdi.
Perşembe, 23 Nisan 2009

anamurekspres

http://islamilmihali.net/dini/musluman-olanlar/394-ukraynali-ludmile-drobot-oglu-shota-matashvili.html

FRANSIZ MARC BERNARD FAGOT MÜSLÜMANLIGI SEÇTİ

Fransa’dan Amasya’ya geldi, gezdi, gördü, araştırdı, sevdi ve nihayetinde Müslüman oldu. Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot, artık müslüman. İsmi de kendi isteği üzerine Halil İbrahim olarak değiştirildi

Turistik bir gezi için amasyaya gelip burada 3 aydır bulunan 55 yaşında 32 yıllık Latince öğretmeni Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçti.

Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot Amasya il müftüğüne müracaat ederek kendi rızası ile bilerek, severek ve isteyerek İslamiyeti seçmek istediğini Müslüman olmak istediğini belirtmesi üzerine Amasya il müftülüğünde dini merasim yapılarak şahitlerin huzurunda Müslümanlığa geçti. Amasya il müftülüğünde basına kapalı gerçekleştirilen dini merasimin ardından Müslümanlığa gecip Marc Bernard Fagot olan ismini Halil İbrahim olarak değiştiren fagot :” bugüne kadar ismim Marco idi. Artık Halil İbrahim’dir. Uzun zamandır müslüman olmak istiyordum. Bundan böyle tüm Müslümanlar benim kardeşimdir. Çok mutluyum. Çok yere gittim. Budizmi gördüm, Hıristiyanlığı da gördüm ama en cana yakın din Müslümanlık oldu, ezan ve Kuran-ı Kerim beni heyecanlandırıyor. Kuran’ı ve İslamı seviyorum. Bu yıl zaman olmadığı için hacca gidemedim ama gelecek yıl gitmek istiyorum. Bu zamana kadar alkol alıyordum bundan sonra almayacağım.” Dedi. Daha sonra Amasya il müftüsü selami emen tarafından Müslümanlığı seçen Halil İbrahim’e hurma, zemzem suyu, kuranı kerim, kuranı kerim ilmihali ve Müslümanlığa gecişin resmi belgesi ihtida belgesi verildi.

11 Ağustos 2008
http://www.suluovagazetesi.com/haber_oku.asp?haber=2259

Fransa’dan Amasya’ya geldi, gezdi, gördü, araştırdı, sevdi ve nihayetinde Müslüman oldu. Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot, artık müslüman. İsmi de kendi isteği üzerine Halil İbrahim olarak değiştirildi

Turistik bir gezi için amasyaya gelip burada 3 aydır bulunan 55 yaşında 32 yıllık Latince öğretmeni Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçti.

Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot Amasya il müftüğüne müracaat ederek kendi rızası ile bilerek, severek ve isteyerek İslamiyeti seçmek istediğini Müslüman olmak istediğini belirtmesi üzerine Amasya il müftülüğünde dini merasim yapılarak şahitlerin huzurunda Müslümanlığa geçti. Amasya il müftülüğünde basına kapalı gerçekleştirilen dini merasimin ardından Müslümanlığa gecip Marc Bernard Fagot olan ismini Halil İbrahim olarak değiştiren fagot :” bugüne kadar ismim Marco idi. Artık Halil İbrahim’dir. Uzun zamandır müslüman olmak istiyordum. Bundan böyle tüm Müslümanlar benim kardeşimdir. Çok mutluyum. Çok yere gittim. Budizmi gördüm, Hıristiyanlığı da gördüm ama en cana yakın din Müslümanlık oldu, ezan ve Kuran-ı Kerim beni heyecanlandırıyor. Kuran’ı ve İslamı seviyorum. Bu yıl zaman olmadığı için hacca gidemedim ama gelecek yıl gitmek istiyorum. Bu zamana kadar alkol alıyordum bundan sonra almayacağım.” Dedi. Daha sonra Amasya il müftüsü selami emen tarafından Müslümanlığı seçen Halil İbrahim’e hurma, zemzem suyu, kuranı kerim, kuranı kerim ilmihali ve Müslümanlığa gecişin resmi belgesi ihtida belgesi verildi.

http://www.suluovagazetesi.com/haber_oku.asp?haber=2259

11 Ağustos 2008

Fransa’dan Amasya’ya geldi, gezdi, gördü, araştırdı, sevdi ve nihayetinde Müslüman oldu. Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot, artık müslüman. İsmi de kendi isteği üzerine Halil İbrahim olarak değiştirildi

Turistik bir gezi için amasyaya gelip burada 3 aydır bulunan 55 yaşında 32 yıllık Latince öğretmeni Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçti.

Fransız vatandaşı Marc Bernard Fagot Amasya il müftüğüne müracaat ederek kendi rızası ile bilerek, severek ve isteyerek İslamiyeti seçmek istediğini Müslüman olmak istediğini belirtmesi üzerine Amasya il müftülüğünde dini merasim yapılarak şahitlerin huzurunda Müslümanlığa geçti. Amasya il müftülüğünde basına kapalı gerçekleştirilen dini merasimin ardından Müslümanlığa gecip Marc Bernard Fagot olan ismini Halil İbrahim olarak değiştiren fagot :” bugüne kadar ismim Marco idi. Artık Halil İbrahim’dir. Uzun zamandır müslüman olmak istiyordum. Bundan böyle tüm Müslümanlar benim kardeşimdir. Çok mutluyum. Çok yere gittim. Budizmi gördüm, Hıristiyanlığı da gördüm ama en cana yakın din Müslümanlık oldu, ezan ve Kuran-ı Kerim beni heyecanlandırıyor. Kuran’ı ve İslamı seviyorum. Bu yıl zaman olmadığı için hacca gidemedim ama gelecek yıl gitmek istiyorum. Bu zamana kadar alkol alıyordum bundan sonra almayacağım.” Dedi. Daha sonra Amasya il müftüsü selami emen tarafından Müslümanlığı seçen Halil İbrahim’e hurma, zemzem suyu, kuranı kerim, kuranı kerim ilmihali ve Müslümanlığa gecişin resmi belgesi ihtida belgesi verildi.

http://www.suluovagazetesi.com/haber_oku.asp?haber=2259

11 Ağustos 2008

22 Ekim 2009 Perşembe

FRANSIZ ÖĞRETMEN ISPARTA'DA MÜSLÜMAN OLDU


Fransız öğretmen, tatil için geldiği Isparta'nın Şarkikaraağaç ilçesine bağlı Çarıksaraylar beldesinde Müslüman oldu. Katolik olan Boıteux Maud, kendisi de öğretmen oğlan Türk arkadaşı Oktay Güzel ile Çarıksaraylar'a geldi. Maud, beldedeki insanların yaşantısından etkilenerek Müslüman olmaya karar verdi. Şarkikaraağaç Müftülüğü'ne müracaat eden Maud, yapılan ihtida merasiminde Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. İlçe Müftüsü Seyfettin Kocaoğlu, Müslüman olarak Derya ismini alan Maud'a ihtida belgesi ile İslam hakkında bilgiler içeren dini kitaplar ve Kur'an-ı Kerim hediye etti.

Tatıana, İnternet Aşkıyla Evlenip Müslüman Oldu


İnegöllü Zeki Güneş ile Rusya'nın Saint Petesburg şehrinde ikamet eden Tatiana, iki yıl önce internette tanıştı. Tatiana, iki yılda dört kez Türkiye'ye gelerek Güneş ile görüşürken, arkadaşından ve Türk aile yapısından etkilenerek Müslüman olmaya karar verdi.
10 Nisan 2009 tarihinde kıyılan nikahla hayatını Zeki Güneş ile birleştiren Tatiana Güneş, bugün eşi ile birlikte İnegöl Müftülüğü'ne giderek Müslüman oldu. Müftü Vekili İsmail Yıldırım, Rus geline ihtida belgesi ile Kur'an-ı Kerim ve bir ilmihal verdi.
Müslüman olarak Elif ismini alan 31 yaşındaki Tatiana Güneş ile eşi Zeki Güneş'in dini nikahları da Müftü Vekili İsmail Yıldırım tarafından kıyıldı.
Donat Mobilya'da döşemeci ustası olarak çalışan Zeki Güneş, "İki yıl önce Antalya'da bir otelde resepsiyon görevlisi olarak çalıştığım sırada, bir arkadaşlık sitesinde Tatiana ile tanıştım. İki yıl boyunca Messenger'da kendisi ile İngilizce sohbet ettim.
Daha sonra kendisini İnegöl'e çağırdım. Birbirimize aşık olup evlenmeye karar verdik. 10 Nisan 2009 tarihinde resmi nikahımızı yaptık. Yaklaşık 5 ay sonra Tatiana kendi arzusuyla Müslüman olmaya karar verdi. Bir Müslüman olarak bundan büyük mutluluk duydum" dedi.
Zeki ve Tatiana (Elif) Güneş'in düğünleri gelecek pazar günü yapılacak


Ukrayna Vatandaşı Müslüman oldu


İl Müftümüz İlyas SERENLİ Orira OVSİYENKO(Elif) 'a İhtida (İslam'a girme ) belgesini verdikten sonra Müslüman olan kardeşimizin, bundan sonraki yaşamında İslam dininin emrettiği şekilde bir yaşam sürdürmesini Cenab–ı Allah’tan niyaz etiğini belirtti. İl Müftümüz İlyas SERENLİ tarafından,Müslüman olan kardeşimize Başkanlığımız yayınlarından mealli Kur’an–ı Kerim hediye edildi.

http://images.google.com.tr

Fransız Kadın, Nazilli’de İhtida Töreniyle Müslüman Oldu.


Fransa’nın Metz kentinde yaşayan ve 5 yıl önce bir Türk ile evlenen Fransız kadın, Nazilli’de gerçekleştirilen ihtida töreniyle Müslüman oldu. Eşi sayesinde İslamiyet’i tanıyan ve din değiştirmeye karar veren
34 yıldır Fransa’nın Metz kentinde yaşayan ve vinç operatörlüğü yapan Nazilli’li Ahmet Anık (40) ile tanışan ve 5 yıl önce Anık ile hayatını birleştiren Fransız uyruklu Corinne Buccholz Anık (44), eşi sayesinde İslamiyet’i tanıdı ve eşinin yaşamından tanıdığı bu yeni dini benimsedi. Yaz tatillerinde de Nazilli’de bulunan eşinin yakınlarını ziyaret eden Corinne’nin İslamiyet’e olan ilgisi arttı ve ülkesine döndüğünde eşine din değiştirmek istediğini söyledi. Eşinin ısrarı üzerine bu yıl erken yıllık izin kullanan Ahmet Anık, eşinin ihtida töreni için Nazilli İlçe Müftülüğü’ne müracaata bulundu.
Çiftin başvurusu üzerine Nazilli Müftülüğü’nde İlçe Müftüsü Hasan Hüsnü Sula tarafından Hıristiyan olan Corinne’nin ihtida töreni gerçekleştirildi. Yaklaşık 2 saat sürerken törene katılan çiftin yakınları duygusal anlar yaşadı. Şahitler huzurunda yapılan törende kelime-i şahadet getirerek Müslüman olan Corinne, ‘Feride’ ismini aldı. Feride’ye Kur’an-ı Kerim ve Müslümanlığı iyice öğrenebilmesi için çeşitli kitaplar hediye eden İlçe Müftüsü Sula, Feride ve ailesini kutladı.
Kocasını çok sevdiğini ifade eden Feride, “Kocamla 5 yıl önce tanıştıktan sonra evlendik. Ben onlarla iç içe yaşarken birbirlerine karşı olan bağlılıklarını ve yakınlıklarını oldukça benimsedim. Dostluk, kardeşlik ve sevginin ön plana çıktığı bu dini öğrenmek için araştırma yaptım. Kalbimin de isteği ile Müslüman olmak istedim. Bu gün bu isteğim gerçekleşti ve çok mutlu oldum. Duygularımı anlatmam mümkün değil. Eşim ve ailesi de benim Müslüman olamama çok sevindiler. Onları çok seviyorum” dedi.
Nazilli’den önce görev yaptığı İzmir’in Çeşme ilçesinde 34 ihtida töreni gerçekleştirdiğini kaydeden Müftü Sula, Nazilli’de ilk kez bu töreni yaptığını söyledi. Müftü Sula çiftleri temsili olarak birer nikah yüzüğü takarak kurdelelerini kesti ve ardından çifte Türk Lokumu ikramında bulundu.

Çarşamba, 01 Nisan 2009 00:00

19 Ekim 2009 Pazartesi

İslamsız 28 yılım boşa geçti!



Müslüman olmadığı halde sırf Müslümanlara saygısından dolayı dört yıl boyunca Ramazan aylarında oruç tuttu. Ailesinin tek çocuğu olan Mihaela Romanya’da eğitimini tamamladıktan sonra 22 yaşında İstanbul’a yerleşti. İşinde başarılı olabilmek için İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Türkçe’yle beraber tam altı yabancı dil öğrendi ve işinde başarılı oldu, ama mutlu olamadı. Yıllarca aradığı mutluluğu İslam’da bulduğunu söyleyen Mihaela Maria Stre Ramazan ayından birkaç gün önce kelime-i şahadet getirerek İslam’la şereflendi.

Altı yıl önce İstanbul’a gelerek bir firmanın İthalat sorumlusu olarak işe başlayan Mihaela Maria Stre, işinde ilerlemek ve daha başarılı olmak için tam 6 yabancı dili öğrenerek büyük bir başarıya imza attı. İşinde gayet başarılı olan ancak manevi olarak kendini boşlukta hisseden Mihaela Hıristiyan olmasına ve dinine bağlı olmasına rağmen bir türlü aradığı huzuru bulamadı taki İslam la şereflenene kadar. Ramazan ayından birkaç gün önce İslam la şereflenerek Müslüman olan Mihaela Sahra ismini aldı. İlginç ve ibret dolu bir 28 yıldan sonra Rabbiyle tanışmanın mutluluğunu yaşayan Sahra Hanım, “Yeniden doğmuş gibiyim çocuklar gibi seviniyorum” diyor.

İşte Mihaela Maria Stre’nin yeni adıyla Sahra Hanımın ibret dolu yaşam öykü ve İslam’la tanışma serüveni…

İslam’la tanışmadan önceki hayatınızdan başlayalım. Daha doğrusu kısaca sizi tanıyalım?
İşimde daha başarılı olmak ve ilerlemek için İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Türkçe öğrendim. Allah’a şükür gayet başarılı oldum da. Daha dört yaşındayken ailem beni hiç tanımadığım bir aileye evlatlık veriyor. Evlatlık verildiğimi ancak 14 yaşında öğrendim. Evde bir kağıtta evlatlık verilmem ile ilgili bir belge buldum. O gün şok olmuştum. Ancak evlatlık verildiğim ailenin tek çocuğuydum ve onları çok seviyordum. Gerçek ailemi de çok merak ediyordum ve onları 2 yıl sonra bulabildim. Öyle bir durumdu ki ne gerçek aileme neden beni verdiniz nede evlatlık alan aileme neden beni aldınız veya bunca yıl sakladınız diyebildim. İnsanları kırmayı hiç sevmiyorum ve kimseyi kolay kolay kıramıyorum. Biz 3 kız bir erkek dört kardeşiz. İkinci ailemin ise tek çocuğuyum. Sonuçta iki ailemle de görüşüyorum. Romanya’da eğitimimi tamamladıktan sonra yani 22 yaşımda İstanbul’a geldim. 6 yıldan beri Mercanda bir firmada İthalat sorumlusu olarak çalışıyorum. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Türkçe biliyorum. Ramazan ayından birkaç öncede Allah’a inanarak bütün kalbimle Müslüman olmaya karar verdim. Daha düne kadar adım Mihaela Maria Stre idi ancak Allah’a şükür bu gün Sahra oldum.

İSLAM’LA ARAMDA SÜREKLİ AÇIK KAPI VARDI

Nasıl oldu sizi Hıristiyanlığı bırakıp İslam’a iten neydi? 28 yıl Hıristiyan olarak yaşadıktan sonra nasıl oldu bir anda inancınızı değiştirebildiniz?
En başta şunu belirtmeliyim, ben Hıristiyanken gözüm kapalı değildi ve önyargılı değildim. Yani sırf insanlar Müslüman’dır diye onlara kin veya nefretle bakmadım ve onları sırf Müslüman oldukları için yadırgamadım buda İslam’la aramda sürekli bir açık kapı olarak kaldı. Sağ olsunlar çalıştığım işyerindeki insanlar olsun patronum olsun çok dindar insanlar onların yaşam biçimi, bir birlerine olan saygı ve sevgileri dürüstlükleri ve her şeyden önce ibadetlerine olan düşkünlükleri beni İslam’ı öğrenmeye teşvik etti.

NAMAZ İBADETİ BENİ ETKİLEDİ

Hele namaz ibadeti müthiş bir şey, yani patronlarım olsun diğer arkadaşların namaza olan bağlılıkları beni çok etkiledi. Namaz vakti geldiğinde çalışanların ne iş olursa olsun kesinlikle bırakması ve namaz kılmasıydı. Misafir olsa bile önce namaz kılarlardı. Sonra Camileri gezmeye başladım, camilerin insanların hayatında bıraktığı etkileri gördüm. Yine bazen onlarda bana Hıristiyanlıkla ilgili soru sorarlardı bende onlara sorardım ancak onların sorularına Hıristiyanlıkta cevap bulamıyordum. Dinimi savunma gereği duyuyordum ama savunacak hiçbir delil bulamıyordum. Cevap bulamayınca da çok sinirleniyordum.

BENİM İÇİN ARTIK HEM HZ. İSA HEMDE HZ. MUHAMMED VAR

Daha sonra İslam’la tanışma süreciniz nasıl gelişti?
Hıristiyanlıkla ilgili şüphelerim gün geçtikçe arttı ve İslam’ı daha çok araştırmaya başladım. Allaha şükür bütün kalbimle Müslüman olmaya karar verdim. İslam’da kardeşliğin çok önemli olduğunu gördüm. İnsanlar daha samimi ve birbirlerine sahip çıkıyorlar. Birbirlerini koruyorlar. Ancak bizde böyle bir kültür yok. Burada insanlar dinin önemini biliyor ve ona göre yaşamaya çalışıyor. Ama bizde din kimsenin umurunda değil. Her şeyden önce şunu iyi biliyorum. İncil’de Hazreti Muhammed ile ilgili bir şey yazmıyor. Ancak orijinalinde vardı. Ve o zaman sadece Hazreti İsa vardı benim için ancak şimdi Hem Hazreti Muhammed inanıyorum hem de Hz İsa’ya çünkü İslam bütün peygamberlere sahip çıkıyor. Kur’an-ı okuduğunuzda bunu görürsünüz. Kuranı okuyup ta etkilenmemek mümkün değil. Şimdi çok mutluyum. Sevinçten çok ağladım.

Müslüman olduktan sonra ne tür tepkiler aldınız?
İş arkadaşlarım çok sevindiler. Patronum çok sevindi kelime-i şahadet getirirken ağlaması beni çok etkiledi. Çevremde bu kadar sevinç ve mutlu bir tablo olacağını beklemiyordum. Her kes çok sevindi. Annem babama da söyledim. Annemden aldığım tepki beni çok mutlu etti. Kararımı ona mesajla gönderdim ve “Anne ben bir karar verdim İslam dinine giriyorum. Ne düşündüğünü bilmiyorum ama yarından itibaren isimim Sahra olacak” dedim. Oda bana “Tamam Sahra’cığım doğru kararı verdiğinden eminim. Allah hep seninle olsun” dedi. Babama da söyledim. Babam Kiliseye biraz bağlı, o üzüldü ancak yinede ‘sen bilirsin’ diyerek beni üzmedi.

30 SENEM BOŞA GEÇTİ

Yeni bir hayata başlıyorsunuz şuan kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Şimdi benim için yep yeni bir sayfa başladı. Ancak İslam’ı daha çok araştırıp yaşamaya çalışacağım inşallah. Burada insanlar Müslüman olarak doğruyor. Böyle doğdukları için çok şanslılar. Ancak bunun önemini bilmeyen çok insan var. Yani benim 30 senem boşa geçti.

Ama İslam’da bir insan Müslüman olduktan sonra önceki günahları tamamen silinir biliyorsunuz dimi?
Tek tesellim de bu zaten, Yoksa 30 sene Allahtan uzak yaşamak ve boşa geçen bir ömür…

SAYGIMDAN HER RAMAZAN ORUÇ TUTTUM

Şuan Ramazan ayındayız sizin için bul ilk Ramazan ayı ve ilk oruç…
Hayır, bu ilk değil, ben 4 yıl boyunca Müslüman olmadığım halde oruç tuttum. Neden tutuğumu bilemiyorum ama içimden gelerek tuttum. İlk sene oruç tutmama neden olan şey iş arkadaşlarıma saygımdandı. Yani onlar oruçluyken onların yanında bir şeyler yiyip içmek içime sinemdi ve saygısızlık olarak geldi bana. Gerçi yeseydim de bana kimse müdahale etmezdi saygı duyarlardı ancak onları kırmak ve üzmek istemedim. O yüzden bende onlarla beraber oruç tuttum ve bu tam 4 yıl böyle sürdü. Ancak bu sene çok heyecanlıyım şimdi inanarak ve daha çok isteyerek oruç tutuyorum. İnanarak bir şeyi yapmak çok farklı bir duygu çok mutluyum.

***

GİT YARIN GEL MÜSLÜMAN OLURSUN

Müslüman olmaya karar verdikten sonra Fatih Müftülüğüne gittiğini anlatan Sahra Hanım müftülükteki görevlilerin ilgisizliği karşısında büyük üzüntü yaşadığını söyledi. Bir insanın hidayetine aracı olmak bir Müslüman için bulunmaz bir nimet ve lütuf olmasına rağmen görevlilerin nasıl bir mantıkla Müslüman olmaya gelen bir insanı geri çevirdiği ise merak ediliyor. İşte Sahra Hanımın ağzından o üzücü olay: “Ramazandan önce Müslüman olmaya karar verdim. Ve bunu iş arkadaşlarıma söyledim her kes çok sevindi beni tebrik ettiler. Sonra Fatih Müftülüğüne gittik. Ancak Müftü yoktu ve görevliler bana çok tuhaf bir cevap verdi. Bu gün çok yoğunuz sen git yarın gel Müslüman ol dediler. Bu cevap beni çok şaşırttı. Çok üzüldüm ancak patronuma durumu ilettim hemen onları aradı birkaç kişi daha aradı ve tepkiler üzerine akşama doğru ancak işlemlerimi yapabildiler.”

KEMAL GÜMÜŞ-VAKİT

http://vatan.wordpress.com/category/islam/

İslam'a girdi Mekke'deki cami coştu

TİMETURK

Kendisinden önce İslam'a giren eşi ve Suudi iş arkadaşlarının İslam'a girmesinde büyük etkisi olduğunu söyleyen Amerikalı Yusuf daha başka 17 Amerikalı'nın da bu yüce dine girme şerefine erdiğini açıkladı.

Geçen Cuma günü kılınan Cuma namazının ardından Mekke'nin camilerinden biri Amerikalı mühendisin İslam'a girdiğini ilan etmesinin coşkusuyla doldu. Suudi Arabistan'da Taif hava üssünde mühendis takımının başı olarak görev yapan Yusuf, bu ülkede görevlendirildiği için Allah'a şükrediyor. Önce eşi İslam'a giren Yusuf, evde değişen havanın yanısıra Suudi iş arkadaşlarının hayat tarzlarından, namaz kılışlarından, işlerindeki dürüstlüklerinden çok etkilendi. Önce İslam dini hakkında kitapçıklar okudu sonra da İslam'a girdiğini ilan etti.

Geçen Cuma günü kutsal şehrin camilerinden birinde Cuma namazının kılınmasının ardından, namaz kılanlar camiyi terketmeden önce beyaz tenli, sarı saçlı, yabancı görünümlü bir şahıs herkesin önünde İslam'a girdiğini ilan etti. Cemaat kendisini tekbir ve tezahüratlarla karşıladı, dört bir yandan kendisine tebrikler yağdı.

İslam'a girdikten sonra ismini Yusuf olarak değiştiren Amerikalı şöyle dedi; "Taif bölgesindeki hava üssünde mühendislerin başındaki bir yetkili olarak çalışıyorum. Allah bana bu yüce dine girme şerefini lütfetti. Benimle beraber 17 Amerikalı daha İslam'a girdi. Bizler çok tanrılı şirk karanlıklarında yaşıyorduk. Suudi Arabistan'da çalışmak üzere görevlendirildiğimiz için Allah'a şükrediyoruz. Allah'ın üzerimizdeki fazileti olmasaydı ve buraya gelmeseydik İslam'ı tanıyamazdık. Suudi iş arkadaşlarımızla beraber askeri sektörde çalışıyor ve hergün onların İslami ritüelleri yerine getirdiklerini görüyorduk. Bize karşı yükümlülüklerinde dürüsttüler. Hayatlarındaki eylemleri bizde dinleri hakkında daha fazla bilgi edinme arzusu uyandırdı."

Yusuf ardından devam etti; "sonra İngilizce'ye tercüme edilmiş dini kitapçıkları okumaya başladık. Bu kitapçıklar, bizleri esir alan ve İslam dininin gerekleri hakkında daha fazla şey öğrenme isteğimizi uyandırır bir tarzla İslam dininin tabiatını açıklıyordu.

Eşime gelince o, beraber çalıştığım Suudi iş arkadaşlarımın eşlerinin çabaları vesilesiyle benden önce Müslüman oldu. İslam'a girmesinden sonra hayatımızda çok şeyi değiştirmeye çalıştı. Ancak bunu yaparken dininden kaçmamam için aşamalı yaptı. Bunda da başarılı oldu. Zira kitapçıkları okumamın ve eşimden İslam dinini direk öğrenmemin ardından Allah'ın izniyle kalbim bu yöne eğildi ve İslam'a girdim'.

Yusuf, Mekke'ye umre yapmak için geldiğini belirterek mescidi haramı ilk gördüğündeki hislerini şöyle ifade etti; "daima uydu kanallarından Müslüman kalabalığın hac mevsiminde, Arafat'ta, mescidi haramda yığıldığını görüyor ve nasıl da ibadetlerini garip bir ahenk içinde eda ettiklerini soruyordum.

Kabe Onu da ağlattı

En çok dikkatimi çeken ise mescidi haramda namaz kılanlardan birinin hıçkıra hıçkıra ağlaması olmuştu. Onu neyin böyle ağlattığını soruyordum. Cevabı ise gözüm Kabe'ye takıldığında anladım. Çok görkemli bir manzara karşısındaydım. O yücelik ve azamet karşısında gözyaşlarım boşandı. Daha önce Kabe'ye baktığımda bu duyguyu hissetmiyordum. Adeta beni esir aldı."

Mekke'nin gözcülerinden biri olan Şeyh Said Ez-Zeyyabi, İslam'a girmesinin ardından Yusuf'u orada hazır bulunanların arasında İslam'a girmesinden duyduğu sevincin göstergesi olarak iftara davet etti ve Yusuf'un İslam'a girmesinden ötürü çok mutlu olduğunu ifade etti.

Ez-Zeyabi şöyle dedi; "Yusuf'un elinde kendi soyundan birçok kişi daha Müslüman olacak."

Camide namaz kılanlardan büyük bir kalabalık Yusuf'un etrafında halka oluşturarak hepsi de kendisini iftara davet etti. Yusuf ise işinden ötürü vaktinin olmadığını söyleyerek kendilerinden kibarca özür diledi
19 Ekim 2009
http://www.timeturk.com/%C4%B0slama-girdi-Mekkedeki-cami-co%C5%9Ftu_91287-haberi.html

8 Yıl İnceledi Müslüman Oldu

TÜRKİYE’YE 8 yıl önce çalışmak için gelen ve bir tekstil fabrikasında iş başı yapan Moldovolı Zınayıda Makovi (33) müslümanlığı seçti.
Pendik müfütülüğüne başvurup Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olan ve Zeynep adını alan Zınayıda 'Duyduğum ezan sesinden çok etkilenmiştim.Daha sonra bu sesin ne manaya geldiğini araştırıp öğrendim.Daha da etkilenince İslam dinini incelemeye ve öğrenmeye başladım.Aradan geçen 8 yıldan sonra İslamiyetin insanlık için ger-çek kurtuluş yolu olduğuna kanaat getirdim.” dedi.
http://www.pendikgazetesi.com/haber.php?hid=4123

Dubai'den yeni müslümanlara hac

01 Ağustos 2009
Dubai'de basılan Gulf News'taki habere göre, Abu Dabi hükümetinin adli departmanı bu program ile yeni Müslüman olan kişilerin gerçek İslam'ı öğrenip İslami kimliklerini geliştirebilmesini hedefliyor. Resmî istatistiklere göre ülkede bu yılın ilk altı ayında geçen yılki aynı döneme kıyasla yüzde 14'lük artışla 586 yabancı kişi İslamiyet'i seçti. Departman, yeni Müslümanlarla bağlarını güçlü tutmak ve Müslümanların topluma daha kolay entegre olmalarını sağlayabilmek için değişik programlar düzenliyor.

İslamiyet'i tanıtma bölümü, yeni Müslümanlara farklı dillerde tercüme hizmeti ve Kur'an-ı Kerim meali ile İslami değerlerin anlatıldığı yayınlar veriyor. Yetkililer aynı zamanda yeni Müslümanlarla bağlantıyı koparmıyor ve bu kişilere yeni hayatlarındaki zorlukları aşmada yardımcı oluyor

http://www.risalehaber.com/news_detail.php?id=59698

Yahudi kökenli Bracht`ın çile dolu öyküsü

Şerbini cinayetinden sonra Almanya Müslüman olan ve çocuklarından mahrum bırakılan Yahudi kökenli Natalie Bracht`ın yürek yakan öyküsünü tartışıyor...

Natalie Bracht, İngiliz makamlarının hakkında ileri sürdüğü “histriyonik kişilik bozukluğu“ iddiasını yalanlıyor. Psikolojik rahatsızlıkları olduğu iddiasıyla dolayı beş kızından ayrı kalmak zorunda olan Natalie Bracht kızlarını alıp kaçmak zorunda kalmıştı.



Bracht`a göre İsrail devleti ile ilişkisi olan kocası çocuklarını Müslüman olan eşinden almak için üzerinde psikolojik baskı yapıyor ve iftira atıyor...

Birbirlerinden kopmamak için sosyal güvenlikten kaçan anne ve beş kızı Almanya`da gündeme oturdu.

35 yaşındaki Bracht, yaşları 5 ile 13 arasında değişen beş kızını sosyal güvenlik servisinden kaçırarak ortadan kaybolmuştu.

Tiyatral Kişilik Bozukluğu denilen psikolojik bir hastalık iddiasıyla İngiliz sosyal güvenlik servisi kızlarını korumak adına ondan almak istedi. Ancak Bracht, kızlarından ayrı kalmak istemedi ve onları da alarak altı ay önce ortadan kayboldu.



Şimdiye kadar kızların hayatından endişe edilirken, çekilen görüntüler sayesinde kızların iyi olduğu öğrenildi.

Araştırmacı-Yazar Emine Arslaner`in Türkiye`de gündeme getirdiği haber`in ayrılarında ise dikkat çekici yönleri şöyle:

"Bir Hatta toplumdan kızların durumu iyi görünüyor, onlar da annelerinden ayrı kalmak istemiyorlar, anne ve kızları için beraber kalabileceklerine dair güvence verilmeli şeklinde tepkiler oluştu.

Kadın ve çocukların babaları hakkında çeşitli dönemlerde yaptığı açıklamalar ise kafa karıştırıcı.

Çocuklardan biri babasının Libyalı bir ajan olduğunu internet aracılığıyla açıklarken, Natalie ise üç çoğunun babasının İsrailli bir bilim adamı olduğunu söylemiş.
Bu açıklamaları kadının hastalığına yoran yetkililer, kaçakları bulmak ve bu sorunu en zararsız şekilde çözmek için çalıştıklarını söylüyorlar.

Elinde bir tomar kağıtla kalabalığın karşısına çıkan ve yedi yıllık serüvenine dair yanlış bir beyanda bulunmamak için sık sık elindeki notlara başvurmak zorunda kalan acılı annenin adını Türk medyası ilk olarak 2007 yılında, beş kızını da yanına alıp İngiltere’den firar ettiğinde duymuştu.

Bracht, Alman asıllı bir İngiliz vatandaşı. 2006 yılında İslam’ı seçerek müslüman olan bu eski musevi bayanın hayatı, solcu ve sosyalist bir çizgiye sahip olan eşinin birden bire siyonist tandanslı cemaatlere rucu etmeye başlamasıyla değişti.

Eşinin zihniyetindeki değişimleri asla kabullenemeyen Natalie, 2003 yılında boşanma davası açtı ve Yahudi eşinden ayrıldı.

2005 YILINDA MÜSLÜMAN OLDU

2005 yılında Almanya’nın Kassel eyaletindeki bir Türk camisinde getirdiği Kelime-i Şahadetle birlikte Natalie’nin asıl ilahi imtihanı başladı.Beş kız çocuğu annesi olan genç kadın; 2006 yılının Ocak ayında Düsseldorf’daki İngiliz Konsolosluğu’ndan bir davet aldı.



Konsoloslukta kendisine,- yabancı dil bilgisi gibi- aradıkları bir takım vasıflara sahip birisi olduğu söylenerek, bir iş teklifi yapıldı. İş yerinin İngiltere’de olduğu belirtilerek; pasaport, seyahat ve ikamet gibi bütün işlemlerin ve masrafların kendileri tarafından karşılanacağı söylenir. Döne döne iş arayan ve çok zor durumda olan anne, bu cazip teklifi bittabi büyük bir coşkuyla kabul eder ve İngiltere’ye göç eder. İşin ne olduğu, yani asıl mahiyeti İngiltere’ye gittikten sonra bildirilir kendisine…

MOSSAD AJANLIK TEKLİF ETTİ

Bracht`tan Mossad için ajanlık yapması istendi. İslam’ı kabul eden ve yahudi olduğu yıllarda dahi siyonizme karşı mücadele veren, hatta bu yüzden eşinden ayrılan kadın gayet spontan bir hareketle teklifi reddetti. 14 gün sonra başında kippa bulunan iyi giyimli bir Haham ülkeye yeni gelen bütün yahudilerle birlikte, kendisini de selamlamaya geldiğini söyler. Natalie misafirini kapıdan geri çeviremez ve içeri alır. Haham samimi bir sohbetten sonra asıl konuya gelir ve Natalie’ye yeniden Mossad için çalışmasını teklif eder. Natalie kibarca teklifi geri çevirir. Haham son derece naziktir, ısrar etmez ve evden ayrılır ancak birkaç gün sonra yeni bir teklifle yeniden kapıda dikilir. Bu teklife göre Natalie, Alman pasaportunu hahama geri iade edecektir ve İngiliz pasaportu kendisinde kalacaktır. Bu pasaporta ilaveten, kendisi ve çocukları için birer İsrail pasaportu çıkarılacaktır.

Londra’ya yerleşecek ve bir öğrenci yurdunda kalacaktır. Detayları konuşmak üzere kendisini sinegoga davet eder. Natalie musevi olmadığını söyleyince çok ilginç bir cevap alır. Haham kendisinin de yahudi olmadığını ancak bir araya gelmek için belli bir buluşma yerine ihtiyaç olduğunu, sinegogun bu tür buluşmalar için en ideal mekan olduğunu söyler. Natalie buram buram gizli ajanlık kokan bu teklife de sıcak bakmaz ve kesin bir dille reddeder.

Bu olaydan dört gün sonra “İngiltere Ev Edindirme Kurumu“ndan olduklarını söyleyen birileri evini aramak isterler.

Belli bir gerekçeleri de olmayan bu insanlar, aldıkları emre göre hareket ettiklerini söylerler ve aile bireylerinin pasaportlarını da kontrol ettikten sonra, kayda değer birşey bulamayarak evden ayrılırlar. Bir süre sonra İngiltere Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan bir görevli dikilir Natalie’nin kapısına… Çocuklarla konuşmak istediğini söyler ve bu söyleşi sırasında Natalie’nin yanlarında bulunmasını istemez. Bu görüşmeden bir iki gün sonra aynı kurumdan iki bayan görevli çocuklarla yeniden görüşmek üzere aileyi rahatsız eder.

Üç saat süren bu görüşmenin ardından Natalie merakını daha fazla yenemez ve çocuklarına ne konuştuklarını sorar. Çocukların cevabı çok ilginçtir… Yaşları 5 ve 13 arasında değişen beş kız çocuğuna, İngiltere Çocuk Esirgeme Kurumu görevlileri önce Disneyland’ı sevip sevmediklerini sorarlar. Çocuklar Disneyland’ı tanımadıklarını söyleyince, “sosisi sever misiniz?” sorusunu iletirler.

Çocuklardan “evet“ cevabını alan görevliler, bu sefer de hangi eti tercih ettiklerini sorarlar. Çocuklar bu soruyu; tavuk olarak cevaplarlar. İstedikleri cevapları aldıklarını düşünen görevlilerin en ilginç sorularından birisi de şudur; hafta sonlarında Kur`an kursu, okul gibi bir yere gidiyor musunuz?

Çocuklarına yapılan bu saçma sapan işkenceye tahammül göstermeyeceğini ve avukata gideceğini okul yönetimine ileten anne, bu hareketinden bir gün sonra; çocuk parası, ev kirası yardımı gibi bütün sosyal haklardan mahrum edildiğini, yani vergi kaydının silindiğini bildiren bir mektup alır.

Yeni düzenlemeye göre kendisine haftada 80 € verilecek ancak bu para, aile için alışveriş yapmak üzere başka bir kadına teslim edilecektir (Natalie’nin yaptığı açıklamaya göre, bu vasıtayla evine ne aldığı, ne gibi harcamalarda bulunduğu tesbit edilir).

Kendi ülkesinde bir mülteci muamelesine tabi tutulan çaresiz kadın, Hollanda’da yaşayan teyzesini arayarak bir avukat tutmasını rica eder. Teyzesi bir avukat tutar ve mahkeme işlemleri başlar ancak 11.05.2006 tarihinde Natalie için gerçek kıyamet kopar.

POTANSİYEL KATİL ANNE İLAN EDİLDİ

Çöp atmak üzere dışarı çıkan kadın evine geri döndüğünde sivil polislerle ve çocuk esirgeme kurumu görevlileriyle karşılaşır. Hakim kararıyla eve girdiklerini söyleyen görevliler aileye artik “kendilerine ait özel bir hayatları olmadığını“ tebliğ ederler. Natalie bu tarihten sonra gözetim altına alınır. Posta kutusu dahil, eve giren çıkan ne varsa kontrol edilir ve evin önüne kamera yerleştirilir. Çocuklarıyla birlikte doktora gitmesi dahi yasaklanır. Çocuk esirgeme kurumu görevlileri istedikleri zaman eve girme ve çocukları sorgulama hak ve yetkisine sahiptirler. İçeri girmelerine izin vermediği takdirde çocukları elinden almakla tehdit ederler. Günde üç defa, belirsiz vakitlerde, bazen gece yarısı çat kapı gelir, çocukları soru yağmuruna tutar ve giderler. Çeşitli iftiralar ve hiç bilmediği tanımadığı insanlardan alınan asılsız ifadelere dayanarak “potansiyel katil anne“ muamelesine tabi tutulur Natalie. Çocuklar için psikologlar tutulur. Çocukların verdikleri ifadeleri pozitif bulan psikologun teşhisi bir bahane uydurulup iptal edilir ve başka psikologlar görevlendirilir. Çocukların kütüphane kartlarına el konularak hangi kitapları okudukları takip edilir. Ev anahtarları ellerinden alınır ve en nihayetinde avukat ayarlayarak destek veren 60 yaşındaki teyzesi “tehlikeli kimlik“ ilan edilerek onunla görüşmesi de yasaklanır.

131 SAAT SORGU

Bu zaman zarfında çocuklar toplam 131 saat sorguya tabi tutulur.

Evde yapılan aramalardan birinde ele geçirdikleri ve en küçük kızını 18 aylıkken, üzerinde mayosuyla kum havuzunda oynarken gösteren bir fotoğrafın “çocuk pornosu“ şüphesi taşıdığını öne sürerek laptopuna ve dvd‘lerine el koyarlar. Bu arada bir camide tercüman olarak işe başlaması da olayların katmerleşmesine neden olur. İslamcı düşüncelere sahip radikal ve tehlikeli bir kimlik olarak yargılanır. Laptopunda bulunan ve Guantanamo‘yu gösteren videolar ve bazı islami yardım teşkilatları için yaptığı çalışmalar delil olarak gösterilir. Okuldan alınan raporlardaki çok ilginç bir detayı dile getirmeden geçemiyor Natalie. İngiliz güvenlik teşkilatının, Natalie’nin radikal islamcı olduğuna dair delil olarak gösterdiği okul raporunda şu ifade yer alıyor; mavi gözlü, beyaz tenli Avrupalı çocuklar ama bu çocuklar daha çok siyah tenli, Pakistan uyruklu çocuklarla arkadaşlık kuruyorlar.



Bütün çabalarına rağmen çocuklarını elinden almak için kafi miktarda delil toplayamayan İngiliz kurumlar son bir hamle yaparak Natalie ile anlaşma yoluna giderler ve ona müslümanları aşağılayan bir protokolü imzalatmaya çalışırlar. Bu protokol müslümanların aile içi şiddet uyguladıklarını gösteren bir vesika niteliğini haiz olacak ve böylece güvenlik birimleri müslüman aileler üzerinde daha çok baskı kurabilmek için yeni bir nedene sahip olacaklardı. Bu imza karşılığında Natalie ve ailesi rahat bırakılacaktı. Natalie bu metne imza atmaz ve Almanya’ya dönmek üzere Alman büyükelçiliğine başvurur. Bu başvurunun hemen ardından güvenlik güçleri kapısını çalarlar. Bir daha Alman büyükelçiliğine giderse çocuklarını bir daha görmeyeceğini bildirip ayrılırlar.

SİYONİST EŞ DELİ RAPORU ALDIRTTI

Eski eşinin de dahil olduğu İsrailli birimin ayarladığı psikolog Londra’dan özel olarak getirtilir ve yine eski eşinin yönettiği bir avukatlık bürosunda kendisinin de, çocukların da deli olduğu, bu psikologun beyanlarıyla tescil ettirilir. 17.05.2008 sabahı Londra’dan gelen bir telefonla çocuklarına İsrail pasaportu çıkartıldığı ve Cumartesi günü çocukların İsrail’e gönderilebileceği haberini alır. Londra’da bulunan bir caminin imamının yardımlarıyla, Londra’ya kaçar ve oradaki müslüman cemaatlere sığınır. Bir süre sonra buradan da ayrılarak kırsal bir arazide, çok ilkel şartlarda, yine müslüman bazı tanıdıklarının yardımlarıyla yaşayamaya çalışır. Burada yaşarken kendisine yardım eden imamın tutuklandığını öğrenir. Ardından, yine burada yaşarken kendisiyle röportaj yapan bir gazeteci tutuklanır.

TÜRKİYE`YE GELECEKKEN TUTUKLANDI

Helikopterlerle yapılan aramalara rağmen, ‘Allah’ın yardımı ve inayeti ile’ altı ay boyunca saklanmayı başarır Natalie ve yine müslümanların destekleriyle, bir gemiyle Fransa’ya, oradan da Almanya’ya gelir. Makus talihi zavallı annenin peşini kendi öz yurdunda da bırakmaz. Almanya’da da şüpheli tavırlarla karşılaşan ve çocuklarının elinden alınacağını öğrenen genç kadın Türkiye’ye kaçmak üzere bir otobüse binerken Münih’te tutuklanır.

Natalie konuşmasının sonunda, en büyük kızının çocuk bakım evinden kendisine yazdığı duygu dolu mektubu okuyor. Annesine duyduğu özlemi sık sık dile getiren küçük kızın yaşadığı dram kelimelerine sinmiş gibi... Yurtta bütün kapıların ve pencerelerin kapalı tutulduğunu ve dışarı çıkmalarına müsade edilmediğini yazıyor annesine küçük kız ve bir an önce annesine ve hürriyete kavuşmak için dua ediyor.

Natalie, Almanya’da elinden alındıktan ancak altı ay sonra, sadece telefonda çocuklarıyla görüşebiliyor. Haftada bir defa, kızlarından her biriyle sadece beş dakika süreyle ve bir görevlinin denetimi altında görüşmesine müsaade ediliyor. Görüşmeler sırasında emosyonal cümleler kurmak, şifreli ifadeler kullanmak yasak. Görevli şüphelendiği an telefonu kapatıyor. Her 4-7 haftada bir kere, kızlarından biriyle sadece 20 dakika, iki gardiyanın refakati altında görüşebiliyor.

Çocukların psikolojilerinin tamamen bozulduğunu, yemek yemeyi ve banyo yapmayı reddettiklerini bildiren yetimhane yetkilileri, bazı gazetelere yaptıkları açıklamalarda, sadece annelerini sayıklayan bu çocukların niçin annelerinden uzak tutulduklarını ve ortada ne döndüğünü anlamadıklarını dile getiriyorlar.


ALMANYA SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BRACHT`IN ARKASINDA!


Natalie’nin mücadelesi bütün hızıyla sürerken, müslüman dernekler ve sivil toplum kuruluşları da medya yoluyla destek toplamaya ve aileyi bir araya getirmeye çalışıyorlar.

ACI DOLU TELEFON KONUŞMALARI İNTERNETTE

Acılı annenin Alman çocuk esirgeme kurumunda bulunan kızlarıyla yaptığı telefon konuşmaları internete aktarıldı. www.dawa-news.de adresinde bulunan ses kayıtlarında Bayan Bracht kızlarından birine birşey isteyip istemediğini soruyor. Küçük kızın verdiği cevap cok acı; seni istiyorum anne!

Bir baska ses kaydında 10 yaşındaki Elenora annesine yazdığı mektuplardan bahsediyor ve onlarca mektup yazdım anne ama hiçbiri sana gönderilmiyor. Neden bilmiyorum? diye soruyor

http://www.tekilhaber.com/Haber/Dunya/10082009/Yahudi-kokenli-Brachtin-cile-dolu-oykusu.php.


Müslümanların temizlik anlayışından etkilendi İslamiyet'i seçti


24/06/2009

Antalya'nın Manavgat ilçesinde, Müslümanların günde 5 vakit abdest alarak temiz gezmesinden etkilenen Belçikalı emekli banka memuresi Kelime-i Şahadet getirerek İslamiyet'i seçti. Müslüman olan Belçikalı Moniove M. Fiermans (52), "Rabbimden en büyük isteğim, kısa sürede namaz surelerini ezberleyerek namaz kılmak. Sonra da ilk önce umreye, sonra da Hacca giderek kutsal toprakları görmek istiyorum." dedi.

Manavgat Müftülüğü'nde yapılan ihtida (din değiştirme) töreninde Belçikalı Hıristiyan Katolik Moniove M. Fiermans (52), İslam dinini seçerek Emine ismini aldı. İhtida töreninde Moniove M. Fiermans'ı ilk tebrik eden Manavgat Müftüsü Halil Taş, vaize eşi Fedan Taş ile Müftülük personeli oldu. Katolik bayan Fiermans, Güllerin Efendisi Hz. Muhammed (S.A.V) sevgili annelerini çok sevdiği için yeni isminin Emine olmasını istediğini ifade etti. Müftü Halil Taş da yeni Müslüman olan Fiermans'a Almanca Kur'an-ı Kerim ile İslam İlmihali kitabı hediye etti.

Belçika'nın Valon Brabont Eyaleti'nde bir bankadan emekli olduktan sonra tatil için geldiği Antalya'nın Manavgat ilçesine hayran kaldığını belirten Fiermans, 3 yıldır Manavgat'ta yaşadığını söyledi. İslam dinini seçmesinde en önemli etkenin Türk komşularının sevecenliği, misafirperverliği, güler yüzlülüğü, evin içine ayakkabıyı çıkararak girmeleri, günde 5 defa abdest almaları olduğunu belirten Fiermans, ömrünün sonuna kadar Türkiye'de yaşamak istediğini kaydetti.

Fiermans, "Müslüman olmayı kendi özgür irademle istedim. İslam dinini seçtiğim için çok huzurluyum. Müslüman olmamda Türk komşularımın abdest alırken vücut temizliğine gösterdiği hassasiyet beni etkiledi. En önemlisi de evlerinin içine ayakkabıyla girmemeleri. Müslüman komşularımın temizlik konusundaki hassasiyeti beni mest etti. Komşumun bunu dininin gereği yaptığını söylemesi beni İslam dinini araştırmaya sevk etti. Rabbimden en büyük isteğim, kısa sürede namaz surelerini ezberleyerek namaz kılmak. Sonra da ilk önce umreye, sonra da Hacca giderek kutsal toprakları görmek istiyorum." diye konuştu.

Üç ayların ilk gününde Belçikalı bayan Fiermans'ın İslam dinini seçmesinden onur ve mutluluk duyduğunu belirten Müftü Taş, yeni Müslüman olan birinin Cenab-ı Allah tarafından geçmiş günahları bağışlanarak anasından doğduğu gibi tertemiz olacağını ifade etti.

Fiermans, 2009 yılından bu yana Manavgat Müftülüğü'nde yapılan ihtida töreniyle 7'nci Müslüman olan yabancı uyruklu vatandaş oldu
http://www.bighaber.com/muslumanlarin-temizlik-anlayisindan-etkilendi-islamiyeti-secti

18 Ekim 2009 Pazar

Fransa'nın ünlü rap yıldızı Diam's Müslüman oldu

18/10/2009
zaman

Laikliğin en katı uygulandığı Avrupa ülkelerinden Fransa'da ünlü rap yıldızı Diam's'ın Müslüman olduğu ve örtündüğü ortaya çıktı. Birkaç yıl önce devlet okullarında dinî sembollerin taşınmasını yasaklayan ülke, şimdi de çarşaf ve burka ile sokağa çıkılmasını yasaklamayı tartışıyor.

Örtünün kadınları 'esirleştirdiği' ileri sürülen böyle bir ortamda "rap'in prensesi" olarak bilinen ünlü yıldızın İslam'ı seçerek örtünmesi büyük yankı uyandırdı.

Babası Kıbrıslı, annesi Fransız olan sanatçının asıl adı Mélanie Georgiades. Ancak o Diam's adıyla ünlü oldu. 2003 yılından itibaren çıkarttığı CD'lerle erkek egemenliğindeki rap dünyasında yer edinmeyi başaran Diam's'ın 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Sarkozy için yaptığı "Halkı değil sadece kendini seviyor." açıklaması dikkat çekmişti.




Nicolas Sarkozy'yi şarkı sözleri ve açıklamarıyla hedef aldı. 2007'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan sonra Sarkozy için "Onu sağcı bir adam olarak değil, tehlike olarak görüyorum. Halkı değil sadece kendini seviyor." şeklinde açıklamaları dikkat çekmişti. Diam's, son bir yıldır ortalıkta gözükmüyordu. Paris Match dergisi, geçtiğimiz günlerde ünlü yıldızın "dönüşünü" duyurdu. "Diam's yolunu arıyor" başlıklı dosyada şarkıcının, yeni evlendiği Müslüman eşiyle birlikte bir camiden çıkarken çekilen başörtülü fotoğrafı yayımlandı. Ünlü yıldızın yeni hali herkesi şaşırttı. Depresyona girdiği iddia edildi. Fransız medyasında çıkan bazı haberlerde, Diam's'ın yeni değil, aylar önce Müslüman olduğu, bazı gazete ve derginin bundan haberdar olduğu ama haberi yayımlamadığı dile getiriliyor. Şimdi, Diam's'ın müzik hayatına devam edip etmeyeceği, ederse nasıl devam edeceği ve fanlarının başörtülü Diam's'a nasıl tepki vereceği merak ediliyor.

Diam's, başörtülü fotoğrafının yayımlanmasının ardından, "dönüşüne" ilişkin hiçbir açıklama yapmadı. Şarkıcının, bu konuda konuşmak istemediği ifade ediliyor. Sadece, yeni çıkacak albümünün tanıtımında, çok kısa bir süre basının karşısına çıkarak hayranlarına "çok iyi olduğunu" ve "her şeyin yolunda gittiğini" söyledi. Ünlü yıldızın merakla beklenen son albümü "S.O.S" önümüzdeki ay piyasaya çıkacak. Bu arada, internet sitelerinde Diam's'ın başörtülü olarak şarkı söylerken çekilen görüntüleri yayımlandı. Öte yandan, yeni albümünün kapağında şarkıcının şapkalı bir fotoğrafı bulunuyor.


11 Ekim 2009 Pazar

Amir Mohammed Herzog: Misyonerken Müslüman Olan Alman






Vehbi Vakkasoğlu

Amir Mohammed Herzog'un yaşı, 60'ın üzerinde. Ancak asıl doğum tarihini 1979 olarak kabul ediyor. Çünkü o tarihte Müslüman olmuş. İslam'a varan yolunun hikayesini şöyle anlatıyor:

"Çocukluğumda sıkı bir dini eğitimden geçtim. 1960'ların başında, Amerika'da yayılan 'Operation Mobilisation' adlı Hıristiyan gençlik hareketinin etkisinde kaldım. 1965 yılına kadar Avusturya, Belçika, İngiltere ve Fransa'da kapı kapı evleri dolaşarak bu dini hareketin yayılması için çaba harcadım.

Daha sonra, çok tutucu bir Hıristiyan kuruluşu olan Selamet Ordusu (Heilsarmee) saflarına katıldım. Bu gurubun içinde de beş yıla yakın misyoner olarak çalıştım. Ancak bütün bu faaliyetlerim içinde, bir türlü aradığım ruhi huzura kavuşamıyordum.


Bu dini çalışmalarımın yanında, sosyal içerikli bir iş daha edindim ve böylece kendime meşgale arayışımı sürdürdüm. İkinci işim, Arap ülkelerinden Almanya'ya gelen ilticacı gençlere kilisede danışmanlık göreviydi.

Çoğu Müslüman olan Arap gençleriyle yakın ilişkiler kuruyor, işim gereği bazen de ailelerini ziyaret ediyordum. Bir gün ziyaretine gittiğim Lübnanlı bir ailenin evinde, beklenmedik bir olayla karşılaştım.

Evin bir odasından gelen musiki beni çok etkiledi. Bu harika ahenk beni alıp o zamana kadar hiç tanımadığım bir huzur alemine götürdü. Hayran oldum ve tabii çok şaşırdım. Bir süre dinledikten sonra da, 'Bu büyüleyici müzik nedir?' diye sordum.

Lübnanlı genç, 'Müzik değildir, babam odasında Kur'an-ı Kerim okuyor' dedi�

Bu cevap beni çok şaşırttı. Çünkü o güne kadar Müslümanların kitabı hakkında hiçbir olumlu fikrim yoktu.

Ama bu dinlediğim, hiçbir şey anlamadığım ahenkli, etkileyici, insanın içine işleyici ses, boş değildi. Boş olmak ne kelime, o zamana kadar duyduğum hiçbir sese de benzemiyordu. Bu kitapta beni etkisi altına alan bir cazibeli sır vardı�

Bu etkiden kendimi kurtaramadım. Hemen bir kitapçıya gidip Almanca Kur'an-ı Kerim meali aldım. İlk okuduğumda pek bir şey anlayamadım. Ama kalbim, ondaki sırrı mutlaka blmam gerektiğini söyledi. Tekrar okudum. Yine fazla bir şey anlayamadım. Üçüncü defa, son sureden başlayarak bir daha okudum.

Bu sefer İslam dini beni beklemediğim ölçüde etkiledi. Aradığımı bulmuştum. Hem kalbim, hem de kafam, yıllardır aradığım huzuru yakalamıştı.

Ama Müslümanlar� Bu Kitab'ın bağlıları, onlar nasıl kimselerdi? Onların yaşadığı gibi yaşayabilir miydim?

1977 yılında yolum Ürdün'e düştü. Oradaki hayat, Müslümanların birbirlerine insancıl davranışları, benim İslam'a daha ziyade yaklaşmama yardımcı oldu.

O tarihten sonra, iki yıl üst üste bu ülkeye gittim. Nihayet 25 Ekim 1979'da Ürdün'de Ghar adlı bir köyde Müslüman oldum."

Amir Mohammed Herzog, Müslüman olduktan sonra yaşadığı Berlin'e döner. Orada aile çevresinin sert tepkileriyle karşılaşır. Fakat bu tepkiler onu etkilemez ve Müslümanlığın bir barış ve kardeşlik dini olduğunu anlatmaya başlar.

Kendisi gibi, hakikati arayan birçok Alman vatandaşı bulunduğunu görür. Onlara yol göstermek ve ışık tutmak maksadıyla, 'Allahü Ekber' adlı bir dergi çıkarmaya başlar. Ayrıca Berlin'de 'İslam'ın Dostları Derneği'ni kurar. Derneğin amacını şöyle açıklıyor: "Derneğimiz her türlü politik çalışmayı reddeder. Yalnızca İslam dinini daha iyi tanıtmak, Alman toplumundan yeni yeni Müslüman kardeşler kazanmak çabasındayız."


Amir Mohammed Herzog'un da katıldığı Dünya Barışı için düzenlenen bir toplantı.


Herzog, bütün hayıtını İslam'a adadığını söylüyor. Haftanın yedi günü, İslam dini hakkında bilgi almak isteyen Almanlar'a danışmanlık yapıyor. Haftalık televizyon programları hazırlıyor.


Bir mescidi andıran evinde 5 vakit namazı hiç kaçırmadığını belirten Herzog, en büyük dileğinin, 'camiler cenneti İstanbul'u ziyaret etmek olduğunu da sözlerine ekliyor.

Kaynak: Eğitim Bilim Derg., Temmuz 2000, s. 68.

9 Ekim 2009 Cuma

Almanya'da Müslümanlara 'ahiretlik sorular'

Yüksek öğrenimini Almanya'da tamamlamak için bu ülkede oturma izni almak isteyen Müslüman öğrenciler, 'potansiyel suçlu' muamelesi görüyor.

Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti'nde (KRV) oturma müsadesini uzatmak isteyen yabancı öğrenciler, doldurmak zorunda oldukları dilekçe formlarında birbirinden ilginç sorulara muhatap oluyor. 'Terör örgütüne üye misiniz?', 'Bomba yapmasını bilir misiniz?', 'Herhangi bir İslami terör örgütüyle ilişkiniz var mı?', 'Daha önce bombalama olaylarına karıştınız mı?' gibi soruları cevaplamaları gereken öğrenciler, suçlu muamelesi görmekten rahatsız olduklarını dile getiriyor.

Almanya'nın Münster şehrinde üniversiteye giden Faslı Murad Kortas da (31) oturma iznini uzatmak için gittiği Münster Yabancılar Dairesi'nde bu gibi ilginç sorularla karşılaşmış. Aynı şehirde kalan ve bu tür sorulara maruz kalan birçok yabancı öğrenci meseleyi Münster Eyalet Mahkemesi'ne götürerek söz konusu muamelenin insan haklarına karşı olduğunu dile getirmek istediklerini söylüyor. Münster Mahkemesi'nin konuyla ilgili kararını bugün açıklaması bekleniyor.

9 Ekim 2009 Cuma
star


Bookmark and Share

8 Ekim 2009 Perşembe

Guantanamo’ya gitti, Müslüman oldu


Bir yıl sonra Küba’dan ayrıldığında ise asker arkadaşlarını dışlayan, gözaltındaki esirler tarafından saygı duyulan ve dahası İslamiyet'i seçmiş bir genç adamdı.

Holdbrooks bir gece yarısı düzenlenen ve kendisine akıl hocalığı yapan tutukluların da katıldığı bir törenle İslamiyet'i seçti.

Şimdi 26 yaşında olan Holdbrooks artık Mustafa Abdullah adını almış ve başında siyah bir takke, kalın bir sakal ve kolundaki “şeytanlar tarafından kullanılmaya izin ver” yazılı dövmeyi örten bir cüppe giyiyor.

Holdbrooks Arizona’da büyümüş ve uyuşturucu kullanan anne ve babası o daha 7 yaşındayken boşanmış.

Daha sonra da eskiden hippi olan büyükanne ve büyükbabası tarafından büyütülmüş.

Holdbrroks, “Guantanamo öncesi İslamiyet hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bu benim için tamamen bir şok oldu. Mümkün olduğunca çok şey öğrenmek istedim ve bu yüzden de tutuklularla siyaset, etik, ahlak ve onların yaşamları ve kültürel farklılıklarımız konusunda sürekli konuşmaya başladım” dedi.
star 8.10.2009
http://www.stargazete.com/dunya/guantanamo-ya-gitti-musluman-oldu-haber-217552.htm.



6 Ekim 2009 Salı

Misyonerlikten İslam'a: Melissa Kokkinis


Melissa Kokkinis, Kanadalı eski misyoner, yalan ve fırsatçılık üzerine kurulu ve 'kötü misyonerlik' ismini verdiği Hırsitiyanlaştırma eylemlerine karşı koymak için kapsamlı çalışma yapılmasını istiyor.

2002 yılında İslam dinine giren eski misyoner gelişme ve gençlik yıllarının büyük kısmını İncil misyonerliği yaparak geçirdikten sonra kendi tercihiyle örtündü. Montreal'de İslam'ın gerçeğini açıklamaya çalışan basın ve yayınevi kurdu. Şu sıra Lübnan'daki Filistin kamplarında belgesel film çekiyor. Timeturk.com Melissa Kokkinis’le ziyaretçileri için görüştü;

Kendinizi kısaca bize tanıtır mısınız?

Adım Melissa Athanasios Kokinis. Montreal-Quebec'de doğdum. Babam Ortodoks doğmuş bir Yunanlı olup annem Katolik doğmuş bir Kanada-Quebec'lidir. Montreal Üniversitesi'nden 2001 yılı Hemşirelik Bilimleri bölümü mezunuyum. St Justine Çocuk Hastanesi'nde birkaç yıl çalıştım. İlk tutkum eskiden de şimdi de hasta çocuklara yardım etmektir.

Anadilim Fransızca. İngilizce ve Yunanca konuşup, yazıp, anlayabiliyorum. Arapça da konuşup okuyorum ancak lehçelerinin çokluğu sebebiyle tüm kelimeleri anlamakta zorluk çekiyorum. Televizyon ve belgesel film yönetmenliği üzerine özel dersler aracılığıyla hobi mahiyetinde eğitim aldım. Aynı şekilde geçtiğimiz yıllarda kısa belgesel filmler sundum ancak profesyonel değildi. Bunu da sadece hobi olarak yaptım.

Bir kitabım bulunuyor. İsmi de 'Kudüs'ten Mekke'ye Giden Yol'. Şu anda Lübnan'da uzun bir drama-belgesel filmi takip ediyorum. 'Santa İsrail' ismini taşıyan bu film İsrail'in Lübnanlı ve Filistinli iki gence fırlattığı hediyelerden yani bomba ve füzelerden bahsediyor.

Doğmamdan birkaç sene önce babam Ortodoksluktan annem de Katoliklikten Protestan Hareketi olan Evanjelizm'e geçti.

İncili dini fikirler açısından gerçekten çok radikal bir ailede doğdum. Büyüyüp yetişirken Kutsal Kitap gece gündüz arkadaşımdı. Kilisemiz Plymouth Brothers ismiyle bilinen kompleksin bir parçasıydı. Bunlar da Protestan Hareketi'nin bir parçası olup dünyadaki herkesin İblis'in hükmü altında olduğuna ve yalnızca kendilerinin kurtulacağına inanmaktadır. Yani biz Mesih'in yakında geri döneceğine inanan Evanjelist Kiliselerin üyesiydik. Delilleri yok ancak adam kaçırma, milenyum, dünya tarihinin 7 aşaması ve sonu fikirlerinden eminler. (Hesap gününün öncesinde bulunduğumuza inanıyorlar).

Kilisen imani konularda aşırı yorumları ile bilinirken ve bu kiliseye ancak İncil'deki kavrama harfiyen uygun bir yaşantı sürenler tabi olabilirken seni İslam dinine iman etmeye iten ne oldu?

İncil'deki aykırı hususlarda bir çok soru sordum ancak hep aynı cevapla karşılaşıyordum. Babamın ya da kilisedeki yüksek mertebeli diğer misyonerlerin söyledikleri beni ikna etmedi. Buna karşın kendimi konuyu unutmaya zorluyor ve aklımı uyutmaya çalışıyordum. Onların cevabı olmayan sorulara verdikleri yanıt hep aynı idi; 'dua et kardeşim, çünkü Rab soruları sevmez'.

Müslümanları dinleri hususunda fitneye düşürmek için kiliseye bir kitap teslim ettim. Bu, Kur'an ayetlerinin anlamlarıyla oynamak için tasarlanmış bir kitaptı. Bu kitabı okumamın amacı ise Müslümanları (dinlerinden) döndürebilmek için dinlerine aşina olmaktı. Bu durum beni, imanım, İslam ve diğer dinler hakkında sorular sormaya itti. Aklıma gelen en önemli soru şuydu: 'Acaba orada İncilciler'e karşı sitede yazan Müslümanlar bulunuyor mu?'

İnternet aracılığıyla yaptığım araştırma sonucu İnciller ve Kutsal Kitap hakkında tartışma siteleri buldum. Bu sitelerde, geçtiğimiz yıllarda kilisemin büyüklerine yönelttiğim ancak cevap alamadığım soruların cevaplarını bulunca şok oldum.

Bu cevaplar, hayatımın akışını değiştirme kararı almama sebep oldu. İslamı Evanjelistlerin söyledikleri aracılığıyla değil İslami kaynaklardan öğrenmeye karar verdim. Sonra İncillerin tarihini yeniden okudum. Kutsal Kitap'ta mevcut tarihi, dini, akli, mantıki aykırılıkları inceledim. Sonunda da Kutsal Kitap'ta Allah'ın, insanların, peygamberlerin, fasık kralların sözlerinin, sahtekârların yazdıklarının ve hurafecilerin rivayetlerinin yer aldığını keşfettim.

Bu yeni kanaatim, putperest imparator Konstantin'in ve düzenlediği İznik Konseyi'nin, İsa'nın hikâyesini ve İncil versiyonları olarak bilinen kitaplarda söylediklerini hangi kitaptan okuyacağımızı, hangi dini akideye (sınırları İsa'nın doğumundan 3-4 yüzyıl sonra tespit edilen akide) tabi olacağımızı belirlediğini öğrendiğimde daha da yerleşti. İmparator, inananlara Mesih'in, Tanrı'nın oğlu olduğunu kabul ettirmeye karar verdi. İşte o vakit kutsal üçlü birlik değil kutsal ikili birlik inancı doğmuş oldu. Zira ilk İznik Konseyi'nde 'İsa Baba'nın oğludur' dendi. Üçlü birlik inancındaki üçüncü şahıs; yani Kutsal Ruh ise 385 yılında bir akidesel konseyde toplananların üzerine indi.

Daha da tehlikelisi İncillerde bazıları birşeylerin doğruluğunu kanıtlamak, bazıları da birşeyleri gizlemek için yapılmış silme ve eklemeler keşfettim. Bazı Fransızca tercümeler, Yunanca ve İngilizce tercümelerden farklı. Bu tercüme, İsa'nın ulûhiyeti ve üçlü inanç akidesini ispatlamaya hizmet ediyor. Ancak bunu Yunanca ya da Latince kaynaklardaki kelimelere harfiyen bağlı kalmak yöntemiyle değil tercümelerde hileye başvurarak yapıyor. Yaklaşık bir sene süren araştırmamda daha birçok şey keşfettim. Hepsinin ayrıntılarını anlatmaya vakit yetmez. Bu keşiflerim arasında kilisenin ilk papalarının hikâyeleri yer alıyor. Bunların arasında da Aziz Pavlus'un hikâyesi. Kendisi İsa'yı hiç görmemiş olmasına karşın Hıristiyanlık dinindekilerin %90'ı, Patris, Yakup, Matta ya da Peter öğretilerine değil Pavlus'un öğretilerine tabidir?! Madem bütün görevi İsa'yı görmemiş, kendisini tanımayan, dahası ona tabi olanlara karşı savaşan bir şahıs üstlenecekti de neden İsa'nın 12 öğrencisi vardı?

Ulaştığım bilgileri sunmak için kiliseye döndüm. Bana psikolojik yıldırma yöntemleri uyguladılar. Beni iman ve İsa adıyla kuşattılar. Ellerinde hergün gözetleyip takip ettikleri bir rehine oldum. Etrafımdakilere baktım. Kendime en sevgili gördüğüm insanların kilise üyelerini gözetleyip casusluk yapan mafyavari diğer yüzlerini keşfettim. Aynı şekilde vatandaşlarının vefasından şüphe ettikleri ülkeleri de gözetlemektedirler.

Kiliseyi terkettim. Çünkü onların yalancı olduklarını, sevgi gösterdikleri halde gerçekte akıl sahibi; düşünen herkesten nefret ettiklerini anladım. Kendilerine tabi olanları ince bir psikolojik aldatmayla bastırıyorlar. Eğer kendilerine karşı gelen olursa da kelime ve aldıkları konumla korkutma kılıcını çekiyorlar. Ayrıca zayıf iradelileri intihara itecek düzeyde psikolojik baskı yapıyorlar. Daha önce göremediğim dindarlığın ne olduğunu görmeye başladım. Ben ve kilisedeki diğer tüm kadınlar, kilisemizin akidesine inananların inancına göre erkeklerden daha alt derecede insan görülerek ezilmekteydik. Zira onların yenilenmiş Protestan inançları, kadının (erkeğin bel kemiğinden yaratıldığı için) erkekten daha alt seviyede olduğunu öğretiyor. Erkek Rabbe itaat edip boyun eğerken kadın, ister eş olsun ister baba, ister erkek kardeş, ister de kilise başkanı olsun erkeğe boyun eğip itaat etmektedir.
Bunun dışında korkunç bir gerçeğin daha farkına vardım. Kilisenin önde gelenlerinden 10 büyüğü, kilisemizdeki yüzlerce kişinin günlük hayatlarının ayrıntılarına hükmetmektedir. Düşünün; bir erkek ya da bir genç kız evlenmek istediğinde önerilen gelin ya da damatla evlenebilmek için bu büyüklerin onayını almak zorunda. Bu bağlamda 'Rab'dan talebe direk cevap duası' adı altında büyükler talepleri alır. Bir süre sonra (bazen aylarca sürer) evlenme talebinde bulunana dönerek 'Rab talebini kabul etti' ya da 'Rab talebini kabul etmedi' der.

Bunun gibi işten arkadaşlıklara, eğitimden yolculuğa tüm hayat meselelerimize karışırlardı. Kilise üyelerinin büyük kısmı kilisenin onayını alabilene kadar evlenemedi. Geçen senelerde ben de diğer kadınlar gibi kontrollerinin kurbanıydım. Bizim akidemize tabi olmayan bayanlarla arkadaşlık yapmama izin verilmiyordu. Dini kilisemizin vasıflarını uygun bulup izin vermediği mekanları ziyaret etmeye gidemezdim. Daha sonra kesin delillerle onların Rabbin rızasını kazanmak için kardeşi kardeşe (kızı kıza, erkeği erkeğe) gözetlettirmelerini emreden gizli öğretilerinin bulunduğunu keşfettim.

Televizyon sadece Protestan kanallarını izlemek için serbest. Mütevazi giysilerin kiliseye has vasıfları bulunuyor. Kim bu kurallara uymazsa kendisine önce dışlanma sonra da kovulma cezası uygulanır. Bu, çok sert psikolojik bir cezadır. Oradan kovulan kendisini cennetten (kiliseden) İblis'in memleketine (yani kiliseden uzak dış dünyaya) kovulmuş gibi hissetmektedir.

İzin verirsen daha açık bir şekilde anlatayım. Yeni kiliselerin büyük kısmı klasik Ortodoks, Katolik ve Protestan kiliselerden aynen Müslümanlardan nefret ettikleri gibi belki de daha fazla nefret etmektedir. Çünkü onların hepsini İblis'in oğulları ve ona tabi olanlar olarak görmektedir.

Allah bana birçok alimin ve aydın Müslümanın kitabını okumayı nasip etti. Bu kitaplardan bazılarını okuduktan sonra Allah Resulü'nün (sav) ve Sahabe'nin (r.anhum)'un hayatına geçtim. Tabi ki bilinen meşhur ilahi mucizeler dışında, güvenilmez tarihi hurafeleri değil inceleme ve araştırma üzerine yapılan, aklın kabul etmediğini kabul etmeyen tercümeleri kendime kaynak aldım. Kur'an-ı Kerim'i farklı tercümeleriyle inceledim. İncilcilerin küçük Müslümanlara yaptığı gibi beyin yıkama ve kandırma yöntemleriyle değil de akıl ve dirayet yoluyla Hıristiyanlıktan İslam'a geçen düşünürlerin söylediklerini okudum. Hakikati araştırmaya başlamamdan bir sene sonra İslam'a girdim.

İslam'a girmem için beni kimse kandırmadı. Aksine ben aklı yerinde, geniş kültür sahibi bir bayandım. Müslüman olduğumda 24 yaşındaydım. Sonradan Hıristiyan olan Rıfka Bari'nin maruz kaldıklarına maruz kalmadım. Öyle ki kendisini kurnaz biri yakaladı ve Facebook aracılığıyla küçük beynini yıkadı. Kendisine (Rıfka'ya) aralarındaki ilişkinin 4 sene boyunca gizli kalmasını emretti. Ancak Amerikan kanunlarına göre buluğ yaşına gelmesiyle meselesi basında patlak verdi. Kendisini din ve imanla ilgisi olmayan siyasi amaçlarla kullandı.

FACEBOOK ARACILIĞIYLA İNSANLAR HIRİSTİYANLAŞTIRILIYOR

Rıfka Bari'nin kandırılma ve beyin yıkamanın kurbanı olduğunu mu söylüyorsun?

Florida'daki Evrensel Devrim Kilisesi papazı Blake Lorenzo'nun Rıfka Bari'yi emirlerinin kölesi yapmak için kullandığı yöntem, Baptist kiliselerle yenilikçi Evanjelist kiliselerin avladıkları tüm insanlara karşı kullandıkları yöntemle aynıdır. Florida'da bir grubun başkanı olan avukatın, Rıfka'nın ailesine teslim edilmemesi için açtığı dava sadece Müslümanlara karşı nefret ve kin duygularını yaydı. Lorenzo ve eşine göre küçük Müslüman kız, ailesinin haberi olmaksızın Facebook aracılığıyla avlanan bir yemden başka bir şey değildi.

Eğer 13 yaşında bir kızı Facebook'ta avlayan katil ya da cinsi sapık olsaydı hapse atılırdı. Ancak Lorenzo, kiliseler topluluğuna üye olması ve Amerika'nın genelinde destekçileri bulunması, yeni Bapdist kiliselerde (Amerika'da on binlerce kişinin tabi olduğu bir akım) müttefikleri olması, maddi açıdan zengin, medya ve siyasi açılarından güçlü, yargının bünyesinde müttefikleri, destekçileri olması nedeniyle hiç kimse bir çocuğu tuzağına düşürmek için yoldan saptırdı kendisine hesap soramaz. Din değiştirmek mümkün olabilir. Bir insan dinini akla dayalı tam bir inceleme yaparak ve yeni dinin akidesini derinden anlayarak değiştirmişse diğer insanların ona saygı duyması gerekir. Ancak Rıfka, Lorenzo ve karısı kendisiyle ilişki kurduğunda daha çocuktu. Onun aklına ne ektiğini kim biliyor? Şu anda karısıyla beraber ona ne yaptıklarını kim biliyor?

Bence bu kız, Lorenzo ve eşi tarafından zayıfları tuzağa düşürmek için en gelişmiş psikolojik ilimleri kullanan misyonerlerin kabiliyetli oldukları dini kandırma yöntemiyle iradesi dışında kaçırılmıştır. Lorenzo tuzağa düşürdüğünde Rıfka özgür değildi. Bence Lorenzo bir sahtekâr. Çünkü Rıfka'nın Amerika'daki kanuni yaş sınırını doldurmasını bekledi. Doldurunca da onu babasının evinden çıkardı ve onun hakkında yaptığı basın kampanyası ile kendisine ün kazandırdı. Bu da aşırılık yanlılarının bağış ve yardımlarını Evanjelist Hıristiyanlaştırmada en başarılı kiliselere ödemeleri anlamına gelir. Bu kampanya şüphesiz Lorenza'ya yaradı. Bundan Amerika'daki küstah Müslüman düşmanları da onlarca senedir Amerikalı Müslümanlara karşı durmayan; kin ve nefreti kışkırtma çalışmalarını sürdürmek için faydalandı. Zira sağcı küstahlar tarafından 'Faşistler' diye tanımlanmaktadırlar.

Rıfka, Blake Lorenzo tarafından kendisine uygulanan psikolojik kontrol nedeniyle anne ve babasına karşı doğru yönde tasarrufta bulunma kabiliyetini kaybetti. Kilisede ben de aynı yönteme maruz kalmıştım. Baptistlerden doğan yenilikçilerle Evanjelist yenilikçi ve hamsinci kiliselerin çoğundaki bayanların durumu da böyledir. Bizlere karşı denenmiş psikolojik yöntemler kullanıyorlardı. Bu yöntemler, insanın aklını ve kendisini kontrol edebilmesini önlüyor. Zira böylelikle kurbanın güveni kazanılıyor. Ardından da kurbanın en çirkin yollarla kullanılmasına başlanıyor. Lorenzo, Müslümanlara karşı psikolojik savaşta kurbanı medya bağlamında kendisine faydalı şekilde kullanabilmeyi başaran isimlerden biri oldu. Aynı şekilde büyük bağış verenlerin sempatisini kazandı. Artık paralarıyla gelecekte bir çocuğu annesi ve babasından; onlardan korktuğu iddiasıyla çalan, Müslümanları kahreden 'Lorenzo'ya yönelecekler.

Rıfka'nın Söylediği Sözleri Lorenzo'nun Söyletmediğini Kim İspatlayabilir?

Kilisede olduğum vakit, vaizin söylediklerinin Allah'ın kelamı olduğuna inanıyordum. Çünkü inancımıza göre Allah bizim içimizdeydi ve O'nun sesini duyuyorduk. İmanımız arttıkça da ona yaklaşıyorduk. İnsan tövbeye ve kendisine İsa tarafından bahşedilen elçiliğ yaklaştıkça dili İsa'nın konuşmasına daha da yakın olurdu. Bu yenilikçi Evanjelist akidedir ve her fert, yenilikçi Evanjelist kilisenin fertlerinden dayanağını alır. Toprağa verilip Mesih'le ölümden kalkmış tövbe hayatı yaşar. (yani malumat suyuna daldıktan sonra kalkmış). Göğsünde Rab yaşar. İnsanlarla konuşurken kendi diliyle değil Allah'ın diliyle konuşur.

Bir düşün, eğer Rıfka geçen 4 yıllık çocukluğu boyunca bu sözlere inanmışsa Blake Lorenzo'nun kendisi üzerindeki egemenliği ne boyuttadır! Ben şahsen kilisedeyken büyüklerimizden biri intihar etmemi emretseydi yapardım. Çünkü onun sözünün Allah'ın kelamı olduğuna inanıyordum. Blake de kesin bunları o çocuğun aklına ekti. Buradan Amerika'da ve dünyanın her yerinde Rıfka'nın ailesi ile dayanışma kampanyası başlatılması çağrısında bulunuyorum. Bugün onlara olan yarın başka bir ailenin başına da gelebilir.

Öyleyse sen bir kişinin dinini değiştirmesinin karşısında mısın?

Ben bir kimsenin dini ve inancı ne olursa olsun dini inancının gereklerini yerine getirmesinden yanayım. Ancak ben Protestan misyonerlerin, Hıristiyanlık inancı ile değil de siyasi bir iman ile kandırmalarının karşısındayım. Bunlar bildiğim kadarıyla İsa'nın düşmanıdır. Çünkü İsa buyruklara iman etti. Yani yalan söylemiyor ve çalmıyordu. Oysa bunlar yalan söylüyor, kandırıyor, diğerlerinin akidelerini karalıyor, büyük mali kapasite ile güçleniyor. Bu mali güce de aralarında Amerika ve Kanada hükümetlerinin de bulunduğu bir dizi hükümetin ödediği ve vergi iadesi olarak tabir edilen bağışlar yoluyla ulaşmaktadır. Ben bir insanın istediği dini seçmesinden yanayım. Ancak yaşlı bir adamın karısıyla beraber bir çocukla dalga geçmesine, dinini değiştirmek için onun çocuksu cehaletini kullanmasına ve dahası onu Müslümanlara karşı sürdürdükleri Haçlı savaşında kullanmasına karşıyım.

İyi ve Kötü Misyonerlik Hakkında Yazdığını Biliyorum

İyi misyonerlikten kastım din adamları oluyor ve dinlerinde inandıklarının hak olmasını seviyor ve hayrın tüm insanlara yayılması için çalışıyor. Bunlar inanç olarak her ne kadar bize ters düşseler de saygıyı hakediyor. Çünkü açıklar, kelimelerle oynamıyor, insanları kandırmıyor ve gerçekleri saptırmıyorlar. Onlara karşı düşmanca tavır almaktansa kendileriyle tartışmalıyız. Çünkü dinimiz fikri denklik açısından zayıf değildir.

Kötü misyonerliğe gelince bu misyonerliğin gizli siyasi hatta bazen daha öte bir gündemi bulunmaktadır. Evanjelist misyonerliğin kötü elemanları İslam hakkında yalanlar türetmektedir. Örneğin meşhur Baptist bir vaiz hala Müslümanların ay tanrısı Hubel'e taptıklarını ve ona 'Allah' ismini verdiklerini söylemeye devam etmektedir.

Bu şahısların, dünya çapında büyük projeleri olan örgütlerle bağları bulunuyor. Onların imanı kendilerine İsa'nın ikinci kere ortaya çıkması için olayların meydana gelmesi gerektiğini söylemektedir. Bu felaketler kendiliğinden meydana gelmezse bu kehanetleri; özellikle de Kutsal Kitap'ta yer alan ve insanların 'armageddon' ya da 'dünyanın sonu' olarak bildiği olayları gerçekleştirmek için gizlice çalıştıklarını görürüz.

Bu İyi ve Kötü Gruplar Arasındaki Farkı Nasıl Bilebiliriz?

Orada büyük kısmı insani yardım ve gönüllü çalışma adı altında İslam Dünyası'na karşı savaşan 800 bin Baptist ve Evanjelist yenilikçi kötü misyoner bulunmaktadır. Bunlar, iki hedefle siyasi çevrelerce uluslararası boyutta çok güçle desteklenmektedir. İlk hedef, truva atı olması için en çok sayıda Müslümanın Hıristiyanlaştırması, ikinci hedef ise içeriden vurulması için Doğu kiliselerine nüfuz edilmesidir. Bu nedenle de tuzaklarına düşen kimselerden –eğer doğulu bir Hıristiyan ise- kiliselerini terketmelerini istememektedirler, aksine onlara kiliselerinde kalmalarını ve daha başkalarını da tuzaklarına düşürmelerini nasiha etmektedirler. Bu esnada Müslümanlardan Hıristiyanlaştırdıklarını da Allah'ın düşmanları diye vasıflandırdıkları Müslümanlara karşı basın organlarında sürdürdükleri psikolojik savaşta kullanmaktadırlar.

Bunların Müslümanlara Tesir Etmesinden Korkuyor musun?

Ben bunların, Müslümanlardan dinlerinde cahil olanları kullanmasından korkuyorum. Çünkü bunlar peygamber kıssalarıyla oynuyor. Ayetleri kesmek ya da kapsamı dışında kullanmak ve kelimeleri harfiyen açıklamak suretiyle Kur'an'ın manalarını bozuyor. Bunu bilmeyen sapar.

Onları hafife almamak lazım. Çünkü misyonerlik çalışmaları aracılığıyla Irak Kürdistan'ında ve Afrika'nın kuzeyinde çalışmalarının meyvelerini bol bol topladılar. Brezilya'da da durum aynı gidişatta. Katolik olan bu ülkede geçen yüzyılın başına kadar yenilikçi Evanjelistler yoktu. 1 yüzyıl ve 9 sene sonra yenilikçi misyonerler kiliselerine 50 milyon Brezilyalı kazandırdı. Çin ve Hindistan'da da aynı şekilde milyonlarcasını kazandırdılar. Nijerya'da küçümsenmeyecek derecede popüler güce sahipler. Kanada'da her yıl on binlerce Katolik ve Anglikan kazanıyorlar. İslam dünyasında ise Hıristiyanlaştırma çalışmalarında iki bölge dışında ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kilisedeki yıllarımda misyonerlerin büyüklerinden, Irak'ın Kürdistan bölgesi ile Afrika'nın kuzeyindeki Amazig bölgelerinde insanların arap-Müslümanlarla aralarında etnik sorunlar bulunması nedeniyle Hıristiyanlığı kabul ettiklerini duyuyordum.

Siyasi Gündemi Olduğunu Söylediğin Kötü Misyonerlik Olgusu İle Nasıl Mücadele Edilebilir?


Ne yazık ki orada İslami akideye karşı koymak için uzman onbinlerce elektronik site bulunmaktadır. Bunu Müslümanları zihinsel tartışmalara sokup imanlarını zayıflatıp yoketmek için yapıyorlar. Bu sitelerdeki insanlar Müslümanların konuştuğu tüm dillerde konuşuyor. Oysa Kur'an-ı Kerim'in Amazig diline sadece birkaç hafta kadar önce çevrildiğini görüyoruz.

Bunlar örgütlenmiş durumdalar ve siyasi gayeleri olup bu örgütleri siyasi hedefleri için direk kullanan ülkelerden maddi, manevi, diplomatik açılardan çok büyük boyutta destek görüyorlar. Sanırım başta tüm mezheplerden Hıristiyanlarla yenilikçi Evanjelistleri birbirinden ayırıyorlar. İki taraf arasındaki fark ne kadar da büyük! İlki bir din sahibi ve onu doğru görüyor. Diğerlerinden, kendi dinine muhalefet ettikleri için nefret etmiyor. Doğulu Hıristiyanların bu kötü misyonerlere karşı daha etkin olması söz konusu olabilir. Çünkü onlar bu kötü misyonerleri yıkma mantığında kullanılacak yöntemleri daha iyi bilmektedir. Yenilikçi Evanjelist, hayattaki görevini misyonerlik ve Armageddon'a iman etmeleri için insanları avlamakta sınırlı görmektedir. Bunun için de logolarının 'haç' değil 'balık' olduğu görürüz. Karşı taraftakilerin saflarına sızma hedefini gerçekleştirmek için tahrik, nefret yayma ve karalama gibi kirli yöntemleri kullanmakta tereddüt etmezler.

Geleneksel Hıristiyanlar ve Müslümanlar Evanjelist örfünde Hıristiyanlaştırılması ve Rab tarafından seçilenler –iddialarına göre- arasına katılmaları için avlanması gereken tek taraf olarak görülmektedir.

Özellikle batıdaki Müslümanlar arasında yayılan kötü misyonerliğe karşı bir umut görüyor musunuz?

Onlar insanları aldatıyor ve ihtiyaçlarını kullanıyorlar. Ya da zor görünen oysa gerçekte cevapları çok kolay olan tartışmalarla düşüncelerini dağıtıyorlar. Sürekli tekrarladıkları bir soru var. O da Muhammed (sav)'ın kan akması taraftarı olduğu sözleridir. Buna Kur'an-ı Kerim'den ve peygamberin (sav) siretinden hikâyeleri delil olarak getiriyorlar. Cahil Müslüman da doğruluğu şüpheli bu bilgiye inanıyor çünkü aklı kapalı. Oysa doğru cevabı araştırsa Allah Resulü'nün tüm savaşlarının savunma savaşı olduğunu, savaşı teşvik eden Kur'an ayetlerinin de Müslümanların dinlerine zafer getirmekte gevşeklik gösterdikleri koşullarla ilgili anlık teşvikler olduğunu ve savaşa teşvik eden ayetleri, eğer Müslümanlara saldıranlar barışa yanaşırsa bunu kabul etmeye davet eden ayetlerin izlediğini görürdü.

Kafaları Karışanları Kötü Misyonerliğin Elinden Kurtarmak İçin Ne Yapmalı?

Farkındalık bilinci yayılarak ve Müslümanların konuştuğu tüm dillerde internet siteleri kurup misyonerlerin kullandıkları aldatma yöntemlerini açıklama yoluyla olabilir. Örneğin ben Montreal'de bir kütüphane-cafetarya açmayı planlıyorum. Orada öğrencilere ücretsiz servis yapılacak. İslam hakkında tartışma için bir sahası olacak. Burada İslami gerçek kitaplar ücretsiz olarak incelebilecek. Bu kütüphane-cafeteryada gelenlerin Allah Resulü'nün hayatını, gönderilme hikâyesini konu alan filmler izlemesi de mümkün olabilir. Kütüphanede İslami eğitim broşürleri de bedava dağıtılacak. Bu fikri tek başıma uygulamaya çalışıyorum. Bu noktada girişim ruhuna ihtiyacımız var. Kendisini İslam'ın elçisi sayan her iltizam sahibi Müslüman'ın birşey yapmaya kalkması gerekir. Eğer niyetinde sadıksa şüphesiz başarılı olacaktır.

Pratik olarak tasarıyı uygulamaya başladın mı?

Bu projenin sorumluluğunu yüklenecek kurumun yasal evraklarını düzenliyorum. Ancak Allah için olan inşallah gelişecektir.

Timeturk olarak bize vakit ayırdığınız size teşekkür, ediyoruz?

Asıl ben size teşekkür ederim. Hakikatlerin insanlar arasında yaygınlaşmasını sağladığınız için

Timeturk.com



http://www.moralhaber.net/67992_Misyonerlikten-Islam-a:-Melissa-Kokkinis.htm