7 Haziran 2009 Pazar

Endülüs

Müslümanlar, Hz. Muhammed'in (sav) Mekke'den Medine'ye hicret etmesiyle başlayan devletleşme süreçlerini kısa sürede bir dünya devleti olma yolunda büyük adımlar atmaya muvaffak olarak sürdürmüşlerdi. Cihad mükellefiyetini yerine getirirken büyük fetih hareketine girişmişler, bunun sonucunda Irak, İran, Suriye, Filistin ve Mısır daha ilk iki halîfe Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer zamanında ) fethedilmişti. Daha sonra sırasıyla Trablusgarb , Kıbrıs, Hind sınırına kadar olan bölge ve Rodos Adası'nın fethi; Sicilya çıkarması ; Kuzey batı Afrika'nın Ukbe b. Nâfi tarafından fethi ve Kayrevan'ın kurulması, komutan Hassân b. Nu'mân tarafından Kuzey Afrika'nın yeniden fethi ve Tunus şehrinin kurulması, Kuzey batı Afrika'nın Emevi halîfesi Abdülmelik b. Mervân zamanında Musâ b. Nusayr tarafından tam bir vilâyet olarak İslam devletine bağlanması sağlanmış ve Müslümanların Tarîf b. Mâlik ile ilk İspanya çıkarması yılında halîfe Velid b. Abdülmelik devrinde gerçekleşmişti. İspanya ya da İberya Yarımadası'nın fethi, ilk İslam fetihlerinin son halkasını teşkîl eder. Emevîler'in Kuzey Afrika Vâlisi Musâ b. Nusayr'ın, Halîfe Velîd b. Abdülmelik'ten aldığı izinle Tarîf b. Mâlik komutasında 500 kişilik bir birliği 710 yılının ilkbaharında keşif amacıyla İspanya'nın Güney kıyılarına yollamasıyla fetih hareketi başlamış oldu. Musa, Tarîf'e yapılan bu küçük çıkarmadan olumlu sonuç alınınca fetih hazırlıklarını yaptı ve Nisan 711 yılında Berberî âzâtlısı Târık b. Ziyâd komutasında 7000 asker gücüne sâhip orduyu, ardından 5000 asker takviyesiyle İspanya'yı fethe yolladı. Bu esnada İspanya'da hâkim olan Vizigot Krallığı taht kavgaları, toplumsal-dinî çatışmalar sebebiyle nerdeyse gücünü yitirmiş durumdaydı. Emevi ordusu kolaylıkla İspanya'ya geçti. Zafer sonrasında farklı şehirlere doğru fetih için görevlendirilen komutanlar kısa sürede başlarındaki Vizigot idaresinden gayrı memnûn halkların da yardımıyla Mâlaga, İlbîre (Elvira) ve Kurtuba'yı (Cordova, Córdoba) ele geçirirken, Târık da İsticce ve peşinden Vizigotlar'ın başşehri Tuleytula'yı fethetti. Böylece Târık, 711 yılının ilkbahar aylarında ordu komutanı olarak başlattığı bu fetih yürüyüşünü, yaz ayları biterken İspanya'nın yarısını alıp İslam'a açmış bir fâtih olarak neticelendirdi. 712 yılında Musâ b. Nusayr da çoğunluğu Araplardan müteşekkil 18000 mevcutlu ordusuyla İspany'ya geçti. İşbiliye (Sevilla), Karmûne (Carmona), Leble (Niebla) ve Mâride'yi (Merida) fethettikten sonra Tuleytula'da Târık ile buluştu. Ülkenin Kuzey istikâmetine doğru yapılan harekât sonucu 713 yılında Liyûn (Leon), Cıllîkıye (Galicia) bölgesi, Lâride (Lerida), Berşelûne (Barcelona), Saragusta (Zaragoza, Saragossa) şehirleri fethedildi ve hatta Pireneler aşılarak Frank topraklarına girildi. Eğer, iddia edildiği gibi müslüman fâtihlerin fetihteki yegâne gayeleri ganimet ele geçirmek idiyse, Endülüs onların bu gayelerine ulaşmak için fazlasıyla yeterliydi. Ne var ki, fetih hareketinin geri planında İslam'ın siyasi nüfuzunun genişletilmesi, îlây-ı kelimetullah, yeryüzünde adaleti tesis ederek zulmün önüne geçme gibi ganimet faktöründen çok daha ulvi ve önemli sebepler bulunduğu içindir ki, fâtihler daha evvel K.Afrika'nın fethiyle yetinmeyip Endülüs'ün fethine koyulmuşlardı. Yine aynı sebepledir, Endülüs'ün fethi sonrasında maddi bakımdan daha az kazançlı, can kaybı bakımından daha çok riskli olmasına rağmen kendilerini, neticede bütün Avrupa'nın hâkimiyet altına alınmasını hedefleyen yeni bir fetih hamlesinin içinde buldular. Avrupa'nın fethine yönelik ilk planlı hareket, âdil Halife Ömer b. Abdülaziz'in (717-720) Endülüs'e atadığı Vali Semh b. Mâlik el-Havlânî (719-721) tarafından 718 senesinde başlatıldı. Kaynaklarda "müttakî" ve "mücâhid" bir idareci olarak nitelenen Semh, bu senede Pireneler'i aşarak Franklar'ın hâkimiyeti altındaki Galler'e (Galia / el-Ardu'l-Kebîra) girdi. Çarpışmalar esnasında hem kendisi hem de çok sayıda müslüman şehit oldu. Endülüs'ün idaresini üstlenen Anbese b. Süheym, fetih hareketine selefinin bıraktığı yerden devam etti. Fakat o, Tuluz yerine Rhon vadisisni takip ederek önce Lyon'a oradan da PARİS'E 30 km UZAKLIKTAKİ SENS KENTİNE KADAR ULAŞTI. Fakat geri dönerken Bask bölgesinde yerlilerin kurduğu bir tuzak sonucu Semh gibi o da şehit düştü. Ne Semh'in ne de Anbese'nin ne de onlarla beraber çok sayıda askerin savaş alanlarında şehit düşmeleri, bu tür durumlara alışık olan müslümanları fetih hareketinden vazgeçmeye itti. Aksine onlar bu topraklarda uzun süre kaldılar, Ortaçağ Avrupasının en gelişmiş medeniyeti oldular. Avrupa onlardan aldığı bilgiler ışığında karanlıktan kurtulabildi. 1492 yılı başındaki siyasi ölümün ardından İspanya'da kalan Müslümanlar, kısa süre sonra ya zorla Hıristiyanlaştırıldılar, ya sürgüne ya da engizisyon ve katliama maruz kaldılar. Hıristiyanlığı zorla kabul edenler bile büyük sıkıntı ve işkencelere mâruz bırakıldılar. Nihayet Endülüslü Müslümanların son kalanları da 1609 yılında tamamen İspanya'dan çıkarıldılar. Endülüs'ün kaybının, o günden bugüne Müslümanlar üzerinde derin etkileri olmuş ve İslam edebiyatının çeşitli dallarında sıkça işlenen konulardan birisi hâline gelmiştir. Müslümanların Endülüs'ten kovulmaları, Hristiyan İspanya'nın bir "megalo idea"sı olmuştur. 756 senesinde Emevî Devleti'nin kuruluşu bu idealin önüne çok ciddi bir engel olarak dikilmişse de bu devletin 1031 senesinde yıkılması Hıristiyan İspanya'da özellikle de Kastilya Krallığı'nda, Müslümanların Endülüs'ten kovulmaları veya kendi ifadeleriyle "reconquista" fikrini şuur altından gün yüzüne çıkarmıştır. Bir Hıristiyan komutanın Müslümanları kastederek söylediği şu sözler dikkat çekicidir: "Biz cesaretin, dindarlığın ve hakkın hep Kurtuba halkı (Endülüslüler) ile birlikte olduğunu zannederdik. Oysa ne görelim! Ne dinleri ne cesaretleri ne de akıllı önderleri var! Onların başardıkları gelişme ve zaferler, aslında geçmiş hükümdarları sayesindeymiş. Ne zaman ki bu hükümdarlar gittiler, Endülüslüler'in gerçek yüzleri ortaya çıktı." ... Prof.Dr. Mehmet Özdemir (makalenin devamı yukarıdadır) Zorla hıristiyanlaştırılmış Müslüman bir ailenin torunu olan İspanyol tarih profesörü Rodrigo de Zayas, İspanya'da Müslümanlara karşı yapılmış korkunç katliamın bilançosunu 500 yıl sonra belgeleriyle gözler önüne serdi. İspanya Müslümanları ve Devlet Irkçılığı adıyla yayınladığı kitapta, 756 sayfa boyunca Endülüs'te yüzyıllar önce atılmış olan çığlıklar harfler, kelimeler ve satırlar halinde sayfalara dökülüyor. 1989 yılında birgün Rogrigo de Zayas, bir kataloğu karıştırırken açık artırmaya çıkarılmış bir belge ilanı görünce koltuğundan fırlar. Müthiş bir şeydir bu! Belge hakkında kısaca şu not düşülmüştür: "XVI. Yüzyıl sonu ilâ XVII. Yüzyıl başlarında Valencia Krallığı'ndaki Moriskler, diğer adıyla Hıristiyanlaştırılmış Mağribliler meselesi ile ilgili 50 kadar Engizisyon raporu ile kraliyet mektuplarını ihtiva eden el yazması hacimli bir cilt". de Zayas,Solcu bir aristokrat. Asırlar evvel zorla hıristiyanlaştırılmış bir Arap ailesinden geliyor. Hem müzisyen, hem de müzkolog olan Zayas, tarih profesörü ve Rönesans uzmanı. Kendilerine Morisk adı verilen ve Endülüs'te yaşamış olan eski Müslümanların İspanya'da bile pek bilinmeyen çileleri onu son derece ilgilendiren ve kafasını her zaman kurcalayan bir konu. Tarihçi, o ana kadar biriktirdiği ne kadar parası pulu varsa hepsini alıyor yanına, ver elini Londra. Bu kıymetli hazineyi ele geçirmeye muvaffak oluyor ve 187 el yazması yaprağı birer birer irdelemeye başlıyor. R. de Zayas yanılmamıştır. Bu belgelerin tarihî önemi oldukça büyüktü. Katolik kralların çok kutsal İspanya'sının, hepsi de iyi birer İspanyol vatandaşı, fakat tek suçları Müslüman olmak olan yüzbinlerce erkek, kadın ve çocuğu nasıl "temizleyebilmiş" olduğunu anlamak için bütün anahtarlar işte bu belgelerde yatmaktadır. Morisklere karşı yapılan amansız baskılar bir bakıma soykırım makinasının motorunun çalıştırılmasıdır. Kendisine: --1492 Yılında Gırnata Emîrliği'nde ne kadar Müslüman yaşıyordu? Diye sorulduğunda şu cevabı veriyor: 600 bin ilâ 700 bin arası. Azınlık durumundaki Yahudi ve Hıristiyan cemaatleri bir yana bırakırsak halkın büyük ekseriyeti Müslümandı. O dönemin Müslüman İspanyolları, Avrupa'da hiçbir zaman görülmemiş en parlak medeniyetin mirasçıları olduklarının bilincindeydiler. Kurtuba, geceleri aydınlatılan sokakları ve anestezi yoluyla ameliyatların yapıldığı hastaneleriyle bir milyon nüfuslu bir şehirdi. Hem de XII. yüzyılda! Bu halk, Hıristiyan dünyası tarafından asimile edilmeyi kesinlikle reddeder. Nedir bir Hıristiyan onların gözünde? Her şeyden evvel yıkanmayan biri. İşkence âletinin sembolü olarak Haç'ı kullanan ve kan dökmekten zevk alan bir vahşi savaşçı. İbadet sırasında bile şarap içen ve bu şarabın bir peygamberin kanı olduğunu iddia eden bir zavallı. Murdar yiyeceklerle beslenen bir arsız. Nihayet, sevgi konusunda vaazlar veren fakat insanları hapseden, mallarına el koyan, işkence eden ve öldüren bir yüzsüz. !490'lı yılarda, Morisklerin her ne şekilde olursa olsun Hıristiyanlardan farklı görünmelerini yasaklayan bir ferman yayınlanır. Katalanca konuşacaklar, onlar gibi giyinecekler, pazarları çalışmayacaklar, vs... Fakat aynı zamanda onlar şapkalarına kumaştan mavi bir hilal takmak mecburiyetindedirler. Tabi bu ister istemez insana Nazi dönemindeki sarı yıldızı hatırlatıyor. Yani onlar hem halkla bütünleşme zorunda bırakılıyor, hem de böyle bir işareti taşımaya mahkum ediliyorlar. Gerçi bu sadece görünüşte mantıksız. Aslında Engizisyon'un bundan büyük çıkarı var. Çünkü, bir Moriskin Cuma günü çalışmadığı veya domuz eti yemediği görülür görülmez derhal ağır bir cezaya çarptırılmakta ve malları müsadere edilmektedir. --1568 yılında Müslümanlar ayaklanırlar... Pedro de Deza adlı bir Engizisyon sorumlusu eski Gırnata Emîrliği halkına karşı o kadar iğrenç davranışlara kalkışır ki, sonunda insanlar dayanamayıp isyan ettiler. Kiliseleri yıktılar, papazları ve rahibeleri öldürdüler... İsyanın bastırılışı ise çok daha korkunç oldu. Her yerde TOPLU KIYIMLAR yapıldı. Bir Müslüman şehri veya köyü ele geçirildiğinde HALKI YA TOPLUCA KÖLE EDİLDİ -tabi işe yarar olanları-, veya HİÇBİR AYRIM GÖZETMEDEN HEPSİ KILIÇTAN GEÇİRİLDİ. 1571 yılında ayaklanma bütünüyle bastırıldı. Başı vurulmamış olan Moriskler Batı Endülüs, Kastilya, Estremadure ve Galice'ye varıncaya kadar dört bir yana dağıtıldılar. --1609 yılında oralara onları toplamak üzere tekrar gidilecek ve Morisk lafının bile edilmesi mümkün olmayacak şekilde ONLARIN İMHASINA başlanacaktır. Modern zamanların ilk "nihai çözüm"üdür bu... Bu konuda İspanya tarihi içinde özellikle uğursuz bir adamdan söz açmamız lazım. Bu adam,geleceğin Lerma Dükü Marki de Denia'dır. Amcası da güçlü bir engizisyoncudur. Kısacası, her şeyi kontrol etmektedir. İşte Moriskleri sürgün ettiren bu adamdır. Gayesi mi? Para! SÜRGÜN DEMEK, MÜSLÜMANLARIN MALLARINA EL KOYMAK DEMEK. --Günümüzde bunu adı, devasa bir "etnik arındırma" girişimidir. İspanya'nın her şehrinde, her kasabasında Müslümanlar birer birer tutuklanır, Cezayir'e gönderilmek üzere gemilere istiflenirler... Krallığın her bir yanından toplanan Müslümanlar, yaya olarak limanlara getirilirler. Çokları yollarda ölür açlıktan, susuzluktan ve bitkinlikten. Onları taşıtmak için Napoli'den, Ceneviz'den ve başka yerlerden kadırgalar getirtilir. Çok geçmeden askeri filolar yetersiz kalır. Bunun üzerine şahıslara ait gemiler kiralanır. Kaptanlar, Moriskleri taşımak için kelle başı ücret alırlar. Fakat, İSPANYOL LİMANLARINDAN GÖZLE GÖRÜLMEZ OLUNCA ONLARI DENİZE ATMAYI VE HEMEN DÖNÜP YENİ BİR YÜKLEME YAPMAYI DAHA KÂRLI BULURLAR. Şöyle bir düşünün: 1600 yılında İspanya Krallığı'nın nüfusu 8 milyondu. Moriskler bu nüfusun yaklaşık %10'unu oluşturuyordu. Bunların 600.000'i sürüldü ve %75'i yolda öldü. Bir soykırımdan bahsetmek abartmak olur, çünkü onların köklerinin kazınması için alınmış bir devlet kararı yoktur. Ama SONUÇTA YAPILANA BAKILINCA HEMEN HEMEN NAZİ SOYKIRIMINA BENZER BİR DURUM ORTAYA ÇIKMAKTADIR. Peki 1992'nin İspanyolları ne biliyorlar? İspanya'da bir tür gizli sansür olduğu öne sürülüyor. Olaylar, metinler az çok biliniyor fakat, bunların derin tahlili yapılmıyor. Teferruat olarak HİÇBİR ZAMAN HALKA BU TOPLU SÜRGÜN SIRASINDA YÜZBİNLERCE İHTİYARIN, ÇOCUĞUN, HAMİLE KADININ ACI ÇEKTİĞİ VE ÖLDÜĞÜ SÖYLENMİYOR. TARİH KİTAPLARIMIZDA BUNUN ADI BİLE GEÇMİYOR. İslam Dünyasına karşı Avrupa'da Haçlı düşüncesinin doğuşu ve seferlerinin başlamasına sebep olmuş bir Müslüman devleti. Bu açıdan, Doğu-Batı veya İslam-Hıristiyanlık Mücadelesi Tarihinin Ortaçağ dilimindeki en önemli safhası. B. BUGÜN ENDÜLÜS İÇİN YAPILABİLECEKLER Kültürel Dayanışma: İçlerinde İslam cevherine sahip binlerce İspanyol Endülüslü'ye İslam'ın yanlış anlatılmasına engel olmak, mümkünse doğrusunu anlatarak onları kazanmak. Bunu yapabilmenin yolu, İspanyayı coğrafyasını, halkını, kültürünü, tarihini, dilini iyi bilmekten geiyor. Son yılların İngilizceden sonra en yaygın dil olacağı düşünülen İspanyolcayı öğrenerek, İspanyayı tanıyarak işe başlayabilriz. 2) İspanya devletinin Endülüslüler'e yapmış olduğu tarihî tehcir ve soykırımı kabul edip özür dilemesini sağlamak. Endülüsü kimin sahipleneceği konusunda çıkan kargaşayı bir tarafa bırakıp, müşterek tarihimiz olarak adlandırıp bu düşünceyle, Yahudi soykırımı için af dileyen Sipanya devletinden müslümanların katledilmesi için de aynı şeyi talep etmek. 4) Türkiye'de ve Dünyada: Endülüs kültürü-medeniyetinin anlaşılmasına, ihyasına ve tanıtımına gayret etmek
C. ENDÜLÜS HAKKINDA YAPILAN GENEL DEĞERLENDİRMELER #
O dönemin Müslüman İspanyolları, Avrupa'da hiçbir zaman görülmemiş en parlak medeniyetin mirasçıları olduklarının bilincindeydiler. (Rodrigo de Zayas) #
Endülüs Medeniyetinin temel dinamiklerini kavramak, insanılığın ebedî olarak muhtaç olduğu ortak değerlerin anlaşılması ve kazanılmasında önemli bir fonksiyon icra edecektir. (Mehmet Özdemir) #
Endülüs tefekkürü, çok yönlü ve derinliğine bir tefekkür olup, Batı'ya da tesirleri o derece derin olmuş ve âdeta Batı'nın kaynağını teşkil etmiştir. (S. Hayri Bolay)
# Kurtuba Camii Müslümanlara verilse de imar edilse ve şenlendirilse.. (Suat Yıldırım)
# Bizler yeni Müslüman oluyor değiliz, aslımıza dönüyoruz. (Endülüslü İspanyol Müslüman Abdurrahman Medina)
# Batı, hikmeti kaybettiği için gayesini de kaybetmiştir. Dengeli ve ideal medeniyetin numunesi Endülüs Medeniyeti olmuştur. (Roger Garaudy)
# Elhamra, Müslüman cenneti.. (Washington Irwing) # Tarihte ilk defa olmak üzere dünya, çok kutuplu, çok medeniyetli bir yapıya bürünmektedir. İnsanlar, bana göre artan bir şekilde kendi medeniyetlerine ait kimlik bilincini geliştirmektedirler ve gelecek dönemde en büyük problem, çeşitli medeniyetlerin barış içinde bir arada yaşayabilmesini sağlayacak ve ekonomik kalkınmaya yardımcı olabilecek yeni düzenlemelerin müzakeresidir. (Samuel P. Huntington)
# Endülüs, fetihten itibaren İslam kültür ve medeniyetinin filizlenip boy saldığı ve geliştiği en başta gelen merkezlerden birisi olmuştur. Gerek Yahudi gerek Hıristiyan ve gerekse Avrupa'nın muhtelif bölgelerinden gelen kimseler için bir eğitim merkezi rolünü oynamıştır. Bu bölgede yaşayan Yahudiler ve Hıristiyanlar, kısa zamanda Arapça öğrenerek Müslümanlar gibi yaşamaya ve düşünmeye başlamışlardır. Bir süre sonra bunlar Araplaşmış anlamına Mozarap (Müsta'rip) adıyla anılacak büyük bir kitle haline gelmişlerdir. (Bekir Karlığa)
# Endülüs, İspanyolların yıkımına kadar Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi kültürlerin dinamik bir tarzda alış verişte bulundukları bir medeniyetler bileşkesini asırlar boyu sürdürmüştü. (Ahmet Davudoğlu)
# Endülüs, kendine has coğrafî, siyasî, sosyal ve kültürel özellikleriyle İslam ve Avrupa tarihi içerisinde apayrı bir yeri ve önemi olan bir konudur. Yeryüzündeki üç büyük semavî din mensubu toplulukların, aynı çatı altında bir arada yaşamalarından meydana gelen bir ortak hayat kültürüdür. Ezelî Doğu-Batı mücâdelesinin Haçlı Seferlerine dönüşmesinin düşünce ve hareket kaynağı olmuş, Avrupa Hıristiyanlarının neredeyse topyekûn birleşerek gerçekleştirdikleri Haçlı saldırıları yani, Reconquista karşısında sekiz asır kadar ayakta kalmayı başarmış bir Müslüman devletidir. Çağımız problemleri dikkate alınarak bakıldığında Endülüs, İslam tarihindeki Müslim-Gayri Müslim ilişkilerinin insan hakları, hoşgörü, din ve inanç özgürlüğü gibi evrensel değerler çerçevesinde yürütülmeye çalışıldığı güzel örneklerden birisidir. Endülüs'ü Doğu'dan ayıran kültür farkının kaynağı da, çok kültürlü ortamda yaşanan ortaklaşa hayat düzenidir. Endülüs, insanlığa kendini tanıma, başkalarıyla barış, uzlaşma ve yardımlaşma içinde kardeşçe yaşama tarzını öneriyor. Kendine has coğrafi, siyasi, askeri, sosyal, kültürel ve medenî özellikleriyle bir hoşgörü, bilim ve kültür medeniyeti.. Bu nedenle o, İslam tarihi içinde bugün üzerinde çalışılacak en önemli konuların başında gelmektedir. (Lütfi Şeyban) İspanya'nın (İberya Yarımadası'nın), VIII.yüzyılın başlarından itibaren Endülüs Müslümanları ile Hıristiyanlar arasında yaklaşık 8 asır süren bir siyasi ve askeri mücadeleye sahne olduğu, ancak medeniyet ve kültür alışverişinde her iki kesimin tabii olarak birbirlerini etkilediği bilinen bir gerçektir. Bu etkileşimde cazibe merkezini hiç şüphesiz Endülüs oluşturmuştur. Diğer ifadeyle Endülüs veren dolayısıyla etkileyen, Hıristiyan İspanya ise alan, dolayısıyla etkilenen konumunda olmuştur. Batı medeniyetinin kökleri, en az Yunan ve Roma medeniyetleri kadar İslam medeniyetine de bağlıydı. Üstelik, bu medeniyet Yunan ve Roma medeniyetleriyle olan bağlantısını ancak İslam medeniyeti sayesinde sağlayabilmişti. Endülüs İslam medeniyetinin tarihî ve güncel önemi burada ortaya çıkmaktadır. Bir taraftan Batı medeniyetinin tarihî arka planını kavrama ve bunda Müslümanların inkar edilemez rollerini görme, diğer taraftan da bin yıllık medeniyetin yeniden inkişâfını gerçekleştirebilme meselesinde Endülüs örneğinin aktif ve etkileyici unsurlarını tespit edebilme. İşte, Endülüs İslam medeniyetini tanımanın önemi... {Prof.Dr. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları Medeniyet Tarihi, TDV, Ankara 1997} kaynağından alınmıştır.

Hiç yorum yok: