5 Eylül 2009 Cumartesi

TIM (SEYYİD) PFEIFFER





“Bir keresinde, birisi bana ihtida etmekten ve İslâm’ı yaşamaya başlamaktan hiç pişman olup olmadığımı sordu. Yalnızca şunu diyebilirdim: Daha önce ihtida etmediğime pişmanım!”


1977 YILINDA, ALMANYA’NIN güneyinde doğmuşum. Fakat, babamın işinden dolayı, değişik yerlere göç ettik. Ben onüç yaşındayken bir köyden Düsseldorf’a göçtük. Düsseldorf’ta boş zamanınızı geçirecek bir sürü imkân bulursunuz. Ben de bu zamanın büyük kısmını erkekler ve kızlarla partiler düzenlemek, içmek, sigara kullanmak filan gibi şeylerle geçirdim.

O sıralar davranışlarım çok kötü olduğu halde, tek bir Allah’ın varlığına kalben hep inanageldim. Annemle babam o sıralar yapıyor olduğum herşeyi bilmiyorlardı, ama yanlış şeyler yaptığımın farkındaydılar. Yine de bana karşı bir dayatmada bulunmadılar. Ama, ne zaman kendilerine ihtiyaç duysam, bana zaman ayırdılar. Bana bu kötü şeyleri bırakmam gerektiğini söylediler ama, hep onların bana söylediği şeylerin tam aksini yapageldim gibime geliyor.

Derken, mukadderat dediğim şey vuku buldu. Hastalandım. O kadar ki, ilaç almak zorundaydım ve de içki içmemem gerekiyordu. Elbette, partilere gitmeyi bırakmadım, ama onların ne kadar da aptalca işler olduğunu kavramaya başladım. Çünkü artık sarhoş olmuyordum.

İçimde tek başına olma isteğinin belirdiği bir zaman başladı; bu şekilde, birşeyler okumaya başladım. Sık sık, hayatın anlamını soruyordum kendime. Bu esnada beklenmedik birşey oldu, ve Kitab-ı Mukaddes’i okudum.

Az önce söylediğim gibi, TEK BİR ALLAH’a hep inanageldim ve sürekli hak dini aradım durdum. Az zaman sonra, Kitab-ı Mukaddes, İsa ve kilise hakkında sorular sormaya başladım (ki, şahsen Katolik Kilisenin mensubuydum). Ne var ki, sorularımı kendilerine yönelttiğim insanlar açık ve net cevaplar veremediler. Böylece Hıristiyanlık yolunu terkettim ve öteki dinleri araştırdım.

İslâm’ın Batı dünyasında çok kötü bir imajı vardır. O yüzden, İslâm hakkında birşeyler okumaya daha da geç başladım. Hıristiyan bilim adamlarının İslâm hakkında yazılar yazdığı bir kitap satın aldım. Beni en çok ilgilendiren kısım, Hz. İsa ile ilgili olanıydı. Müslümanlar tarafından ‘İsa’ olarak tanımlanan ‘Jesus,’ İslâm inancına göre, çarmıha gerilerek ölmemişti; yalnızca Hıristiyanlar böyle bir yanlış inanışa sahip idiler. (bkz. Kur’ân, 4:157-158).

Bu kitabın sonunda, yazarların okumuş olduğu bütün kitapların bir listesi vardı. Bu listedeki İslâmî kitapları araştırdım. Ertesi aylar boyu bir sürü kitap okudum ve günden güne kanaatim daha da kesinleşti. Ama, son adımı tek başına atmamalıydım.

Bir kardeş İslâm’la ilgilendiğimi anladı ve beni bir İslâmî toplantıya götürdü. Kur’ân okuduk ve İslâm hakkında konuştuk. Bu sohbetten sonra yapabildiğim tek şey, bunun DOĞRU YOL olduğunu söylemekti. O günün akabinde şehadet getirdim ve yeni İslâm kardeşlerimle birlikte hayatımda ilk defa namaza durdum. (Bu toplantılara muntazaman giderim. Okuldaki sene sonu imtihanlarım ve orduda geçirdiğim zaman gibi başka bir sürü şeyle de meşgul olmam gerekse dahi.)

Artık, Mahkeme-i Kübra’ya çıkarılıp yargılanacağımız güne kadar Allah’ın yolunu takip etmemiz gerektiğini anlamıştım.

Dört yıl önce ihtida ettim. Bir keresinde, birisi bana ihtida etmekten ve İslâm’ı yaşamaya başlamaktan hiç pişman olup olmadığımı sordu. Yalnızca şunu diyebilirdim: Daha önce ihtida etmediğime pişmanım!

Şu günlerde, evlenmek ve sağlam bir İslam ailesi kurmak istiyorum. Böylece, çocuklarım inşaallah beşikten mezara kadar, İslam’ı yaşasınlar istiyorum. Lütfen benim için dua edin. İnşaallah, uygun bir hanımla evleneceğim ve bu aileyi inşa etmek için yeterince güçlü olacağım.

Son olarak—ama lâf olsun diye değil, gerçekten—hep yanımda olan annemle babama teşekkür etmek isterim. Kendileri hâlâ gayrimüslim olsalar dahi, İslâm’a saygıyla bakıyorlar; ve bu, bir yeni Müslüman olarak hayatımı kolaylaştırıyor.

Allah, yolunu izlemeyi bizim için kolaylaştırsın. Amin.

25/01/2009

karakalem.net, İsmail Örgen

Hiç yorum yok: