4 Ekim 2008 Cumartesi

Amerika’nın üvey evlatları

CONNECTICUT- ABD’de yaşayan Müslümanlar, 11 Eylül’den sonra tedirgin oldular. Aynı kaygıyı Amerikalı Müslümanlar daha fazla hissettiler; çünkü bir anda kendi ülkelerinde “azınlık” muamelesi görmeye başladılar. Şimdi hem İslam hakkındaki yanlış kanaatlerle mücadele ediyor hem de kültürlerini inançlarıyla birleştirmeye çalışıyorlar.

‘Temmuz 2001’de başımı örttüm ve hukuk fakültesine başladım. İki ay sonra hayatım tahmin edemeyeceğim şekilde değişti. 11 Eylül’den sonra düşmanca sözler ve tavırlar, iğneleyici bakışlar hayatımın olağan bir parçası haline geldi. Bir gün arabalı bir grup genç, yolda yürürken eşimi ve beni ezmeye çalıştı. O günden itibaren hayatımı ve ruh sağlığımı korumak için başörtümden vazgeçmek zorunda kaldım.”Bu sözler Amerikalı Müslüman Eva Sasa’ya ait. Ortalama bir Amerikalının İslam hakkındaki bilgisi terörizmle, Üsame bin Ladin’le, Kızım Olmadan Asla gibi filmlerle sınırlıdır. Böyle bir atmosferde İslam dinini seçen Amerikalılardan bazıları, 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen terör eyleminden sonra bir anda kendilerini üvey evlat muamelesi yapılan insanlar olarak buldu. Hem de yıllardır yaşadıkları ülkelerinde... Oysa, öteden beri hem beyaz ve Protestan hem de Anglo-Sakson oldukları için ayrıcalıklı bir konumdaydılar. Şimdi ise kendilerine avantaj sağlayan kimliklerini bir kenara bırakarak seçtikleri yeni hayatlarında ilk defa azınlık olmanın zorluklarını yaşıyorlar.İslam ve kültür arasındaki çizgiEva Sasa, Kur’an-ı Kerim’i ilk olarak İslam’ın aslında yanlışlarla dolu sahte bir din olduğunu kanıtlamak için eline alır. Zamanla kitapta yazanların yıllarca zihnini kurcalayan sorulara cevap verdiğini fark eder ve Müslüman olur. Yeni bir hayata başlamıştır. Ancak, sıkıntılarla dolu bir hayat... 11 Eylül’den sonra yaşamı daha da zorlaşır. Zorlukların kendisini yıldırmadığını belirten Eva Sasa, bir hadisin gönlüne su serptiğini söylüyor: “Din garip geldi, garipliğe dönecektir. Gariplere selam olsun.”Amerika’da yaklaşık 6 milyon Müslüman yaşıyor. Sünni, Şii, Afro-Amerikan, Ortadoğulu ve Güney Asyalı gibi pek çok alt gruba ayrılıyor. Bu sayının yüzde 5’ini oluşturan Amerikalı Müslümanlar ise bu gruplar arasında ilginç bir yere sahip. Onları diğerlerinden farklı kılan unsur, kültür ve inanç olarak İslamiyet’e çok uzak bir coğrafyada yaşarken İslam’ı seçmelerinden kaynaklanıyor. Tunxis Community College’da dekan olan Colleen Keyes de binlerce Amerikalı Müslüman kadından bir diğeri. Suriyeli iki öğrencisinden etkilenerek Müslüman olan Keyes, İslam’ın emirlerini kendi hayatına uygularken öğrencilerini örnek almaktan kaçınmış. Pek çok Amerikalı Müslümanın İslamiyet yerine İslami coğrafyalardaki kültürü benimsediğinin altını çizen Keyes, aynı hataya düşmemesini İslam’ı akademik boyutta araştırmasına ve Müslüman olduğu sırada bir Hıristiyanla evli olmasına bağlıyor.Ailesinden ve eski arkadaşlarından kopmamak adına Noel ve Şükran Günü gibi özel günleri kutluyor hâlâ... “Ben seküler bir Hıristiyanken de bu günleri kutlardım. Benim için aileyi bir arada tutma adına önemli günler.” diyor. Aynı şekilde ailesi de onu bayramlarda ve kandillerde yalnız bırakmıyor. “Annemin tek korkusu oruç tutarken hastalanmam. Ben de onlara hürmet ediyorum. Çünkü, bu hoşgörüyü bana İslam öğretti. Kur’an-ı Kerim’de anne-babanız inançsız da olsa saygıda kusur etmeyin diye emredilmiş.” diyor.İlk başta başını örtme fikri Colleen Keyes’e pek şirin gelmemiş. Doktora yaptığı okulda Türk öğrencilerle tanışıncaya kadar başörtüsü onun için sadece bir aksesuarmış. Türk öğrencilerin başörtüsü konusundaki fedakarlıklarını öğrenince çok etkilenmiş: “Başımı örttüğümde vazgeçmem gereken hiçbir şey yoktu. Sadece katlanmam gereken garip bakışlar beni bekliyordu ve bununla mücadele edecek kadar büyüdüğümü düşündüm.” diyor ve ekliyor: “Bir insanın Müslüman olması için başını örtmesi gerektiğine inanmıyorum. Ama bir dekan olarak örtümle değişik ortamlarda bulunmak beni mutlu ediyor. Söze dökmesem bile görünüşüm benim adıma konuşuyor: Eğitimli bir Amerikalı olarak bunu ben seçtim, kimse beni zorlamadı ve ben hâlâ o bildiğiniz eski başarılı dekanım.”11 Eylül’den sonra başını örttüAncak herkes Colleen Keyes kadar şanslı değil. Aaminah Hernandez 7 yıldır Müslüman olmasına rağmen çevresinden hâlâ beklediği saygıyı görememekten şikayetçi. İnsanlar destek olmadıkları gibi bir de sürekli karşısına engeller çıkarmışlar. Örneğin eski eşinin ailesi torunlarını geri alabilmek için Hernandez’i Sosyal Hizmetler’e şikayet etmiş. Gerekçeleri ise oldukça ilginç: “Eski gelinimiz vahşi bir topluluğa katıldı ve ilginç ayinler düzenliyor.” Tüm bu iddiaların yersiz olduğu anlaşılınca Hernandez rahat bir nefes almış. 11 Eylül’den sonra Müslümanların özellikle de başörtüleriyle hedef haline gelen kadınların çok zorluk yaşadığına şahit olan Hernandez, bu olaydan sonra başını örtmeye başlamış. “Müslüman kadınlar kötü muameleye maruz kalırken, ben kabuğuma çekilip güvende kalamazdım.” diyor. Müslüman olduktan sonra kendi iç dünyasıyla da mücadele ettiğini, din ve kültür arasında çok bocaladığını söylüyor: “Müslüman olduğumun ilk zamanlarında çevremde bana yol göstermeye çalışan çok kişi vardı ve en büyük korkum İslam’la gerçekte alakası olmayan pratikleri hayatıma dahil etmekti.” diyor.Jamilah Kolocotronis, daha iyi eleştirebilmek için Kur’an okurken Müslüman olan bayanlardan biri. Müslüman olduktan sonra ülkesinde yaşamanın ne kadar zor olduğunu iliklerine kadar hisseder: “İnsanlar bana başka bir gezegenden gelmişim gibi bakıyor. Ben de bir Amerikalı olduğumu kanıtlamak için aksansız İngilizce mi kullanıyorum.” diyor. Müslüman olduktan sonraki ilk 20 yıl Müslüman coğrafyaların kültürlerini benimsemeye çalışır. Şimdi kendini Amerikan Müslüman kimliğiyle tanımlıyor. Amerikan kültürüne ait edebiyat ve müzik dünyasının İslami bir kimliğe bürünmesinden mutlu olduğunu söylüyor.Bütün bayanların ortak şikayeti medyadaki yanlış İslam imajı. Savaş ve geri kalmışlıkla birlikte anılan İslam kavramı, Amerikalı Müslümanları çok rahatsız ediyor. Amina Vedud’un kilisede bayan ve erkeklerden oluşan bir cemaate namaz kıldırmasını tasvip etmiyorlar. Kadınların erkeklerle beraber ibadet etmesinin kilise geleneği ve Amerikan kültürünün bir parçası olduğunu vurgulayarak, İslam’ın her türlü kültürü bünyesinde barındıracak zengin bir din olduğunu söylüyorlar. Ancak kültürün dinden bir adım öne çıkmasına ise karşılar.Bayanlar, vefalı bir eş, iyi bir anne, mükemmel bir iş kadını ve takva sahibi bir Müslüman olarak Hz. Hatice’yi kendilerine örnek alıyor. Modern kadının olmak istediğinden çok daha fazlası Hz. Hatice’nin kimliğinde hayat buluyor çünkü. Çevresinden istedikleri desteği göremeyen Müslüman Amerikalılar birbirlerine destek vererek, İslam üzerine konuşuyor ve bilmediklerini öğrenmeye çalışıyorlar.


INGRİD MATTSON: 11 EYLÜL’DEN SONRA iSLAM’A iLGi ARTTIHartford Seminary’de İslamiyet üzerinde çalışan ve CAIR’da başkan yardımcısı olan Ingrid Mattson, Kanada kökenli bir Müslüman. 11 Eylül’den sonra Amerikalılar arasında İslam’a olan ilginin arttığını doğruluyor. Amerikalıların İslam’a karşı olan negatif duygusal tepkilerinin (Müslümanlara hakaret ve şiddet gibi) azaldığının altını çiziyor. Ancak Mattson’a göre uzun vadede hayat Müslümanlar için daha da zorlaşıyor. Etnik kökenleri ne olursa olsun Müslümanlar iş ve ev başvurularında ayrımcılığa maruz kalıyor.
AKSİYON SAYI 551
27 /6/ 2005

Hiç yorum yok: