24 Haziran 2009 Çarşamba

Macarlara hidayet saçan İmam Hatipli

Ahmet Barışçıl. Bingöl doğumlu Ahmet Barışçıl İmam Hatip sorunu yüzünden Türkiye´de okuyamadı ve eğitiminin devamı için Macaristan´a gitti. Eğitim için gitmişti ama orada karşılaştığı şeyler O´nu tahmin bile edemeyeceği hizmetlere sevketti. Ve 6 yıl içinde yüzden fazla kişinin hidayetine vesile oldu. Ahmet Barışçıl birbirinden ilginç anıların yer aldığı bu 6 yılı GENÇ dergiyle paylaştı.
> Neden Macaristan´a gittiniz? Ne vesile oldu?
1999 yılında imam hatipten mezun olmuştum. O zaman imam hatipler açısından büyük sorunlar vardı. (Hala devam eden sorunlar aslında...) Ve bu sorunlar bitecek gibi değildi. O zaman kararı verdim ve gittim. Üzülerek de olsa...
-Türkiye´de size imkan verilseydi ne yapmak isterdiniz peki?
-İletişim bölümünü okumak istiyordum. Ama nasip olmadı.
-Ve Macaristan´a gittiniz. Eğitim nasıl devam etti ya da etti mi?
-İlk sene dil eğitimi aldım. Daha sonra kamu yönetimine yazıldım. Sonra kamu bitti ve iletişime yazıldım. Aslında eğitim bir vesile artık. Oradaki insanara faydalı olabilmek, yani hizmet götürebilmek amacım.
-Macaristana gittiğinizde sizi en çok şaşırtan somut bir olay örneği verebilir misiniz?
-Macar gençlerinin %80 den fazlası ise hiçbir dine bağlı değil. Ne Hristiyan, ne Yahudi ne başka bişey. Şöyle diyorlar mesela; mutlaka vardır bir güç ama o bana karışmasın ben ona karışmayayım. O kendi hayatını yaşasın ben kendi hayatımı yaşayayım. Bunları çok okumuştuk ve dinlemiştik ama orda karşılaşınca çok tuhafıma gitmişti. Böyle birşeyle karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. İkincisi bireysellik. Herkes kendi için yaşıyor. Bunu da görmek çok farklı bir tecrübe olmuştu.
-Peki bu atmosfer ortasında hizmet etme duygusu nasıl gelişti?
-O, dini hakir gören insanların pratik hayatta kendilerine tezat bir yaşayış içinde olduklarını gördüm. Yani güçlü zannediyorlar kendilerini ama güçsüzler, çünkü mutsuzlar, huzursuzlar, yalnızlar. Güçlü gibi görünmeye çalışıyorlar ama güçlü değiller. Bunu görünce kızamıyorsunuz onlara, belki de acıyorsunuz ve ben bu insanlar için ne yapabilirim diyorsunuz içinizden. Tabi eğer böyle bir derdiniz varsa.
-Peki İslam? Ne geliyor akla İslam deyince Macaristan´da?
-Medyanın yaptığı tahribat çok büyük. Düşünemiyeceğimiz kadar büyük bir tahribat. Macaristanda yaklaşık 200 bin Yahudi var. Hatta ikinci İsrail diye bahsederler. Ve ticaret, ekonomi, eğitim,kültür, sanat medya alanında çok güçlüler ve neredeyse bu alanlar tamamen onların elinde. Çıkıp da tabi böyle bir medyada İslam güzel bir dindir diye yayın yapmazlar.
-İslam´dan ilk bahsettiğiniz zaman aldığınız tepkilere vereceğiniz ilginç örnekler var mı?
-Usame Bin Ladin´i resmen tanıyıp tanımadığımı soranlar oluyor mesela. (Tebessüm ediyoruz)
- Şimdi sırası gelmişken hidayet hikayelerinden bahsedelim isterseniz. Sizi en çok etkileyen bir-iki örnek verebilir misiniz?
-Fizikçi bir arkadaşımın hikayesi var. O kendi dilinden anlatıyor “Ahmet ben herşeyi bilim üzerine kurmak istiyordum, Öyle bir niyetim vardı, bilime iman ediyordum. Ama üniversiteye gittiğim zaman gördüm ki bilim beni yarı yolda bıraktı. Tüm hayallerim yıkıldı. Çünkü iman ettiğim şey sorularımı yanıtsız bırakıyordu. Seni bırakan seni yarı yolda bırakan bir şeye nasıl iman edebilirdin ki?”
“Direkt olarak İslam´la uğraşmak bana biraz fazla gelirdi. İslam ile ilgili bildiklerim medyadan gördüklerimdi. Savaşlar, bombalamalar vs. Ama tasavvuf ile ilgilenmeye başladığımda, İbn-i Arabi gibi, Mevlana gibi mutasavvıfları okudukça, tüm sorularımı iki kelime ile cevapladıklarını gördüm. Ahmet sorusu biten bir insan ne yapar bilir misin? Yere kapanır, secdeye kapanır.”
-Gerçekten çok etkileyici. Bir arayış ve sonunda hidayet.
-Bir de çok ilginç bir konu var. Müslüman olmuş bir Macar arkadaşımıza, Türkiye´den gelen doğma büyüme müslüman bir kişi şöyle demişti bir keresinde: “Yahu sen niye Müslüman oldun ki, niye İslam? Siz çok mutlusunuz, çok çok özgürsünüz, istediğiniz gibi yaşıyorsunuz, bizim hayal ettiğimiz hayat şekli bu, niye kendinizi sınırlandırıyorsunuz ki?
O Macar arkadaşın çok güzel bir cevabı vardı “Aslanım dedi, biz yolun sonuna kadar gittik ve gördük ki uçurum varmış sonunda. Boşuna gitme sen, senin hayal ettiğin o hayatın sonuna gittik ve uçurum olduğunu görüp ve atlamadan geldik. Benim sana tavsiyem boşuna o yolu bir daha gitme.” İşte böyle. Yani o fizikçi Abdurrahman kardeşimin müslümanlığı ve aşkı yanında inanın ben müslümanım demeye utanıyorum. Geceleyin bazen kalkıyor namaz kılıyor. Namazdan zevk alıyor. Zaten insanlar zevk alarak ibadet ettiği zaman Allah onları seviyor anlamına geliyor. Üzerinde bir yük varmış gibi, o yükü bir an önce atması lazım gibi ibadet ediyorsa o insanın ibadetinde biraz sorun var demektir.
-Tekrar Macaristan´a gelecek olursak, hidayete eren insan sayısı ne kadar yaklaşık?
-Yüzün üzerinde Müslüman olan arkadaşımız var Elhamdülillah.
-Nelerden etkileniyorlar mesela?
-Yeri de gelmişken ikinci hidayet hikayesini anlatalım bu konunun içinde. Macaristanlı bir çift var tanıdığım. Hidayet hikayeleri şöyle: Bir gün Türkiye´ye gelmişler. Bir lokantada yemek yemişler. Yemeğin ardından lokanta sahibi ikram olarak çay söylemiş onlara. Şaşırıp kalmışlar. Bize niye çay ısmarlasın ki diye düşünmüşler. Çünkü alışkın oldukları bir hadise değil. Halbuki çay ne ki. Ama diyor beni çok etkilemişti. Ardından lokanta sahibi masaya gelmiş biraz muhabbet etmişler. Lokanta sahibi bunların böyle sıcak kanlı olduklarını görünce bir de tatlı ikram etmiş. Bunun üzerine orada, kız arkadaşının yanında ağladığını söyledi bana. Bir insan tanımadığı bir insana niye ikramda bulunuyor diye düşünmüş. Olayı bir türlü idrak edememiş. Kendime anlatmaya çalıştım anlatamadım dedi. Daha sonra bize de bu çift ile Budapeşte´de tanışmak nasip oluyor ve bu olayın zemin atmaya vesile olmasıyla bir sene içinde müslüman oluyorlar. Düşünün, onların İslam´a karşı sempati duymalarının sebebi İstanbul´da bir lokantacının onlara sadece ikramda bulunması. Ve o lokantacı bunu bilmiyor...
Röportajın devamı ikinci sayısıyla bayilerdeki yerini alan Genç dergide.

Hiç yorum yok: