24 Mayıs 2009 Pazar

KUNG-FU’nun Müslüman Üstatları


OSSS! BİSMİLLAH GİZLİ KALMIŞ HAKİKATLER

İslamiyetin Çin’de yayılmasıyla Müslümanlar dövüş sanatında yeni bir çığır açtı. Hálá Kung fu’yu en yüksek seviyede icra eden ustalar, ‘Bismillah’ demeden bir harekete başlamıyor DÖVÜŞ sanatı denince akla Çinliler gelir. Kung fu olarak bilinen bu sanatın Çin’deki adı wushu’dur. Tarihi kökeni hakkında çeşitli görüşler olmasına karşın en azından MÖ 6. yüzyıla dayandığı ifade edilir. Öte yandan Babil’de bulunan 5 bin yıllık bir tablette silahsız bir dövüş tasvir edilmektedir. Bu da dövüş sanatlarının sanılanın aksine daha eski olduğu ve başka coğrafyalarda çıkmış olabileceği ihtimalini akla getiriyor. Müslümanların Çin’le ilişkileri Hz. Osman dönemine kadar gider. Rivayete göre Çin’den gelen talep üzerine Hz. Osman Sa’d bin Ebi Vakkas’ı elçi olarak yollar, hatta orada kalan Sa’d’ın mezarının Kanton’da olduğu söylenir. Öte yandan Çin ile ilişkiler daha öncesinden deniz ticaretine dayanır. 751 yılında Çinlilerle Müslümanların tarihte tek savaşı olan Talas savaşı Müslümanların lehine sonuçlanır. Bundan dört yıl sonra da Çin hükümdarı bir ayaklanmayı bastırmak için Müslümanlardan yardım ister. Abbasi halifesi Ebu Cafer el-Mansur dört bin kişilik bir ordu gönderir, ayaklanma bastırıldıktan sonra hükümdar Müslümanlara isterlerse Çin’de kalabileceklerini söyler. Bunun üzerine büyük bir kısmı Çin’de kalarak Hui Hui denen bugünkü Müslüman nüfusun atalarını oluştururlar. Kubilay Han’ın Çin’e de hakim olan imparatorluğu döneminde Müslüman Çinliler dashma adıyla özel mevkileri vardı. Çünkü astronom, hekim, eczacı, mimar, mühendistiler. Marko Polo, sarayda otuzun üzerinde Müslüman yüksek bürokrat olduğunu hayretle anlatır. Müslüman Çinlilerin dövüş sanatları uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. Müslümanlar Çin’in dövüş sanatlarını en yüksek seviyede icra ettiler. Bajiquan, Piguaquan, Liu He Quan gibi dövüş stilleri icat ettiler. Bu stiller Sincan’da uygulanan Türk stillerinden oldukça farklıdır. Çinin dövüş sanatlarının arkaplanı Go-Ju kelimesiyle ifade edilir: Go, yani, sert, Jo yani yumuşak. Çin’de yüzlerce dövüş sanatı türü vardır. Bunlar birkaç ayrı koldan çıkmıştır. Bunların çoğu harici (sert) Kung fu’dur, az bir kısmı dahili (yumuşak)tır. Müslümanların kungfusu her ikisinde de en iyiler arasında yer alır. Çin dövüş sanatlarında müslümanların geliştirdiği Baji en şiddetli ve hızlı hareketleri olan stildir. Taocu dövüş stili Taiji ile farkı şu meşhur deyişle anlatılır: ‘İnsan bedenini veya Kung fu’yu bir devlet gibi düşünürsek, Taiji ülkeyi idare eden büyük bir siyaset gibidir. Baiji ise ülkeyi koruyan büyük bir ordu gibi.’ Xinyi Liuhe Quan dövüş stilini Müslümanlara geçiren Ma Xueli’nin bunu ilk olarak nasıl öğrendiğine dair bir hikáye anlatılır: Ma Xueli, bu dövüşün üstadı Ji Longfeng’in durumundan haberdar olur ve onun köyüne gider. Ancak Ji dövüş sanatlarını açıkça öğretmiyordur. Sağır ve safmış gibi davranır ve Ji’nin hizmetlisi olur ve onun sanatını icrasını yakından gözlemler. Üç yıl sonra sadece öğrenmekle kalmaz, ustalaşır da. Üç yıl sonra Ma gitmeye karar verir ve ustasına her şeyi anlatır. Ji ona ne öğrendiğini göstermesini ister ve onun oldukça yetenekli olduğunu görür. Ma’nın samimiyetinden etkilenen Ji, onu talebeliğe kabul eder ve ona bu sanatın inceliklerini bütünüyle öğretir. Kung fu Çin’deki Müslümanların hayatında önemli bir yere sahip ve diğer alanlarda olduğu gibi dövüş sanatında da Arapça ifadeler kullanılıyor. Örneğin, bir harekete başlamak için selam verip ‘Ki-ai’ diye bağırmak yerine ‘bismillah’ deniyor. Kung fu, Huilerin yani Çin’deki Müslümanların medreselerindeki eğitim programının, bayramlarının, mevlid törenlerinin bir parçası olmuş. Bayram namazlarından sonra caminin avlusunda toplanıp Kung fu gösterileri izliyorlar. Sadece Çin’de değil, Güney Asya ülkelerinde de yaygın olan dövüş sanatları, İslam’ın bölgeye geldiği 14. yüzyıldan sonra İslamî eğitimin bir parçası olmuş. En etkili dövüş biçimlerinden bir olan Silat Endonezya, Malezya gibi ülkelerde uygulanıyor. Silat icracıları hakkında anlatılan ilginç hikáyelerden bir şöyle: 1964 yılında Cakarta’da düzenlenen dövüş sanatları turnuvasında Japonlar, tahta kırmak gibi gösteriler yapıyorlar. Bu arada sırtında kocaman bir taşla gelen yaşlı bir Endonezyalı taşı ortaya koyup kırmalarını istiyor. Kimse buna yanaşmayınca taşın karşısına geçip beş dakika konsantre oluyor, dua okuyor, sonra elini bile sürmeden bir haykırışla taşı ikiye yarıyor.

STAR

21 Eylül 2008 Pazar,

1 yorum:

Unknown dedi ki...

elhamdürillah