19 Ekim 2009 Pazartesi

Yahudi kökenli Bracht`ın çile dolu öyküsü

Şerbini cinayetinden sonra Almanya Müslüman olan ve çocuklarından mahrum bırakılan Yahudi kökenli Natalie Bracht`ın yürek yakan öyküsünü tartışıyor...

Natalie Bracht, İngiliz makamlarının hakkında ileri sürdüğü “histriyonik kişilik bozukluğu“ iddiasını yalanlıyor. Psikolojik rahatsızlıkları olduğu iddiasıyla dolayı beş kızından ayrı kalmak zorunda olan Natalie Bracht kızlarını alıp kaçmak zorunda kalmıştı.



Bracht`a göre İsrail devleti ile ilişkisi olan kocası çocuklarını Müslüman olan eşinden almak için üzerinde psikolojik baskı yapıyor ve iftira atıyor...

Birbirlerinden kopmamak için sosyal güvenlikten kaçan anne ve beş kızı Almanya`da gündeme oturdu.

35 yaşındaki Bracht, yaşları 5 ile 13 arasında değişen beş kızını sosyal güvenlik servisinden kaçırarak ortadan kaybolmuştu.

Tiyatral Kişilik Bozukluğu denilen psikolojik bir hastalık iddiasıyla İngiliz sosyal güvenlik servisi kızlarını korumak adına ondan almak istedi. Ancak Bracht, kızlarından ayrı kalmak istemedi ve onları da alarak altı ay önce ortadan kayboldu.



Şimdiye kadar kızların hayatından endişe edilirken, çekilen görüntüler sayesinde kızların iyi olduğu öğrenildi.

Araştırmacı-Yazar Emine Arslaner`in Türkiye`de gündeme getirdiği haber`in ayrılarında ise dikkat çekici yönleri şöyle:

"Bir Hatta toplumdan kızların durumu iyi görünüyor, onlar da annelerinden ayrı kalmak istemiyorlar, anne ve kızları için beraber kalabileceklerine dair güvence verilmeli şeklinde tepkiler oluştu.

Kadın ve çocukların babaları hakkında çeşitli dönemlerde yaptığı açıklamalar ise kafa karıştırıcı.

Çocuklardan biri babasının Libyalı bir ajan olduğunu internet aracılığıyla açıklarken, Natalie ise üç çoğunun babasının İsrailli bir bilim adamı olduğunu söylemiş.
Bu açıklamaları kadının hastalığına yoran yetkililer, kaçakları bulmak ve bu sorunu en zararsız şekilde çözmek için çalıştıklarını söylüyorlar.

Elinde bir tomar kağıtla kalabalığın karşısına çıkan ve yedi yıllık serüvenine dair yanlış bir beyanda bulunmamak için sık sık elindeki notlara başvurmak zorunda kalan acılı annenin adını Türk medyası ilk olarak 2007 yılında, beş kızını da yanına alıp İngiltere’den firar ettiğinde duymuştu.

Bracht, Alman asıllı bir İngiliz vatandaşı. 2006 yılında İslam’ı seçerek müslüman olan bu eski musevi bayanın hayatı, solcu ve sosyalist bir çizgiye sahip olan eşinin birden bire siyonist tandanslı cemaatlere rucu etmeye başlamasıyla değişti.

Eşinin zihniyetindeki değişimleri asla kabullenemeyen Natalie, 2003 yılında boşanma davası açtı ve Yahudi eşinden ayrıldı.

2005 YILINDA MÜSLÜMAN OLDU

2005 yılında Almanya’nın Kassel eyaletindeki bir Türk camisinde getirdiği Kelime-i Şahadetle birlikte Natalie’nin asıl ilahi imtihanı başladı.Beş kız çocuğu annesi olan genç kadın; 2006 yılının Ocak ayında Düsseldorf’daki İngiliz Konsolosluğu’ndan bir davet aldı.



Konsoloslukta kendisine,- yabancı dil bilgisi gibi- aradıkları bir takım vasıflara sahip birisi olduğu söylenerek, bir iş teklifi yapıldı. İş yerinin İngiltere’de olduğu belirtilerek; pasaport, seyahat ve ikamet gibi bütün işlemlerin ve masrafların kendileri tarafından karşılanacağı söylenir. Döne döne iş arayan ve çok zor durumda olan anne, bu cazip teklifi bittabi büyük bir coşkuyla kabul eder ve İngiltere’ye göç eder. İşin ne olduğu, yani asıl mahiyeti İngiltere’ye gittikten sonra bildirilir kendisine…

MOSSAD AJANLIK TEKLİF ETTİ

Bracht`tan Mossad için ajanlık yapması istendi. İslam’ı kabul eden ve yahudi olduğu yıllarda dahi siyonizme karşı mücadele veren, hatta bu yüzden eşinden ayrılan kadın gayet spontan bir hareketle teklifi reddetti. 14 gün sonra başında kippa bulunan iyi giyimli bir Haham ülkeye yeni gelen bütün yahudilerle birlikte, kendisini de selamlamaya geldiğini söyler. Natalie misafirini kapıdan geri çeviremez ve içeri alır. Haham samimi bir sohbetten sonra asıl konuya gelir ve Natalie’ye yeniden Mossad için çalışmasını teklif eder. Natalie kibarca teklifi geri çevirir. Haham son derece naziktir, ısrar etmez ve evden ayrılır ancak birkaç gün sonra yeni bir teklifle yeniden kapıda dikilir. Bu teklife göre Natalie, Alman pasaportunu hahama geri iade edecektir ve İngiliz pasaportu kendisinde kalacaktır. Bu pasaporta ilaveten, kendisi ve çocukları için birer İsrail pasaportu çıkarılacaktır.

Londra’ya yerleşecek ve bir öğrenci yurdunda kalacaktır. Detayları konuşmak üzere kendisini sinegoga davet eder. Natalie musevi olmadığını söyleyince çok ilginç bir cevap alır. Haham kendisinin de yahudi olmadığını ancak bir araya gelmek için belli bir buluşma yerine ihtiyaç olduğunu, sinegogun bu tür buluşmalar için en ideal mekan olduğunu söyler. Natalie buram buram gizli ajanlık kokan bu teklife de sıcak bakmaz ve kesin bir dille reddeder.

Bu olaydan dört gün sonra “İngiltere Ev Edindirme Kurumu“ndan olduklarını söyleyen birileri evini aramak isterler.

Belli bir gerekçeleri de olmayan bu insanlar, aldıkları emre göre hareket ettiklerini söylerler ve aile bireylerinin pasaportlarını da kontrol ettikten sonra, kayda değer birşey bulamayarak evden ayrılırlar. Bir süre sonra İngiltere Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan bir görevli dikilir Natalie’nin kapısına… Çocuklarla konuşmak istediğini söyler ve bu söyleşi sırasında Natalie’nin yanlarında bulunmasını istemez. Bu görüşmeden bir iki gün sonra aynı kurumdan iki bayan görevli çocuklarla yeniden görüşmek üzere aileyi rahatsız eder.

Üç saat süren bu görüşmenin ardından Natalie merakını daha fazla yenemez ve çocuklarına ne konuştuklarını sorar. Çocukların cevabı çok ilginçtir… Yaşları 5 ve 13 arasında değişen beş kız çocuğuna, İngiltere Çocuk Esirgeme Kurumu görevlileri önce Disneyland’ı sevip sevmediklerini sorarlar. Çocuklar Disneyland’ı tanımadıklarını söyleyince, “sosisi sever misiniz?” sorusunu iletirler.

Çocuklardan “evet“ cevabını alan görevliler, bu sefer de hangi eti tercih ettiklerini sorarlar. Çocuklar bu soruyu; tavuk olarak cevaplarlar. İstedikleri cevapları aldıklarını düşünen görevlilerin en ilginç sorularından birisi de şudur; hafta sonlarında Kur`an kursu, okul gibi bir yere gidiyor musunuz?

Çocuklarına yapılan bu saçma sapan işkenceye tahammül göstermeyeceğini ve avukata gideceğini okul yönetimine ileten anne, bu hareketinden bir gün sonra; çocuk parası, ev kirası yardımı gibi bütün sosyal haklardan mahrum edildiğini, yani vergi kaydının silindiğini bildiren bir mektup alır.

Yeni düzenlemeye göre kendisine haftada 80 € verilecek ancak bu para, aile için alışveriş yapmak üzere başka bir kadına teslim edilecektir (Natalie’nin yaptığı açıklamaya göre, bu vasıtayla evine ne aldığı, ne gibi harcamalarda bulunduğu tesbit edilir).

Kendi ülkesinde bir mülteci muamelesine tabi tutulan çaresiz kadın, Hollanda’da yaşayan teyzesini arayarak bir avukat tutmasını rica eder. Teyzesi bir avukat tutar ve mahkeme işlemleri başlar ancak 11.05.2006 tarihinde Natalie için gerçek kıyamet kopar.

POTANSİYEL KATİL ANNE İLAN EDİLDİ

Çöp atmak üzere dışarı çıkan kadın evine geri döndüğünde sivil polislerle ve çocuk esirgeme kurumu görevlileriyle karşılaşır. Hakim kararıyla eve girdiklerini söyleyen görevliler aileye artik “kendilerine ait özel bir hayatları olmadığını“ tebliğ ederler. Natalie bu tarihten sonra gözetim altına alınır. Posta kutusu dahil, eve giren çıkan ne varsa kontrol edilir ve evin önüne kamera yerleştirilir. Çocuklarıyla birlikte doktora gitmesi dahi yasaklanır. Çocuk esirgeme kurumu görevlileri istedikleri zaman eve girme ve çocukları sorgulama hak ve yetkisine sahiptirler. İçeri girmelerine izin vermediği takdirde çocukları elinden almakla tehdit ederler. Günde üç defa, belirsiz vakitlerde, bazen gece yarısı çat kapı gelir, çocukları soru yağmuruna tutar ve giderler. Çeşitli iftiralar ve hiç bilmediği tanımadığı insanlardan alınan asılsız ifadelere dayanarak “potansiyel katil anne“ muamelesine tabi tutulur Natalie. Çocuklar için psikologlar tutulur. Çocukların verdikleri ifadeleri pozitif bulan psikologun teşhisi bir bahane uydurulup iptal edilir ve başka psikologlar görevlendirilir. Çocukların kütüphane kartlarına el konularak hangi kitapları okudukları takip edilir. Ev anahtarları ellerinden alınır ve en nihayetinde avukat ayarlayarak destek veren 60 yaşındaki teyzesi “tehlikeli kimlik“ ilan edilerek onunla görüşmesi de yasaklanır.

131 SAAT SORGU

Bu zaman zarfında çocuklar toplam 131 saat sorguya tabi tutulur.

Evde yapılan aramalardan birinde ele geçirdikleri ve en küçük kızını 18 aylıkken, üzerinde mayosuyla kum havuzunda oynarken gösteren bir fotoğrafın “çocuk pornosu“ şüphesi taşıdığını öne sürerek laptopuna ve dvd‘lerine el koyarlar. Bu arada bir camide tercüman olarak işe başlaması da olayların katmerleşmesine neden olur. İslamcı düşüncelere sahip radikal ve tehlikeli bir kimlik olarak yargılanır. Laptopunda bulunan ve Guantanamo‘yu gösteren videolar ve bazı islami yardım teşkilatları için yaptığı çalışmalar delil olarak gösterilir. Okuldan alınan raporlardaki çok ilginç bir detayı dile getirmeden geçemiyor Natalie. İngiliz güvenlik teşkilatının, Natalie’nin radikal islamcı olduğuna dair delil olarak gösterdiği okul raporunda şu ifade yer alıyor; mavi gözlü, beyaz tenli Avrupalı çocuklar ama bu çocuklar daha çok siyah tenli, Pakistan uyruklu çocuklarla arkadaşlık kuruyorlar.



Bütün çabalarına rağmen çocuklarını elinden almak için kafi miktarda delil toplayamayan İngiliz kurumlar son bir hamle yaparak Natalie ile anlaşma yoluna giderler ve ona müslümanları aşağılayan bir protokolü imzalatmaya çalışırlar. Bu protokol müslümanların aile içi şiddet uyguladıklarını gösteren bir vesika niteliğini haiz olacak ve böylece güvenlik birimleri müslüman aileler üzerinde daha çok baskı kurabilmek için yeni bir nedene sahip olacaklardı. Bu imza karşılığında Natalie ve ailesi rahat bırakılacaktı. Natalie bu metne imza atmaz ve Almanya’ya dönmek üzere Alman büyükelçiliğine başvurur. Bu başvurunun hemen ardından güvenlik güçleri kapısını çalarlar. Bir daha Alman büyükelçiliğine giderse çocuklarını bir daha görmeyeceğini bildirip ayrılırlar.

SİYONİST EŞ DELİ RAPORU ALDIRTTI

Eski eşinin de dahil olduğu İsrailli birimin ayarladığı psikolog Londra’dan özel olarak getirtilir ve yine eski eşinin yönettiği bir avukatlık bürosunda kendisinin de, çocukların da deli olduğu, bu psikologun beyanlarıyla tescil ettirilir. 17.05.2008 sabahı Londra’dan gelen bir telefonla çocuklarına İsrail pasaportu çıkartıldığı ve Cumartesi günü çocukların İsrail’e gönderilebileceği haberini alır. Londra’da bulunan bir caminin imamının yardımlarıyla, Londra’ya kaçar ve oradaki müslüman cemaatlere sığınır. Bir süre sonra buradan da ayrılarak kırsal bir arazide, çok ilkel şartlarda, yine müslüman bazı tanıdıklarının yardımlarıyla yaşayamaya çalışır. Burada yaşarken kendisine yardım eden imamın tutuklandığını öğrenir. Ardından, yine burada yaşarken kendisiyle röportaj yapan bir gazeteci tutuklanır.

TÜRKİYE`YE GELECEKKEN TUTUKLANDI

Helikopterlerle yapılan aramalara rağmen, ‘Allah’ın yardımı ve inayeti ile’ altı ay boyunca saklanmayı başarır Natalie ve yine müslümanların destekleriyle, bir gemiyle Fransa’ya, oradan da Almanya’ya gelir. Makus talihi zavallı annenin peşini kendi öz yurdunda da bırakmaz. Almanya’da da şüpheli tavırlarla karşılaşan ve çocuklarının elinden alınacağını öğrenen genç kadın Türkiye’ye kaçmak üzere bir otobüse binerken Münih’te tutuklanır.

Natalie konuşmasının sonunda, en büyük kızının çocuk bakım evinden kendisine yazdığı duygu dolu mektubu okuyor. Annesine duyduğu özlemi sık sık dile getiren küçük kızın yaşadığı dram kelimelerine sinmiş gibi... Yurtta bütün kapıların ve pencerelerin kapalı tutulduğunu ve dışarı çıkmalarına müsade edilmediğini yazıyor annesine küçük kız ve bir an önce annesine ve hürriyete kavuşmak için dua ediyor.

Natalie, Almanya’da elinden alındıktan ancak altı ay sonra, sadece telefonda çocuklarıyla görüşebiliyor. Haftada bir defa, kızlarından her biriyle sadece beş dakika süreyle ve bir görevlinin denetimi altında görüşmesine müsaade ediliyor. Görüşmeler sırasında emosyonal cümleler kurmak, şifreli ifadeler kullanmak yasak. Görevli şüphelendiği an telefonu kapatıyor. Her 4-7 haftada bir kere, kızlarından biriyle sadece 20 dakika, iki gardiyanın refakati altında görüşebiliyor.

Çocukların psikolojilerinin tamamen bozulduğunu, yemek yemeyi ve banyo yapmayı reddettiklerini bildiren yetimhane yetkilileri, bazı gazetelere yaptıkları açıklamalarda, sadece annelerini sayıklayan bu çocukların niçin annelerinden uzak tutulduklarını ve ortada ne döndüğünü anlamadıklarını dile getiriyorlar.


ALMANYA SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BRACHT`IN ARKASINDA!


Natalie’nin mücadelesi bütün hızıyla sürerken, müslüman dernekler ve sivil toplum kuruluşları da medya yoluyla destek toplamaya ve aileyi bir araya getirmeye çalışıyorlar.

ACI DOLU TELEFON KONUŞMALARI İNTERNETTE

Acılı annenin Alman çocuk esirgeme kurumunda bulunan kızlarıyla yaptığı telefon konuşmaları internete aktarıldı. www.dawa-news.de adresinde bulunan ses kayıtlarında Bayan Bracht kızlarından birine birşey isteyip istemediğini soruyor. Küçük kızın verdiği cevap cok acı; seni istiyorum anne!

Bir baska ses kaydında 10 yaşındaki Elenora annesine yazdığı mektuplardan bahsediyor ve onlarca mektup yazdım anne ama hiçbiri sana gönderilmiyor. Neden bilmiyorum? diye soruyor

http://www.tekilhaber.com/Haber/Dunya/10082009/Yahudi-kokenli-Brachtin-cile-dolu-oykusu.php.


Hiç yorum yok: