Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüsü Muammer Zukorlic:Türkiye bizi yüzyıl önce terk eden anamızdır...
İHH’nın düzenlediği Balkan Sempozyumu’na katılan Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüsü Muammer Zukorlic, gazetemiz yazarlarından Ayhan Demir’e çok önemli açıklamalar yaptı. Söyleşinin her satırını dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz.
Ayhan Demir
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç "Sancaklı Boşnaklar, Bosnalı Boşnakların Berlin paylaşımında Drina’nın öte yakasında kalan ve daha şanssız olan kardeşlerinden başka bir şey değildir" diyordu. Bunu biraz açabilir misiniz? Sırbistan’daki Boşnakların şuandaki durumu nedir?
Gerek Bosna-Hersek’teki savaş ve gerekse Kosova’daki çatışmalar esnasında Sancaklı Boşnaklar hayati tehlike altındaydılar. Şuanda böyle bir tehlike kalmadı. Ancak belki de çok daha önemli bir tehlike olan kültürel savaştan net bir şekilde söz edebilirim. Bizler hala Sırbistan’da ikinci sınıf vatandaşız. Her ne kadar tüm yasal düzenlemeler bizim eşit haklara sahip olduğumuzu söylese de, maalesef fiiliyattaki durum bunun tam aksini gösteriyor. Bizler son dönemde çok ciddi bir mücadele içerisindeyiz. Milli ve dini haklarımız başta olmak üzere her anlamda tehlike altında. Biz bunun için savaşmak zorundayız. Ve bu konuda kararlıyız.
*Yaklaşık 15 yıldır devam eden çekişmenin sonunda bir grup imam, merkezi Yeni Pazar’da bulunan ve Bosna-Hersek İslam Birliği’ne bağlı olan Sancak İslam Birliği’nden ayrılarak Sırbistan İslam Birliği’ni kurdular. Sırbistan devletinin desteğini alan Adem Zilkiç ve Hasip Suleviç'in başını çektiği bu ayrılıkçı isimler ne yapmak istiyorlar? Sırbistan ve Sancak Müslümanları üzerinde nasıl bir oyun oynanıyor?
Bu söylediğiniz, demin bahsetmiş olduğum, son dönemdeki Sırp müdahalelerinin en müşahhas örneklerinden sadece bir tanesidir. Sırp siyaseti, kültürel ve ekonomik anlamda hegemonyasını kurmuştu. Müdahale edemediği tek alan din ve dini yaşantımızdı. Şimdi son hamlelerini dini yaşantımızı ve birliğimizi ortadan kaldırarak yapmak istiyorlar. Bu müdahalenin özünde yatan birkaç sebep vardır. Bunların birinci; İslam Birliği’nin başına bölge Müslümanları için değil, Sırp siyaseti adına hizmet edecek kuklaların getirilmesidir. Sırp politikasının bu son hamlesinin ardında yatan bir diğer sebep, Müslüman eğitim kurumlarına yapılan yatırımları engellemektir. Sırp politikası bizim son on beş yılda yapmış olduğumuz ciddi eğitim kurumlarına; medreselere, okullara tahammül edemez noktaya gelmişti. Ayrılıkçılara verdikleri bu destekle bu tahammülsüzlüğünü bir kez daha göstermiş oldular. Üçüncü ve belki de en önemli sebep ise, bizim Saraybosna ile ilişkilerimizi kesmekti. Bizim bölgedeki dini merkezimiz her zaman için Saraybosna’dır. Her ne kadar farklı ülkelerde olsak da bizim buna hakkımız var. Sırp politikasının bu son adımı, aslında, yasal olmayan bir darbe girişimi olarak nitelendirilebilir. Tabi ki bu girişim neticesinde çok ciddi problemler oldu. Bütün durumu zorlaştıran, bu darbeye karşı koymayı neredeyse imkânsız hale getiren en önemli sorun çok ciddi istihbarat kurumları ve bu kurumlarda çalışan ajanların da darbe girişimine müdahil olmalarıydı. Üzülerek söylemek istiyorum ki, Türkiye’den de bazı kişi ve kurumlar bu darbe girişiminin başarılı olması için çalıştılar. Buna karşı koymak çok güçtü. Ancak Allah’ın yardımı ile bu sorunu büyük ölçüde aştık. Şuan da genel olarak durumun kontrol altına alındığını söyleyebiliriz. Bahsetmiş olduğunuz imam topluluğu İslam Birlği’nin sistemi dışında kalmışlardır. Diğer kurumlarımızda (medrese ve okullar) zaten hiçbir sorun olmadı ve kontrolümüz altında bulunuyor. Her şey gayet yolunda gidiyor.
Müslümanlar kardeştir
*"Türkiye’den de bazı kişi ve kurumlar bu darbe girişiminin başarılı olması için çalıştılar" dediniz. Kim bu bazı kişiler? Anadolu Ajansı ve Zaman Gazetesi, Belgrad ve Novi Pazar kaynaklı haberlerinde bu ‘darbe girişimini’ "bölgenin 15 yıldır müftülüğünü yapan Muammer Zukorliç'in yerine Hasip Suleviç'i, Sırbistan Başmüftülüğü'ne ise Adem Zilkiç'i seçti. İmamlar eski müftü Muammer Zulkoç'in "Osmanlı-Türk kültürü" yerine "Vahhabi kültürünü" bölge halkına yaşatmak istemesinden rahatsızlık duydukları için seçim yapılmasını istediklerini kaydetti" şeklinde duyurdular. Siz bölge halkına "Osmanlı-Türk kültürü" yerine "Vahhabi kültürünü" yaşatmak niyetinde misiniz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: İslam tekdir. Osmanlı ya da Vehhabi İslam’ı diye bir şey yoktur. Bunu söyleyenler aslında Müslümanları bölme niyetlerini farkında olmadan açığa vurmuş oluyorlar. Türkler de, Araplar da tüm Müslümanlar gibi bizim kardeşlerimizdir.
Türkiye’de; demokratik seçimler ve mevcut kanuni sistem dışında devlete hükmetmeye çalışan insanlar olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. İşte Sancak Müslümanları üzerinde plan yapan insanlar da aynı kişilerdir. Bu kişiler Balkanlarda geziyorlar, para taşıyorlar. Bizim kendini bilmez, zavallı insanlarımızı; arabalar alıp, kendilerinden büyük müftüler yapacakları gibi bir takım vaatlerle kendi oyunlarına alet ediyorlar. Bu insanlar "Biz Türkiye’yiz. Biz Türkiye’yi temsil ediyoruz" diyerek onları yanlış yönlendiriyorlar.
Bu kişilerin hikâyesi yüzeysel bir Türkiye hikâyesinden ibarettir. "Sen Türkiye’de eğitimini yapmadın. Sen müftü olamazsın" gibi çok primitif ve ucuz manipülasyonlar yapılmaya çalışıldı. Onlar aslında bu tip haberler ile lobi çalışması yapmak istediler. Öyle düşünüyorum ki, bu kişiler, ismini söylediğiniz Zaman Gazetesi ya da Anadolu Ajansı’nda kendi istekleri doğrultusunda haber ve yorum yapacak birilerini bulmuş olabilirler. Söylediğim gibi bunlar sadece birer lobi çalışmasıdır. Eğer istenen darbe girişimi başarılı olsaydı, evet, bir sorunumuz olduğundan söz edebilirdik. Ama gördüğünüz gibi istenilen başarılamadığına göre bu şuanda hiçbir önem arz etmiyor.
*Bosna ve Kosova’da oluk oluk Müslüman kanı akıtan, Srebrenitsa’da soykırım yaptıkları mahkeme kararı ile tasdik edilen Sırplar, geçtiğimiz yıl (2007) Ramazan Bayramı sebebiyle Sırbistan Parlamentosu'nda Müslümanlara kokteyl vererek bir ilke imza attılar. Bu ne anlam ifade ediyor? Sırp cephesinde bir değişiklik mi var? Yoksa bu da Sırp siyasetinin bir oyunu mu?
Bu tamamen Sırp stratejinin bir parçasıdır. Onlar, bunu gerçek Müslümanlar için yapmadılar. Az önce bahsettiğimiz kişilere yönelik yapılmış bir davetten ibarettir. Burada konuştuğumuz başarısız girişim, çok iyi örgütlenmiş bir darbe girişimidir. Onlar; eğer hepsi aynı anda müdahale eder ve saldırırlarsa, bizim tamamen dağılıp yok olacağımızı düşündüler. Kaldı ki o resepsiyon da bu oyunun bir parçasından ibaretti. Kokteyli verenler ve katılanlar, bizi olduğumuz ya da olmamız gerektiği gibi bir Müslüman değil, olmamızı istedikleri gibi bir Müslüman olarak yaşantımızı sürdürmemizi istiyorlar.
Burada iki konseptten bahsedebiliriz aslında. Bizim düşünce tarzımıza göre, İslam Birliği bir kurum olarak elbette bulunduğu devletin bir parçası olacaktır. Ama özerk bir kurum olacak. Bugün mevcut anayasa zaten bize; eşit haklara sahip olma ve özerk olarak kendimizi yönetme hakkını tanıyor. İkinci konsept yani Sırp politikasının istediği, Sırp hükümetinin ya da devletinin bir piyonu olmamızdır. Biz değerlerimizi korumaya çalışıyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Mevcut durum karşısında bizim dezavantajımız, son yüzyılda, kötü bir şekilde organize olmuş olmamız ve baskı altında dini yaşantımızı sürdürüyor olmamız. Ve maalesef geçtiğimiz yüzyılda dış güçlere ait istihbarat kuruluşlarının, kendi içimizde yerleşebilmiş olmalarıdır. Balkanlarda çok iyi bilinen bir gerçek var: İmam saflarında farklı dine mensup insanlar yer almışlardır.
*İslam coğrafyasına bir göz attığımızda, bu son örnekte de görüldüğü gibi, mevcut birliktelikleri parçalamaya çalışan küçük gurupların her dönemde var olduğunu ve arkalarında gayr-i Müslimlerin desteğinin olduğunu görüyoruz. Bu bir tesadüf mü?
Bahsetmiş olduğunuz durum İslam ümmetinin genel durumuna ait bir fotoğraftır. İslam dünyasının bu virüslere karşı koyacak yeterli bağışıklığa sahip olmadığını gösterir. İslam ümmetinde bilinç ve aydınlığın artmasıyla baskıda doğru orantılı olarak artıyor. Tabi ki geçmişte olduğu gibi İslam medeniyetinin, yeniden dünyayı yöneten hâkim bir medeniyet ve güç olmaması için dünyanın dört bir yanında çeşitli organizasyonların, örgütlerin, kurumların, kişilerin ve siyasetçilerin el ele vererek, güçlenmemizi önlemek için birlikte çalıştıklarını görüyoruz. Mesela az önce söylediklerimin en güzel örneği yine biziz. İslam Birliği pasif bir şekilde hayatını devam ettirirken hiçbir sorun yoktu. Ne zaman ki, okullar, medreseler, üniversiteler, gazeteler ve televizyonlar yaygınlaştı ve büyüdü işte o zaman darbe ve baskılar da arttı.
*NATO raporlarında Sancak, dünya üzerindeki on altı hassas noktadan biri olarak gösteriliyor. Aynı zamanda Balkanlarda çatışma riskini en çok taşıyan bölgelerden birisi. Böyle bir bölgede Müslüman olmak nasıl birşey?
Sıkıcı olmaktan başka her şey... Sancak, Balkanların tam ortasında ve etrafı; Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Kosova ile çevreli. Bu aynı zamanda üç büyük din olan İslam, Katoliklik ve Ortodoksluktan söz etmemizi gerektiriyor. Farklıkların buluştuğu belki en küçük ancak buluşmaların en sık yaşandığı bir noktadayız. Hassas ve hassas olduğu kadar da önemli bir noktadayız. Tüm bunların farkındayız. Bu sebeple bilinçli olmaya ve bilincimizi korumaya çalışıyoruz. Karşımıza çıkan tüm durumlara en uygun tavrı almaya ve doğru adımlar atmaya gayret ediyoruz. Söylediklerimin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kısa bir dönemden değil, yüz yıllık bir dönemden bahsediyoruz. Bunun bir netiesi olarak bugün Sancak’ta bulunanların dört katı Boşnak, Sancak dışında yaşıyor. Ama buna rağmen yılmadık. Çalışmaya devam edeceğiz. Kendi dinimizi, kendi kültürümüzü ve kendi topraklarımızı korumak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Bizim misyonumuz ayrıştırıcı değil, birleştirici ve buluşturucu olmaktır. Her ne kadar zor gibi görünse de, biz buna çok sıkı bir şekilde inanıyor ve bunun için mücadele ediyoruz.
Sırbistan’daki Müslümanlar
*Özellikle Karacic (Karadzic) yakalandıktan sonra milliyetçi Sırpların bazı tahrik edici eylemleri oldu. Aynı şekilde kendilerine yönelik eylemler de oldu mu?
Yaklaşık iki yıl önce (2006) Kosova’da sorunlar yaşandığında Sırbistan’daki Sırp aşırı milliyetçi guruplar, Belgrat ve Niş’teki camilerin yakılma eylemlerini organize etmiş ve gerçekleştirmişlerdi. Bunu da Kosova’nın bir intikamı olarak lanse etmişlerdi. Aslında söylemek istedikleri dünyanın herhangi bir yerinde bir Sırp’ın başına gelen herhangi bir olayın intikamını bizden alacaklarıydı. İşte bu korku sebebiyle bizden başka herkes Sırbistan ve Sırplardan uzaklaştı.
Her ne kadar mevcut durum Sırbistan’daki Müslümanlar adına şartların çok zor olduğunu işaret etse de, şahsım adına, bundan çıkarabileceğimiz bir avantajın olduğu kanaatindeyim. Sırbistan bundan sonra kendi demokrasisini ve demokratik sistemini Sırbistan’daki Müslümanlara iyi davranarak ispatlamaya çalışmak zorunda olacaktır. Bizim durumumuz iyi olamadığı sürece, bizim taleplerimiz karşılanmadığı sürece hiçbir uluslararası kurum ya da örgüt, Sırbistan’da demokratik hakların korunduğuna dair herhangi bir rapor alamaz.
*Sırbistan’daki hükümette koalisyon ortaklarından biri de Sancak Demokrat Partisi Genel Başkanı Rasim Ljacic isimli bir Müslüman. Kendileri ile görüşüyor musunuz?
Kendisi ile düzgün bir ilişkimiz var. Her ne kadar siyasi sorunlara farklı bakış açılarına sahip olsak da, İslam Birliği söz konusu olduğunda kendisinin olumlu bir yaklaşımı var.
*Düşmanlarımızı bu kadar konuştuğumuz yeter isterseniz biraz da dostlarımızı konuşalım. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, Sancak ve Sancaklı Müslümanlara çok ayrı bir önem veriyordu. Öyle ki, Sancak meselesi rahmetli Aliya’nın içinde bir uhte gibiydi. Siz rahmetli Aliya hakkında neler söylemek istersiniz?
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, dünyaya belki birkaç yüzyılda bir gelen bir insandı. O Müslüman Boşnak halkının en büyük sembolüdür. Kendi düşünce dünyasının büyüklüğü ile Bosna sınırlarını da aşmayı başararak, Balkanlar ve Avrupa’da yaşayan hakları ellerinden alınmış veya zarar görmüş tüm Müslümanların bir sembolü olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Aliya İzzetbegoviç, filozof ve düşünür yönüyle de çok değerli bir insandı. Gerek savaş döneminde gerekse savaştan sonrasında onda beni etkileyen ve benim hatıralarımda kalan en önemli özellik; çok üst düzey entelektüel seviyede kendisini izah edebildiği gibi, gündelik hayatta sıradan insanlarla da çok iyi iletişimi olan bir bilge olmasıydı.
Türkiye bize yardım etsin
*Saraybosna’daki kitap fuarında dolaşırken rahmetli Aliya’nın konuşmalarından oluşan bir kitabın 1 KM’e satıldığını gördüm. Orhan Pamuk kitabı 20-30 KM’e satılırken, rahmetli Aliya’nın konşmlarının 1 KM’e satılmasına açıkçası çok şaşırdım ve çok üzüldüm. Aliya Boşnakların gönlünde hak ettiği yeri alabildi mi?
Siz de bunu çok iyi biliyorsunuz ki büyük insanların değeri kendi yaşadıkları dönemlerden uzun bir zaman sonra anlaşılır ve tarihte hak ettikleri yeri alırlar. Ve gerçek değerler ne kadar gündemde oldukları ile ölçülmez, kendi süreklilikleri ile ölçülürler. Mesela sizin söylediğiniz kitap on sene evvel en çok satılan kitap iken, bugün kimse hatırlamıyor. Diğer yandan yüzyıllar önce belki sadece birkaç yüz adet basılmış olan bazı kitaplara bugün değer biçilemiyor. Eminim ki geçen zaman rahmetli Aliya’dan yanadır. Aliya’nın değeri her geçen gün daha fazla artacak ve daha iyi anlaşılacaktır.
Bir din adamı ve ilahiyatçı olarak şu hususu eklemeden de geçemeyeceğim: Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in kaleme aldığı "Doğu ile Batı Arasında İslam" eseri modern dönemlerin en iyi çalışmalarından bir tanesidir.
*İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından organize edilen; Arnavutluk’tan Sancak’a, Kosova’dan Bulgaristan’a, Bosna-Hersek’ten Makedonya’ya kadar neredeyse Balkanların tamamını kapsayan ve Osmanlı bakiyesi Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen "Balkan Sempozyumu" hakkında neler söylemek istersiniz? Bu meyanda Türk halkına mesajlarınız nelerdir?
İHH’nın organize etmiş olduğu "Balkan Sempozyumu" çok önemli bir buluşma toplantısıydı. Balkanlardaki Müslümanlar olarak ancak birlikte olursak hayatta kalabiliriz. Şuan olduğu gibi bölünmüş olarak devam edersek hiçbir şansımızın olmadığını düşünüyorum. Bizim Balkanlarda Türkiye ve Türk halkına çok ihtiyacımız var. Ancak Türk insanı da bizi anlamalıdır. En az bizim Türkiye’ye olan ihtiyacımız kadar, Türkiye ve Türklerin de bize ihtiyacı var. Biz kültür ve din olarak aynı din ve kültürün insanlarıyız. Bizim tek ayrılığımız etnik ve dil ayrılığıdır. Ki bunun hiçbir önemi olduğuna inanmıyorum. Son yüzyılda başımıza gelen her şeye rağmen Osmanlı’dan devraldığımız emanete hıyanet etmedik. Bu emanetin daha canlı yaşatılması ve daha iyi bakılması için Türkiye’nin desteğini elbette her zaman bekliyoruz. Bizim siyasi, ekonomik, kültürel anlamda bağlarımızı ve buluşmalarımızı canlı tutmalıyız. Resmi ya da gayri resmi ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Bu tür buluşmalar yeni proje ve fikirlerin oluşmasına, yardıma ihtiyacımız olan konuların tespit edilerek çözümlenmesine vesile olacaktır.
Benim her fırsatta verdiğim bir mesaj var ki, onu da bu vesile ile tekrarlamak istiyorum: Türkiye bizi yüzyıl önce terk eden anamızdır. Onun bizi reddetmesini istemiyoruz.
Muammer Zukorlic
1970'te Sancak'ın Tutin şehrinde doğmuştur. İlkokulu Tutin'de okumuş ve eğitimini Gazi Hüsrev Bey Medresesi'nde tamamlamıştır. 1993 yılında Cezayir Konstantin Üniversitesi'nde İslam Hukuku bölümünden mezun olmuştur. Yüksek lisansını Lübnan'da tamamlamıştır. Kasım 1993'te kurulan Sancak İslam Toplumu Meşihatı’nın başkanlığına atanan Zukorlic, 1998 ve 2003 yıllarında bu görevlere tekrar getirilmiştir. 2007 Mart ayında, Sırbistan İslam Toplumu Şûrası’nda başkanlık makamına ve Sırbistan Müslümanları başmüftülüğüne seçilmiştir. İslam toplumuna liderlik ettiği 15 sene boyunca pek çok kurumun kuruluşunda büyük rol oynamıştır.Sancak'ta ilk İslami gazete İslam’ın Sesi (Glas Islama)'nın kurucularından olan Zukorlic, aynı zamanda derginin ilk baş editörüdür. Yine, Sancak’ın en önemli yayınevlerinden El-Kelimeh'in kuruluşunda rol oynamış, İslam toplumunun bölgede ağırlığını hissettirmesini sağlayan faaliyetlerden biri olan anaokullarının kurulması ile ilgili olarak önemli girişimlerde bulunmuştur. Uluslararası Novi Pazar Üniversitesi'nin kurucularındandır ve İslam Fakültesi'nin dekanlığı ve üniversite rektörlüğü görevlerinde bulunmuştur. Bosna-Hersek'teki İslam Toplumu RİYASET'in de üyesidir. Hâlen, 2008 Temmuz'unda tekrar seçildiği, Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüğü görevini yürütmektedir. Evli ve altı çocuk babasıdır.
İHH’nın düzenlediği Balkan Sempozyumu’na katılan Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüsü Muammer Zukorlic, gazetemiz yazarlarından Ayhan Demir’e çok önemli açıklamalar yaptı. Söyleşinin her satırını dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz.
Ayhan Demir
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç "Sancaklı Boşnaklar, Bosnalı Boşnakların Berlin paylaşımında Drina’nın öte yakasında kalan ve daha şanssız olan kardeşlerinden başka bir şey değildir" diyordu. Bunu biraz açabilir misiniz? Sırbistan’daki Boşnakların şuandaki durumu nedir?
Gerek Bosna-Hersek’teki savaş ve gerekse Kosova’daki çatışmalar esnasında Sancaklı Boşnaklar hayati tehlike altındaydılar. Şuanda böyle bir tehlike kalmadı. Ancak belki de çok daha önemli bir tehlike olan kültürel savaştan net bir şekilde söz edebilirim. Bizler hala Sırbistan’da ikinci sınıf vatandaşız. Her ne kadar tüm yasal düzenlemeler bizim eşit haklara sahip olduğumuzu söylese de, maalesef fiiliyattaki durum bunun tam aksini gösteriyor. Bizler son dönemde çok ciddi bir mücadele içerisindeyiz. Milli ve dini haklarımız başta olmak üzere her anlamda tehlike altında. Biz bunun için savaşmak zorundayız. Ve bu konuda kararlıyız.
*Yaklaşık 15 yıldır devam eden çekişmenin sonunda bir grup imam, merkezi Yeni Pazar’da bulunan ve Bosna-Hersek İslam Birliği’ne bağlı olan Sancak İslam Birliği’nden ayrılarak Sırbistan İslam Birliği’ni kurdular. Sırbistan devletinin desteğini alan Adem Zilkiç ve Hasip Suleviç'in başını çektiği bu ayrılıkçı isimler ne yapmak istiyorlar? Sırbistan ve Sancak Müslümanları üzerinde nasıl bir oyun oynanıyor?
Bu söylediğiniz, demin bahsetmiş olduğum, son dönemdeki Sırp müdahalelerinin en müşahhas örneklerinden sadece bir tanesidir. Sırp siyaseti, kültürel ve ekonomik anlamda hegemonyasını kurmuştu. Müdahale edemediği tek alan din ve dini yaşantımızdı. Şimdi son hamlelerini dini yaşantımızı ve birliğimizi ortadan kaldırarak yapmak istiyorlar. Bu müdahalenin özünde yatan birkaç sebep vardır. Bunların birinci; İslam Birliği’nin başına bölge Müslümanları için değil, Sırp siyaseti adına hizmet edecek kuklaların getirilmesidir. Sırp politikasının bu son hamlesinin ardında yatan bir diğer sebep, Müslüman eğitim kurumlarına yapılan yatırımları engellemektir. Sırp politikası bizim son on beş yılda yapmış olduğumuz ciddi eğitim kurumlarına; medreselere, okullara tahammül edemez noktaya gelmişti. Ayrılıkçılara verdikleri bu destekle bu tahammülsüzlüğünü bir kez daha göstermiş oldular. Üçüncü ve belki de en önemli sebep ise, bizim Saraybosna ile ilişkilerimizi kesmekti. Bizim bölgedeki dini merkezimiz her zaman için Saraybosna’dır. Her ne kadar farklı ülkelerde olsak da bizim buna hakkımız var. Sırp politikasının bu son adımı, aslında, yasal olmayan bir darbe girişimi olarak nitelendirilebilir. Tabi ki bu girişim neticesinde çok ciddi problemler oldu. Bütün durumu zorlaştıran, bu darbeye karşı koymayı neredeyse imkânsız hale getiren en önemli sorun çok ciddi istihbarat kurumları ve bu kurumlarda çalışan ajanların da darbe girişimine müdahil olmalarıydı. Üzülerek söylemek istiyorum ki, Türkiye’den de bazı kişi ve kurumlar bu darbe girişiminin başarılı olması için çalıştılar. Buna karşı koymak çok güçtü. Ancak Allah’ın yardımı ile bu sorunu büyük ölçüde aştık. Şuan da genel olarak durumun kontrol altına alındığını söyleyebiliriz. Bahsetmiş olduğunuz imam topluluğu İslam Birlği’nin sistemi dışında kalmışlardır. Diğer kurumlarımızda (medrese ve okullar) zaten hiçbir sorun olmadı ve kontrolümüz altında bulunuyor. Her şey gayet yolunda gidiyor.
Müslümanlar kardeştir
*"Türkiye’den de bazı kişi ve kurumlar bu darbe girişiminin başarılı olması için çalıştılar" dediniz. Kim bu bazı kişiler? Anadolu Ajansı ve Zaman Gazetesi, Belgrad ve Novi Pazar kaynaklı haberlerinde bu ‘darbe girişimini’ "bölgenin 15 yıldır müftülüğünü yapan Muammer Zukorliç'in yerine Hasip Suleviç'i, Sırbistan Başmüftülüğü'ne ise Adem Zilkiç'i seçti. İmamlar eski müftü Muammer Zulkoç'in "Osmanlı-Türk kültürü" yerine "Vahhabi kültürünü" bölge halkına yaşatmak istemesinden rahatsızlık duydukları için seçim yapılmasını istediklerini kaydetti" şeklinde duyurdular. Siz bölge halkına "Osmanlı-Türk kültürü" yerine "Vahhabi kültürünü" yaşatmak niyetinde misiniz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: İslam tekdir. Osmanlı ya da Vehhabi İslam’ı diye bir şey yoktur. Bunu söyleyenler aslında Müslümanları bölme niyetlerini farkında olmadan açığa vurmuş oluyorlar. Türkler de, Araplar da tüm Müslümanlar gibi bizim kardeşlerimizdir.
Türkiye’de; demokratik seçimler ve mevcut kanuni sistem dışında devlete hükmetmeye çalışan insanlar olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. İşte Sancak Müslümanları üzerinde plan yapan insanlar da aynı kişilerdir. Bu kişiler Balkanlarda geziyorlar, para taşıyorlar. Bizim kendini bilmez, zavallı insanlarımızı; arabalar alıp, kendilerinden büyük müftüler yapacakları gibi bir takım vaatlerle kendi oyunlarına alet ediyorlar. Bu insanlar "Biz Türkiye’yiz. Biz Türkiye’yi temsil ediyoruz" diyerek onları yanlış yönlendiriyorlar.
Bu kişilerin hikâyesi yüzeysel bir Türkiye hikâyesinden ibarettir. "Sen Türkiye’de eğitimini yapmadın. Sen müftü olamazsın" gibi çok primitif ve ucuz manipülasyonlar yapılmaya çalışıldı. Onlar aslında bu tip haberler ile lobi çalışması yapmak istediler. Öyle düşünüyorum ki, bu kişiler, ismini söylediğiniz Zaman Gazetesi ya da Anadolu Ajansı’nda kendi istekleri doğrultusunda haber ve yorum yapacak birilerini bulmuş olabilirler. Söylediğim gibi bunlar sadece birer lobi çalışmasıdır. Eğer istenen darbe girişimi başarılı olsaydı, evet, bir sorunumuz olduğundan söz edebilirdik. Ama gördüğünüz gibi istenilen başarılamadığına göre bu şuanda hiçbir önem arz etmiyor.
*Bosna ve Kosova’da oluk oluk Müslüman kanı akıtan, Srebrenitsa’da soykırım yaptıkları mahkeme kararı ile tasdik edilen Sırplar, geçtiğimiz yıl (2007) Ramazan Bayramı sebebiyle Sırbistan Parlamentosu'nda Müslümanlara kokteyl vererek bir ilke imza attılar. Bu ne anlam ifade ediyor? Sırp cephesinde bir değişiklik mi var? Yoksa bu da Sırp siyasetinin bir oyunu mu?
Bu tamamen Sırp stratejinin bir parçasıdır. Onlar, bunu gerçek Müslümanlar için yapmadılar. Az önce bahsettiğimiz kişilere yönelik yapılmış bir davetten ibarettir. Burada konuştuğumuz başarısız girişim, çok iyi örgütlenmiş bir darbe girişimidir. Onlar; eğer hepsi aynı anda müdahale eder ve saldırırlarsa, bizim tamamen dağılıp yok olacağımızı düşündüler. Kaldı ki o resepsiyon da bu oyunun bir parçasından ibaretti. Kokteyli verenler ve katılanlar, bizi olduğumuz ya da olmamız gerektiği gibi bir Müslüman değil, olmamızı istedikleri gibi bir Müslüman olarak yaşantımızı sürdürmemizi istiyorlar.
Burada iki konseptten bahsedebiliriz aslında. Bizim düşünce tarzımıza göre, İslam Birliği bir kurum olarak elbette bulunduğu devletin bir parçası olacaktır. Ama özerk bir kurum olacak. Bugün mevcut anayasa zaten bize; eşit haklara sahip olma ve özerk olarak kendimizi yönetme hakkını tanıyor. İkinci konsept yani Sırp politikasının istediği, Sırp hükümetinin ya da devletinin bir piyonu olmamızdır. Biz değerlerimizi korumaya çalışıyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Mevcut durum karşısında bizim dezavantajımız, son yüzyılda, kötü bir şekilde organize olmuş olmamız ve baskı altında dini yaşantımızı sürdürüyor olmamız. Ve maalesef geçtiğimiz yüzyılda dış güçlere ait istihbarat kuruluşlarının, kendi içimizde yerleşebilmiş olmalarıdır. Balkanlarda çok iyi bilinen bir gerçek var: İmam saflarında farklı dine mensup insanlar yer almışlardır.
*İslam coğrafyasına bir göz attığımızda, bu son örnekte de görüldüğü gibi, mevcut birliktelikleri parçalamaya çalışan küçük gurupların her dönemde var olduğunu ve arkalarında gayr-i Müslimlerin desteğinin olduğunu görüyoruz. Bu bir tesadüf mü?
Bahsetmiş olduğunuz durum İslam ümmetinin genel durumuna ait bir fotoğraftır. İslam dünyasının bu virüslere karşı koyacak yeterli bağışıklığa sahip olmadığını gösterir. İslam ümmetinde bilinç ve aydınlığın artmasıyla baskıda doğru orantılı olarak artıyor. Tabi ki geçmişte olduğu gibi İslam medeniyetinin, yeniden dünyayı yöneten hâkim bir medeniyet ve güç olmaması için dünyanın dört bir yanında çeşitli organizasyonların, örgütlerin, kurumların, kişilerin ve siyasetçilerin el ele vererek, güçlenmemizi önlemek için birlikte çalıştıklarını görüyoruz. Mesela az önce söylediklerimin en güzel örneği yine biziz. İslam Birliği pasif bir şekilde hayatını devam ettirirken hiçbir sorun yoktu. Ne zaman ki, okullar, medreseler, üniversiteler, gazeteler ve televizyonlar yaygınlaştı ve büyüdü işte o zaman darbe ve baskılar da arttı.
*NATO raporlarında Sancak, dünya üzerindeki on altı hassas noktadan biri olarak gösteriliyor. Aynı zamanda Balkanlarda çatışma riskini en çok taşıyan bölgelerden birisi. Böyle bir bölgede Müslüman olmak nasıl birşey?
Sıkıcı olmaktan başka her şey... Sancak, Balkanların tam ortasında ve etrafı; Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Kosova ile çevreli. Bu aynı zamanda üç büyük din olan İslam, Katoliklik ve Ortodoksluktan söz etmemizi gerektiriyor. Farklıkların buluştuğu belki en küçük ancak buluşmaların en sık yaşandığı bir noktadayız. Hassas ve hassas olduğu kadar da önemli bir noktadayız. Tüm bunların farkındayız. Bu sebeple bilinçli olmaya ve bilincimizi korumaya çalışıyoruz. Karşımıza çıkan tüm durumlara en uygun tavrı almaya ve doğru adımlar atmaya gayret ediyoruz. Söylediklerimin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Çünkü kısa bir dönemden değil, yüz yıllık bir dönemden bahsediyoruz. Bunun bir netiesi olarak bugün Sancak’ta bulunanların dört katı Boşnak, Sancak dışında yaşıyor. Ama buna rağmen yılmadık. Çalışmaya devam edeceğiz. Kendi dinimizi, kendi kültürümüzü ve kendi topraklarımızı korumak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Bizim misyonumuz ayrıştırıcı değil, birleştirici ve buluşturucu olmaktır. Her ne kadar zor gibi görünse de, biz buna çok sıkı bir şekilde inanıyor ve bunun için mücadele ediyoruz.
Sırbistan’daki Müslümanlar
*Özellikle Karacic (Karadzic) yakalandıktan sonra milliyetçi Sırpların bazı tahrik edici eylemleri oldu. Aynı şekilde kendilerine yönelik eylemler de oldu mu?
Yaklaşık iki yıl önce (2006) Kosova’da sorunlar yaşandığında Sırbistan’daki Sırp aşırı milliyetçi guruplar, Belgrat ve Niş’teki camilerin yakılma eylemlerini organize etmiş ve gerçekleştirmişlerdi. Bunu da Kosova’nın bir intikamı olarak lanse etmişlerdi. Aslında söylemek istedikleri dünyanın herhangi bir yerinde bir Sırp’ın başına gelen herhangi bir olayın intikamını bizden alacaklarıydı. İşte bu korku sebebiyle bizden başka herkes Sırbistan ve Sırplardan uzaklaştı.
Her ne kadar mevcut durum Sırbistan’daki Müslümanlar adına şartların çok zor olduğunu işaret etse de, şahsım adına, bundan çıkarabileceğimiz bir avantajın olduğu kanaatindeyim. Sırbistan bundan sonra kendi demokrasisini ve demokratik sistemini Sırbistan’daki Müslümanlara iyi davranarak ispatlamaya çalışmak zorunda olacaktır. Bizim durumumuz iyi olamadığı sürece, bizim taleplerimiz karşılanmadığı sürece hiçbir uluslararası kurum ya da örgüt, Sırbistan’da demokratik hakların korunduğuna dair herhangi bir rapor alamaz.
*Sırbistan’daki hükümette koalisyon ortaklarından biri de Sancak Demokrat Partisi Genel Başkanı Rasim Ljacic isimli bir Müslüman. Kendileri ile görüşüyor musunuz?
Kendisi ile düzgün bir ilişkimiz var. Her ne kadar siyasi sorunlara farklı bakış açılarına sahip olsak da, İslam Birliği söz konusu olduğunda kendisinin olumlu bir yaklaşımı var.
*Düşmanlarımızı bu kadar konuştuğumuz yeter isterseniz biraz da dostlarımızı konuşalım. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, Sancak ve Sancaklı Müslümanlara çok ayrı bir önem veriyordu. Öyle ki, Sancak meselesi rahmetli Aliya’nın içinde bir uhte gibiydi. Siz rahmetli Aliya hakkında neler söylemek istersiniz?
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, dünyaya belki birkaç yüzyılda bir gelen bir insandı. O Müslüman Boşnak halkının en büyük sembolüdür. Kendi düşünce dünyasının büyüklüğü ile Bosna sınırlarını da aşmayı başararak, Balkanlar ve Avrupa’da yaşayan hakları ellerinden alınmış veya zarar görmüş tüm Müslümanların bir sembolü olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Aliya İzzetbegoviç, filozof ve düşünür yönüyle de çok değerli bir insandı. Gerek savaş döneminde gerekse savaştan sonrasında onda beni etkileyen ve benim hatıralarımda kalan en önemli özellik; çok üst düzey entelektüel seviyede kendisini izah edebildiği gibi, gündelik hayatta sıradan insanlarla da çok iyi iletişimi olan bir bilge olmasıydı.
Türkiye bize yardım etsin
*Saraybosna’daki kitap fuarında dolaşırken rahmetli Aliya’nın konuşmalarından oluşan bir kitabın 1 KM’e satıldığını gördüm. Orhan Pamuk kitabı 20-30 KM’e satılırken, rahmetli Aliya’nın konşmlarının 1 KM’e satılmasına açıkçası çok şaşırdım ve çok üzüldüm. Aliya Boşnakların gönlünde hak ettiği yeri alabildi mi?
Siz de bunu çok iyi biliyorsunuz ki büyük insanların değeri kendi yaşadıkları dönemlerden uzun bir zaman sonra anlaşılır ve tarihte hak ettikleri yeri alırlar. Ve gerçek değerler ne kadar gündemde oldukları ile ölçülmez, kendi süreklilikleri ile ölçülürler. Mesela sizin söylediğiniz kitap on sene evvel en çok satılan kitap iken, bugün kimse hatırlamıyor. Diğer yandan yüzyıllar önce belki sadece birkaç yüz adet basılmış olan bazı kitaplara bugün değer biçilemiyor. Eminim ki geçen zaman rahmetli Aliya’dan yanadır. Aliya’nın değeri her geçen gün daha fazla artacak ve daha iyi anlaşılacaktır.
Bir din adamı ve ilahiyatçı olarak şu hususu eklemeden de geçemeyeceğim: Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in kaleme aldığı "Doğu ile Batı Arasında İslam" eseri modern dönemlerin en iyi çalışmalarından bir tanesidir.
*İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından organize edilen; Arnavutluk’tan Sancak’a, Kosova’dan Bulgaristan’a, Bosna-Hersek’ten Makedonya’ya kadar neredeyse Balkanların tamamını kapsayan ve Osmanlı bakiyesi Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen "Balkan Sempozyumu" hakkında neler söylemek istersiniz? Bu meyanda Türk halkına mesajlarınız nelerdir?
İHH’nın organize etmiş olduğu "Balkan Sempozyumu" çok önemli bir buluşma toplantısıydı. Balkanlardaki Müslümanlar olarak ancak birlikte olursak hayatta kalabiliriz. Şuan olduğu gibi bölünmüş olarak devam edersek hiçbir şansımızın olmadığını düşünüyorum. Bizim Balkanlarda Türkiye ve Türk halkına çok ihtiyacımız var. Ancak Türk insanı da bizi anlamalıdır. En az bizim Türkiye’ye olan ihtiyacımız kadar, Türkiye ve Türklerin de bize ihtiyacı var. Biz kültür ve din olarak aynı din ve kültürün insanlarıyız. Bizim tek ayrılığımız etnik ve dil ayrılığıdır. Ki bunun hiçbir önemi olduğuna inanmıyorum. Son yüzyılda başımıza gelen her şeye rağmen Osmanlı’dan devraldığımız emanete hıyanet etmedik. Bu emanetin daha canlı yaşatılması ve daha iyi bakılması için Türkiye’nin desteğini elbette her zaman bekliyoruz. Bizim siyasi, ekonomik, kültürel anlamda bağlarımızı ve buluşmalarımızı canlı tutmalıyız. Resmi ya da gayri resmi ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Bu tür buluşmalar yeni proje ve fikirlerin oluşmasına, yardıma ihtiyacımız olan konuların tespit edilerek çözümlenmesine vesile olacaktır.
Benim her fırsatta verdiğim bir mesaj var ki, onu da bu vesile ile tekrarlamak istiyorum: Türkiye bizi yüzyıl önce terk eden anamızdır. Onun bizi reddetmesini istemiyoruz.
Muammer Zukorlic
1970'te Sancak'ın Tutin şehrinde doğmuştur. İlkokulu Tutin'de okumuş ve eğitimini Gazi Hüsrev Bey Medresesi'nde tamamlamıştır. 1993 yılında Cezayir Konstantin Üniversitesi'nde İslam Hukuku bölümünden mezun olmuştur. Yüksek lisansını Lübnan'da tamamlamıştır. Kasım 1993'te kurulan Sancak İslam Toplumu Meşihatı’nın başkanlığına atanan Zukorlic, 1998 ve 2003 yıllarında bu görevlere tekrar getirilmiştir. 2007 Mart ayında, Sırbistan İslam Toplumu Şûrası’nda başkanlık makamına ve Sırbistan Müslümanları başmüftülüğüne seçilmiştir. İslam toplumuna liderlik ettiği 15 sene boyunca pek çok kurumun kuruluşunda büyük rol oynamıştır.Sancak'ta ilk İslami gazete İslam’ın Sesi (Glas Islama)'nın kurucularından olan Zukorlic, aynı zamanda derginin ilk baş editörüdür. Yine, Sancak’ın en önemli yayınevlerinden El-Kelimeh'in kuruluşunda rol oynamış, İslam toplumunun bölgede ağırlığını hissettirmesini sağlayan faaliyetlerden biri olan anaokullarının kurulması ile ilgili olarak önemli girişimlerde bulunmuştur. Uluslararası Novi Pazar Üniversitesi'nin kurucularındandır ve İslam Fakültesi'nin dekanlığı ve üniversite rektörlüğü görevlerinde bulunmuştur. Bosna-Hersek'teki İslam Toplumu RİYASET'in de üyesidir. Hâlen, 2008 Temmuz'unda tekrar seçildiği, Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüğü görevini yürütmektedir. Evli ve altı çocuk babasıdır.
07.11.2008/Milli Gazete
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder