13 Eylül 2008 Cumartesi

Sen misin Müslüman olan?

Yine Şafak muhabiri sayesinde öğrendik. Bulgar Kilisesi'nin eski yönetim kurulu üyesi Bojidar Cipof'un eşi Juliana ben idrakine kavuşarak kendine dönmüş. Yani, Allah'a kayıtsız şartsız teslim olduğunu beyan ederek “Müslüman” adını almayı hak etmiş.
Önce İslam'ını gizlemiş. Namazlarını gizli gizli kılmış. Durumdan şüphelenen kocası, arama sırasında Fatıma hanımın müftülükten aldığı ihtida belgesini buluyor. Hakaretler ve yıldırma operasyonu başlıyor. Yetmiyor, gece yarısı kapı önüne konuluyor.
İlk gece bir otelde kalıyor Fatıma Cipof. Bu tepkinin geçici olduğunu düşünerek evine dönüyor. Fakat tepki artıyor. Hakaret artıyor. “Kara Fatma” ilan ediliyor. Namaz kılarken itilip kakılıyor. Tesettürüyle dalga geçiliyor. İş akıl hastası ilan etmeye kadar vardırılıyor. Fatıma kardeşimiz 9 aydır sığındığı Müslüman bir ailenin yanında yaşıyor. Kocasına boşanma davası açmış, neticesini bekliyor.
İhtidalar oldum olası beni heyecanlandırır. Bir Müslüman olarak beni ilgilendiren yanı, büyük ailemize bir kardeşin daha katılmış olmasıdır. “Bir adem bir alem” demişiz bir kez. Ve bir alemimiz daha olmuştur.
Mühtedi açısından olay azimdir. Zira bir mühtedi için ihtida, hayatının en büyük devrimidir. Bunun ne büyük bir iman hamlesi olduğunu, imanı ata mirası sananlar nasıl anlasın? Mühtedi, “dönüş” kararı verdiğinde hayatını sıfırlamayı da kabul etmiştir. Hz. Ömer'in “kesip atmak” dediği türden büyük bir karar. Ona İslam'ın kapısını tıklattıran şey yüreğine düşen hakikat ışığıysa, evinden, eşinden, işinden, aşından, arkadaşından, çevresinden ve daha birçok şeyden kopacak olmasına aldırmaz. O ışığın cazibesi benliğini öylesine sarar ki, “ayrılmanın” acısı “bulmanın” sevincini bastıramaz.
“Müslümanlar, kardeşinize sahip çıkın!” demiyorum. Biliyorum, ona sığındığı Allah sahip çıkar. Ama o imanıyla imtihan olurken, onu tanıyanlar da onunla imtihan olurlar. Umarım büyük ailemizin yeni üyesiyle imtihan olanlar sınavlarını yüz aklığıyla verirler.
İslam'ın yayılış tarihine dair çaplı bir esere imza atan İngiliz oryantalist Thomas W. Arnold'un şu ilginç tesbiti bir kez daha doğrulanıyor: “İslam'ın insan kazanımı, siyasal olarak en dibe vurduğu dönemlerde en yüksek seyrini korumuştur.” Bunu, Müslüman olmanın ölmek demeye geldiği bir dönem olan 16. yüzyıl İspanya'sında yerli halktan hâlâ Müslüman olmak için sıraya girenlerin bulunduğunu naklederken yapıyor.
İşte bu, İslam'ın gücüdür. O güç bizden değil, Allah'tan kaynaklanıyor. Egemen güçlerin İslam'ı şeytanlaştırma çabaları da işe yaramıyor. Adam olacak çocuk, ne edip edip adam oluyor. İnsan Müslümanların haline bakında dine girmez, aksine dinden çıkar değil mi? Eğer iş böyle değilse, bunun nedeni “Mukallibu'l-Kulub” olandır.
Fakat, bu hazımsızlığa ne demeli. Bojidar efendiye ve çevresine düşen bu özgür seçime saygı duymak, eğer istemiyorsa eski eşinin hukukunu gözeterek boşamaktı. Asıl kaygıyı şu cümle ele veriyor: “cemaat içinde bizi rezil ettin”. İşte size cemaat baskısı.
Bakın bu baskıyı Müslümanlar çok iyi biliyor. Yıllar yılı malum azgın azınlık dindarlara ipe sapa gelmez yasaklar uygularken hep aynı güdüyle davrandılar. Müslümanlar malum azınlığın fiyakasını bozuyordu. Onlar yabancılaşmıştı. Bir yere ait değillerdi. Ama kendilerini yerli gibi yutturmak ve kendilerini tatmin etmek istiyorlardı. İslam'ı ve Müslümanı her görüşte, yabancılıklarını ve yersizliklerini hatırladılar. Bu da onları hırçın ve saldırgan yaptı. Tesettür, Kur'an, İmam-Hatip, Cami, Namaz, Oruç düşmanlıklarının sebebi de bu.
Fatıma Cipof olayı tek değil. 2004 yılının son aylarında Mısır'da benzer bir olay yaşandı. Bir Kıpti papazın karısı olan Vefa Konstantin Müslüman oldu. Yer yerinden oynadı. Kıpti Patrik Şenuda, kendini kaybetti. Kıptileri kışkırtan demeçleri üzerine Kıpti gençler ayaklanıp terör estirdi. Ve sonuç yüz kızartıcıydı: Müslüman olan Vefa hanım, Mısır diktatörünün marifetiyle Kıpti kilisesinin insafına teslim edildi. Önce “akıl hastası” ilan edildi, sonrasını tahmin edebilirsiniz.
Kiliselerin derdi belli: Cemaatlerini İslam'ın cazibesine kaptırmamak. İslam'ın kilisesi yok, şükürler olsun. Buna ihtiyacı da yok. Cazibesi içinden, gücü kendinden. Bu yüzden zorbalık yapıyorlar.
Hayret, Vefa Konstantin olayında o çok özgürlükçü dünyadan çıt çıkmadı. Bakalım Fatıma Cipof olayında ne yana yatacaklar?
Vefa Konstantin veya Fatıma Cipof. Zorbalar bu menkıbenin önüne geçemeyecek. Çünkü bu menkıbenin tarihi insanlıkla yaşıt. Hatırlayın Firavun'un karısı Asiye'yi. Kur'an onu tüm mümin kadınlara örnek gösterir. Firavun olan kocasının, “İnancını terk et seni sarayın tek kraliçesi ilan edeyim” teklifini reddedince işkence başladı. Onun işkence altında yaptığı duayı Kur'an ölümsüzleştirdi “Rabbim! Artık bana kendi katında, cennette bir saray inşa et! Beni Firavun'dan ve onun iktidarından kurtar!” (Tahrim, 66/11)
Sami Hocaoğlu /yenisafak
05 Ekim 2007 Cuma

Hiç yorum yok: