14 Haziran 2009 Pazar

PERULU TERESA'NIN MÜSLÜMAN OLUŞU

Türkiye’de Ramazan Notları/Bahattin Yıldız
31 Ağustos 2008 Bütün kürreyi arzda yaşayan Müslümanları bugün heyecan dalgası sarmış durumda. Bugün Şaban ayının son günü. Yarınsa Ramazan’ın birinci günü olacak. Müslümanlar on bir ayın kirini, pasını, tozunu, dumanını bu ayda, oruçla, namazla, Kur- an’ la, zekâtla, sadaka- i fıtrla, infakla, imsak la, iftarla, birbirlerine ikramla, davete icabetle, hayırda yarışarak atacaklar. Ramazan ayında Müslümanlar On bir aya yetecek enerji depolayacaklar da, diyebiliriz. Bu ayda İslam şehirlerinde olmak lazımdır. İslam şehirlerinde Ramazan’ ın bir başka dolgunluğunu, doygunluğunu yaşamak lazımdır. Marekeş’ te sur içinde bayram meydanında Mağrip ezanının okunuşuna, yılan oynatıcılarına, salyangoz satıcılarına, kebap dumanlarına karışıp, bir hurma tanesiyle oruç açıp, pazardaki bir camiye çöküp, bütün cemaatin yüksek sesle ortak cüz okumasına katılmak gerektir.Ya da Kahire’nin kalabalık caddelerinde kurulan, “Allah rızası için iftar yemeği verilir” davet masalarından birinde iftarı bekleyenlerin arasına karışmak yerine en iyisi Hüseyin Camiinde akşamı kılıp, elinize tutuşturulan içi pirinç pilavı dolu ekmeği kapıp, kimse gelmeden Fişavi’de ki çayhanelerden birinde beğendiğiniz köşeyi kapabilirsiniz. Pakistan’ın Peşaver’ i daha mı aşağıdır. Akşam namazından önce içine tuz da katılmış şerbet içip namaza durmak, Serhat misafirperverliğine katılmakta bir başka güzelliktir. Fakat ben bugün iki imparatorluğa, iki ihtişama ve üç kıtaya payitahtlık yapmış olan şehirdeyim.Bu şehr-i İstanbul ki İslam medeniyetinin en görkemli ibadethanelerini bağrında taşıyan, bütün mimari medeni geçmişlere meydan okuyan, parlayan bir şehir. Fatih camiinin avlusu, bayram yerine dönmüş: Anneler, babalar, çocuklar Ramazanlık kıyafetlerini giymişler, bu ilk günü karşılamaktalar. Eyüp Sultan, Süleymaniye, Sultan Ahmet her biri bayram yeri gibi, Ramazan’ ı karşılama heyecanında yarışıyorlar. Fatih camisinin cenaze kapı girişi ile Fevzi paşa caddesine kadar inen sokakta, dünya yetimlerine katkı için on günlük kermes açılmış. Onlarca gönüllü bayan hazırladıkları malzemelerle stantlar kurmuşlar, İHH’nın as elemanları harıl harıl çalışıyorlar. Altmış beş ülkeye, altmış beş şehre ve bütün Ramazan ülkeyi dolaşacak iftar tırına koşacak onlar değil sanki yaptıkları azmışçasına yeni yorgunluklara koşuyorlar. Vakıf başkanı Bülent YILDIRIM bir taşın üstüne oturmuş, çalışanların yorgunluğunu atıyor gibi donuk donuk bu heyecanlı kargaşaya bakıyor.
Bu gece ilk sahurumuzu vakıfta yapacağız. Peru’lu Müslüman olan bir hanım İstanbul ortamını görünce “Madem bizim kutsal ayımız Ramazan başlıyor, bu ayla beraber bende örtüneceğim” demiş, onun için ilk sahuru beraber yapıp dua edeceğiz, gece üç de bekliyoruz, diyor.
Böyle bir şahitliği nasıl kaçırırdım. Kızım Sümeyra’yı aradım: “ Fatıma’yı da al gece üçte sahur için vakfa gel, yolda ben sizi karşılarım. ” Fatıma Münster’de tıp okuyordu. Staj için İstanbul’daydı.Saat üçte vakfın salonundaydık. Kızlar bayanların yanına oturmuştu. Bülent’le beraber oturuyorduk. “ Bende O’ nu ilk defa örtünmüş göreceğim. “ dedi. Perulu misafir on yaşındaki kızıyla beraber salona girdi. Bayanlar O’ nu karşıladı, sarıldılar. Ömer Faruk mikrofonun başına geçti. “ İki Teresa tanıyorum. Biri misyoner Teresa, diğeri Müslüman olarak Zeynep adını alan Teresa Hanım. O’nun hikâyesi bir mektup arkadaşlığıyla başlıyor. Şu dil öğrenmek için uluslararası mektup arkadaşlığı dönemine uzanan bir hikâye.Perulu Marksist Teresa’nın Ankaralı üniversite öğrencisi Bülent mektup arkadaşıdır. Teresa Partizan üyesidir. Yakalanır, on yıl hapiste yatar, evlendiği eşinden de ayrılmıştır ve bir kızı vardır. Hapisten çıktıktan sonra dünyada bilgisayarlar, e- mailler vardır, artık. Eski mektup arkadaşını araştırır ve ulaşır, yeniden yazışmaya başlar. Ve hala Marksist olan Bülent Bey Teresa’ ya “ Hangi dindensin? ” sorusunu sorar. “Katoliktim, Protestan oldum. Şimdi Evangalizm. ” Cevabını alınca “ Sen bir Marksist, bir özgürlükçü olarak nasıl bebek katilleriyle aynı yerden olursun” der. Ve çet arkadaşına Kur’ an’ dan İncil’den ayetler gönderir. Teresa Hanım “ Kur’ an’ dan gönderdiğin ayetleri okudum ve Müslüman oldum. “ der. Bülent Bey “ Yahu ben dindar değilim ki; ne gönderdim de Terasa Hanım Müslüman oldu” derdine düşer; gönderdiği ayetleri kendi de okur. Fakat aynı nasibi yaşayamaz. Yine de durumu dostu Hakan Albayrak’a bildirir. Hakan kurban bayramında Brezilya’ ya gittiğinde Teresa Hanımı ve kızını Türkiye’ ye getirir. İstanbul’ da ki Ramazan heyecanı, yetim kermesi, adı artık Zeynep olan hanımı etkiler ve son kararını verir. Şimdi O’ nu buraya davet ediyorum. Zeynep Hanım sizi buraya alabilir miyim? ” Zeynep Hanım mikrofona geçti. Konuştuğu İngilizce’ yi Ömer Faruk Bey tercüme ediyordu. “ Ben çok mutluyum. Hayatım boyunca hep anti oldum. Hep Allah’ı aradım. Katolik oldum, olamadım..Protestan oldum, olamadım.. Fakirlere, ezilenlere sahip çıkmak için Partizan oldum. Genel komutanım bir dün “ Sen Tanrıya inanıyorsun iyi bir Partizan olamazsın” dedi. Allah beni o kadar çok ölümden kurtardı ki. Peru’da on yıl Partizanlıktan yatıp, çıkıp, tekrar hayata tutunmak, yaşamı sürdürmek çok zordur. Bütün bu zorluklara rağmen hiç bir zaman bir dilim ekmeksiz kalmadım. İçimdeki karşıtlık ve direniş hiç bitmedi. Hep aradım. Özellikle küçük kızıma doğru yolu göstermeliydim. Bu gece heyecanımdan uyuyamadım. Rabbime: “ Senin için örtüneceğim” dedim. Mutluluğumu size anlatabilmem çok zor. Bana ve kızıma dua edin. Bundan sonra farklı imtihan edileceğimi biliyorum. Bütün bu imtihanları onunla yaşayacağız. Elif Türkiye’ de ki sıcaklığı görünce : “ Anne sen merak etme; burada benim amcalarım, teyzelerim var. “ dedi. Zeynep Hanım aşağı inince Fatıma, O’na yanaştı, sarıldı, kendini tanıttı. Çevredeki hanımlara İngilizce ve İspanyolca olarak soruları ve cevapları tercüme etti. Ramazan’ın ilk gününe bende böyle bir olaya şahitlik etmenin mutluluğuyla başlamıştım.

Hiç yorum yok: